Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
Öykü dediğime aldırmayın. Bilirim öykü gibi: yaşamakla yazmak arasındaki o ummasız uçurumu. Geceydi, tüm geceler üstüste binmiş yalnızlığın dansını yapıyorlardı. Neden geceydi ve neden ben buracıkta, bu gecedeydim? Geceydi ve gecenin dansıyla dans ediyordum. Hava çok soğuktu. Yaz sıcağında yalnızlık üşütüyor insanı. Belki gecenin soğuk olması da yalnızlıktandı. Bir çığlık duydum; susturamadığım bir çığlık! İçimdeki çocuk çığlık çığlığa ağlıyordu. Bu gece yolculuk zamanıydı, susmalıydı. Uzun yolculuklara çıkacak, kendimde kaybolacaktım. Kızgınlıgım öfkeye dönüştü. Neden sesini duymak zorundaydım? Neden korkuyordu ve hep gülen çocuk neden bu gece durmaksızın ağlıyordu? Üşüyordum. Ellerim üşüyordu. İçimdeki beyaz düşlerim düş kurmaya gitmişti. "BİR DUVAR"ın tam önünde duruyordum ve düşüm bir sokak kedisi gibi üşüyordu. Sustum, yalnız bile değildim. Çocuk sustu ve bir nokta gibiydi içim. İçimdeki çocuğu uyandırmalıyım. Yoksa virgülsüzlük öldürebilir beni. Duvar gitgide uzaklaş benden. Yabancıyım! Seni delip geçmeliyim. "Meli malı" larımı atmak, attıkça artmak istiyorum. Yalnızlığım! Korkum yok artık. Bu gece, bu kent benden daha yalnız. SUSMA ARTIK SAVAŞ BENİMLE! Geri gel, bırak oyunları ve uyandır beni. Kötü bir kabusla ya da güzel bir düşle ya da hiç kimsenin duymadığı "hışt hışt" sesiyle. Bilinmeyen yolculuklar nereye? Bu korkaklık niye? Uyan kendi bedenine. Haydi kendinlesin şimdi! Yolculuk zamanı bilinmez kendine... II. Mavi ne renktir? Mavi deniz, mavi gökyüzü, mavi yol, mavi ağaç, mavi t-shirt, mavi kalp, mavi sevda... Sahi, mavi ne renktir? Turuncu olabilir mi? Canlı ve hüzünbaz. Gri, siyah ve beyaz karışımı. Kahverengi: durgun, toprak gibi. Kırmızı: kan gibi. Sahi, mavi ne renktir? Tüm renklerdir belki de! Avuçiçi kadar sıcak, gökyüzü kadar sınırsız, okyanus kadar derin ve bir yıldız kadar yalnız. Suskunluğum kadar çığlık ya da aşkım kadar ateşli. Yeşil kadar huzurlu. Bilinmez derinliktir, gecedir gündüze giden ve bir düş köprüsüdür herşeye dair. Sahi, mavi ne renktir? III. Günışığı düşmüş gözlerine... Uzun yol hikayeleri anlatmak yorar insanı. Bazen kendi hikayemi yazarken hayat alaycı gülümsemesini takar yüzüne. Kar gibi, buz gibi soğuktur hayat! Tüm uzak kentlere gitmek isteriz. KAÇIŞ, sonra başka bir kent. Yine kaçış. SONRA... Biliriz, kentler yetmez ama bir ümittir bu. Sonralarda hep içimizi sorarız, sorarız. Bitmez sormalar, sonra ben biterim, içimi emişlerim biter. Çığlık bu! (Yorgunum epeyce) İçimdeki yorgunluk bende ve ben sormaya devam edecek gücü bulamıyorum. Sonra sen bilinmeze yolculuğum, beni sor ve günışığı düşmüş gözlerine beni al, gövdende büyüt. Sonra sev, ışıl ışıl yüreğimi aydınlat. IV. Sevgi! Sevgiyi