..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamım boyunca, ondan birşey öğrenemeyeceğim kadar cahil bir adamla karşılaşmadım. -Galilei
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > gülçin dağhan




29 Ocak 2010
O - 3  
gülçin dağhan
ihtiraslar içinde...


:BABF:
Kahvaltıyı topladıktan sonra hemen bulaşıklara girişti. Yarım saatte mutfağın dağınıklığını toparlamazsa hanımı ona çok kızabilirdi. Bir keresinde yirmi kişilik bir kahvaltı masasının bulaşıklarını yarım saatte bitiremediği için ne de kızmıştı ona hanımı. O anda da çok utanmıştı. On dokuz kişinin önünde azarlanmıştı. Herkes ona acıyarak ve kızarak bakıyordu. Bir hizmetçi nasıl da işini zamanında bitiremezdi? Hemen cezalandırılmalıydı. Böyle bir şey kesinlikle affedilemezdi ve sonunda bir haftalık harçlığının kesilmesine karar verildi. Ama bu onun hiç umurunda olmadı. Çünkü harçlığıyla hiçbir şey almıyor anca bir kenara koyuyordu. Bir haftalık harçlık eksik olsaydı bir şeycik olmazdı çünkü paranın gidecek bir yeri yoktu. Öylece duruyordu. Bir birikimdi ama biriktirilme nedeni yoktu. Her genç kız gibi çeyiz düzmüyordu, kendine kıyafet de almıyordu. Herhangi bir borcu da yoktu. Uzakta yardıma muhtaç bir akrabası da yoktu. Parayı öylesine alıyordu. Olmasa da olurdu onun için. Bu sebeple hırsızlık yapanları hiç anlayamıyordu. Para bir şekilde kazanılırdı. İnsan sağlığı olduktan sonra her işi rahatlıkla yapabilirdi. Bir başkasının emeğini çalmak nedendi? Akıl erdiremediği buydu işte. Başkasının hakkına girmek, kul hakkı yemek en çok korktuğu şeylerden biriydi. O da Allah şahittir hayatında bir kez bile kul hakkı yememişti
     Bulaşıkları da bitirdi. Beş dakika soluklanmak için kendine izin verdi. Hazır hanımı seslenmemişken ve bulaşığı yirmi dakikada bitirmişken bu zamanı kendine ayırabilirdi. Her zaman yaptığı gibi eline bir bardak çay aldı ve düşünmeye başladı. Hep düşünürdü o hiç üşenmez hep düşünürdü. Çünkü genç yaşına rağmen hayatta aptallara yer olmadığını biliyordu. Allah’ın verdiği beyin eğer işletilmezse ona nankörlük yapıp kötü kötü şeyler düşünmesini sağlayabilirdi. Dinine çok bağlıydı. Bu anlamda ona muhafazakâr denilebilirdi. Başını biraz da bu yüzden örtmüştü. Hem kendi istiyordu hem de Allah’ın emriydi, karşı gelmesi olanaksızdı. Hem zaten her şeyi sevdiği gibi bir Müslüman olarak görevlerini yerine getirmeyi de çok seviyordu. Sabah namazını kılar, diğer namazları işlerden fırsat bulamadığı için gece yatmadan kaza olarak kılardı. Bu yüzden üzülüyordu ama Merhametlilerin En Merhametlisi’nin onu affedeceğine inancı tamdı.
     Birden hüzünleniverdi. Aklına o en sevdiklerinden birini yitirişi geldi. On yedisinde daha önce hiç yaşamadığı bir şeyi yaşamaya başladı. Aşkı tanıdı. Kalbi ilk kez aşkın tetiklemesiyle pır pır atmaya başladı. Yanaklarına başka bir pembelik geldi. Hareketlerine bir sakarlık, gülüşüne ayrı bir canlılık geldi. Hiç olmadığı kadar sevinçliydi. Dünyanın sekizinci harikasını keşfetmiş gibiydi. Mutluluk gözlerinden fışkırıyordu. Onda bir değişiklik olduğunu herkes anlamıştı ama ne olduğunu tam olarak kestiremiyorlardı. O kendi dünyasında mutlu mutlu yaşarken etrafında ona karşı hazırlanan kötülük çemberine yavaş yavaş, hiç fark ettirilmeden sürüklenmekteydi.
     O zamanlar evlere daha su hattı çekilmemişti. Köylerde hep konuşulan çeşme başı muhabbetleri revaçtaydı. O da her gün su taşırdı. Hanımı, annesi, kendisi, kısacası yaşadıkları evdeki herkes     aşırı titiz olduğu için sürekli su taşımak gerekiyordu. Her şeyi sevdiği gibi işini de seviyordu ama bu iş genç vücuduna ağır geliyordu. Akşam yemeğini yediklerinde gözleri kapanıyor ve yemeğini adam akıllı bitirmeden uyuyakalıyordu. Annesi ona çok acıyordu ama ne yapabilirdi ki? Kendisine çok yoruluyordu o zamanlar. Her işe koşuyordu olağanüstü bir hızla. Hem kızına müdahale edecek fırsatı bulsaydı bu zamanı kocasına müdahale etmeyle geçirirdi. Zira kocası işleri savsaklıyor, sürekli hanımdan ve beyden azar işitiyor ama umursamıyordu. Bunun sebebini bir türlü anlayamıyordu. Ama anlayamadığı daha derin şeyler vardı.
     O sıralar babası Ahmet Bey bir işler karıştırıyordu. Bu kesindi ama kimse tam olarak ne olduğunun farkına varamamıştı. Çünkü Ahmet Bey işlerini çok düzenli, tertipli ve çok gizli yapıyordu. Ne yaptığını bir o bir görüştüğü kişi bir de Allah biliyordu. Herkes Ahmet Bey’in bu halinden nefret ediyordu fakat ortada kesin bir şey bulamadıkları için onu herhangi bir şeyle suçlayamıyorlardı. Kadın sürekli ev işleriyle meşguldü. Şimdi bir de başına iş çıkarmışlardı. Kazandıkları para yetmiyormuş gibi bir de her gün peynir mayalaması gerekiyordu. Neyse ki hanım ve bey biraz insaflı davranıp yanına bir kız almışlardı bu işin daha hızlı yürümesi için. Aldıkları dul bir kadındı ama daha yirmi beşindeydi. Zaten fazla da kalmayacaktı ama yine de kimse onu sevmemişti. Herkese itici gelen bir yüzü, hantal bir vücudu, hin bir bakışı vardı. Ancak gelgelelim itici yüz Ahmet Bey’in gözünde dünyanın en güzel yüzü, o hantal vücut onun geceleri arzuladığı ipeksi vücut ve o hin bakışlar onun kalbini fetheden bakışlar olmuştu. Başlarda bunu fark etmemişti. Sıradan biri gibi görüyordu onu. İlk birkaç gün yüzüne bile bakmamıştı doğru dürüst. Hatta karısını işten çıkarıp bu kızı alırlar diye üzülmüştü bile ama sonra fikri değişti. Bir gün onu çamaşır yıkarken gördü. Kadın kendinden başka kimsenin olmadığını sanıp o kadar rahat davranıyordu ki Ahmet Bey’in aklını başından almıştı. Ayağından dizlerine kadar görünen bacakları, üstündeki kısa beyaz bluzun ıslanıp göğüslerini ortaya çıkarmasıyla belli olan göğüs uçları ve daha sonra yani işini bitirdikten sonra Ahmet Bey’in gözlerinin önünde soyunup banyo yapması Ahmet Bey’de akıl bırakmamıştı. Kadın ilk tası kafasına döktüğü anda oradan hemen oradan uzaklaşıverdi.
     Olayı aklından çıkarmak için o gün akşama kadar iş peşinde koşturmuş ve çok yorulmuştu. Şimdi hep beraber ailesiyle yemek yiyordu ve unuttuğunu sanıp çok mutlu olmuştu. Ama karısı birden Zeynep’ten söz açtı ve onun acılı hikâyesini anlattı. Zeynep’in eskiden evli olduğunu, kocasınınsa bir kan davasına kurban gittiğini uzun uzun anlattı. Ahmet Bey can kulağıyla dinlediğini belli etmemek için hapır hupur yemeğini yiyordu. Arada:
-Haa dul yani…
-Hııı öyleymiş. Hiç belli olmuyo değel mi?
-Hıı öyle, dedi. Yani sadece dul kelimesini duymayı bekliyordu. Bugün gördüğü o eşsiz vücudun bir sahibi yoktu yani. Üstelik de duldu yani bir gecelik bir şey kimsenin umurunda olmazdı. Hem onun da böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Karısı tüm gün iş peşinde koşmaktan zayıf düşüyor onun isteklerini karşılamıyordu. O çok sevdiği daha on beşindeyken vurulduğu karısını yormak istemediği için üstüne gitmiyordu. Bu boşlukta ona bu fırsatı veriyordu yani
     Ertesi gün ortalıkta iş peşinde koşturan Zeynep’i doyasıya seyretti. Canla başla çalışışını tebrik etti içten içe. Tabi işlerle uğraşırken azıcık açılan eteğinin altına, bluzunun düğmesinden az da olsa görünen memelerine derin derin bakıp iç geçirmeyi de ihmal etmedi. Ona sürekli iyi davranıyor ve ona sürekli civelek bakışlar atıyordu. Karısı Hafize Hanım bunların farkına varamıyordu elbette. Hayatını çalan işler onun bu ahlaksızlığı görmesine engel oluyordu. Ahmet Bey birkaç gün böyle davrandı. Bu günler içerisinde çok azar işitti ama umurunda olmadı. Onun tek umurunda olan Zeynep’ti.
     Zeynep olan bitenin farkındaydı. Bir senedir erkeksizdi. Hem zaten kocasını sevmemişti ki. Zoraki evlendirmişlerdi onu. Öldürüldüğünde ağlamak için kendini çok zorladı. Baktı olmuyor insanlardan laf işitmemek için mutfağa gitmiş ve bir soğanı ortasından çekip kokusunu isteyerek derin derin içine çekti ve böylece ağlayabildi. Sevmediği kocasının ardından yas tutmadı. Ailesinin köyüne döndü ama orada da rahat edemedi ve bir konağa çalışmaya gitti ama hanımı bir süre sonra onun işini beğenmedi ve kovuldu. O da zar zor bu işi buldu ve buraya geldi. Ahmet Bey başta dikkatini çekmemişti ama çamaşır yıkadığı gün onu izlediğini fark edince içine bir ateş düşmüştü. İşini tam olarak bitirmeden ve adam da oradan uzaklaşmadan soyunmaya başladı ve banyo yapmaya başladı. Gittiğini anlayınca üzüldü ve işine devam etti. Birden çok heyecanlanmış ama adamın gidişiyle içinde yanmaya başlayan ateş bir kora dönüşmüştü. Çamaşır işini bitirip güzelce banyo yaptıktan sonra Hafize Hanımın yanına gitti ve ona yakın davranmaya başladı. Onun da yakın olduğunu hissedince evliliğini, kocasının öldürülüşünü kasıtlı olarak anlattı. Çünkü buraya gelirken Bey’e insanlara dul olduğunu söylememesini rica etmişti. Geldiği evde bu yüzden başına iş açılmıştı. Ama şimdi dul olduğunu bildirmek istiyordu. Hafize Hanım bilmeliydi ki Ahmet Bey de bilsin. Ahmet Bey bilsin ki o bir içine kor düşüren ilişki gerçekleşsin.
     Sonraki günlerde Ahmet Bey’in ona olan alakasının arttığını fark etti ve hemen karşılık verdi. Bir sabah Hafize Abla’sının süt sağma nöbetini gönüllü olarak üstüne aldı ve hatta ahırı temizleyeceğini söyledi. Hafize Hanım tabi ki önceki gece bunu beyine söyledi ve Zeynep’in çok iyi bir kız olduğunu, onun çok yorulduğunu anladığı için bu işi üstlendiğini düşündü. Ama gerçek tabi ki bu değildi.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Lanet

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Mevsimlerden Kış Şimdi [Şiir]
Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim [Şiir]
Doya Doya Yaşa [Şiir]
Zor Karmaşık Sıkıcı [Şiir]
Söylemek İstediklerim [Şiir]
Hepsi Gerçek [Şiir]
Fark Eder [Şiir]
Hayat Gazisi [Şiir]
Zor... [Şiir]
B (Aşk) Asına [Şiir]


gülçin dağhan kimdir?

burada yazarlık tanımı diyor ama ben yazar değilim. sadece denemeler yapıyorum. hani deneme alanında değil de farklı farklı alanlarda değişik çaışmalar. gelişimimi hep beraber göreceğiz. . .

Etkilendiği Yazarlar:
ayşe kulin,reşat nuri güntekin,ahmet altan , ipek ongunbert kaplan (devamını sonra yazacağım...)


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © gülçin dağhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.