düşündüm; sevgi bilinmeyen, insanı anlamlı kılan tek yolculuk. İçimde güneşin kıpırtısını hissettim. Gövdemde büyüyen sevginle doldum. İçimdeki ışığı hissetmeliydin. Dün bana "seni herşeye inandıracağım, bana yeniden güveneceksin, iliklerine kadar güvendireceğim" demiştin ya, güveniyorum... Sevgimiz sürdükçe güveniyorum. Bugün ışık yansıdı ve yüzüm aydınlandı. Korkularım var elbet, bilirim! Ama beni koruyacağını da bilirim. Sana dair değil savaşım. Korkuları korkutacağım. Savaş açtım onlara bilmelisin. Ki içimizin içi ile savaşmazsak nasıl iyi bir "SAVAŞÇI" olabiliriz? Savaşçı neden savaşır? Cevabı çok açık. Tüm kavgaların altında saklıdır cevabı: İyi bir BARIŞÇI olmaktır amaç. Kendime rolümü biçtim: iyi bir barışçıyım ben! V. Yosunun kokusunu duydum. Vapurdaydım. Yosunun kokusunu karşı kıyılara taşımak için "sevgiliyi" aradım. Karşı kıyılarda duydu kokuyu. DENİZ dalgalıydı. Mavi dalgalar yeşil dalgalarla sevişiyordu. Ben! Vapurdaydım ve yüzlerce martı attım balıklara...Martılar! Yüzlerindeki yüzsüklükleriyle birbir denize daldılar ve orda kaldılar. Tek tek balıklar yuttu onları. Zavallıydı martılar! Bilmiyorlardı onları balıklara attığımı. Ben kendimi kendime attım! Kendim tutmadı beni, denize düştüm. Üstümde martı leşleri...Tüm balıklar yutmadı beni! O kadar küçüktüm ki görmediler bile. Bir yosun kokusuna ve yeşilliğine tutundum. Yüzme bilmeden yüzüyordum ilk kez. Hadi tut ellerimi sevgili! Eğer tutmazsan boğulurum sensizliğe. Sen sende kal, ben sende! SUSMA yalnızlığım susma, sustukça bitiyorum...Hiçkimse, hiçbiri, hiçbirşey, bir hiçlik çığlığındayım. Sustukça çığlıklarım artıyor oysa, sustukça vapur çığlığına karışıyor çığlıklarım. Güneş tepede, martı leşleri denizde ve ben vapurdayım. Demli bir çay satıcısı geçiyordu üstümden. Oysa ben görünmeyen bir hiç değildim... VI. Sahildeyim, masmavi bir gökyüzü ve güneş akşam gidişlerinde. Gökyüzü gri ve mavi ile içiçe geçmiş. Denizin dalgaları yavaş yavaş kabarıyor. Tıpkı insanların içi gibi...İnsanlar, insancıklar denizi içmiş gibiler. İçlerinde denizin dibe vurmuş sarhoşluğu. Ben birisi; sarhoş, yorgun, şaşkın, bilinmez...Bir adam, bir pembe kağıt, bir rüzgar, bir kadın, yabancı başka bir adam aynı masada oturuyor. Kadın biraz sarhoş, sigarasını tüttürüyor denize. Konuşulanlara ve kendine yabancı. Birden bir rüzgar esiyor, pembe kağıt havalanıyor. RÜZGAR alaycı; işte oyun başladı! Pembe kağıt denizde. Bir kadın, bir adam, yabancı adam denize düşen kağıdı düşünmekte. Kağıdı düşünmek yaklaştırıyor onları birbirlerine. Kadın adama: "hadi atla denize, al o kağıdı" diyor. Dalgalar kabarıyor, kağıt yalpalayarak kıyı boyu sürükleniyor. İki adam kıyı boyu sürükleniyor. Kadının tanıdığı adam kıyıdaki demir parmaklıkları tırmanıyor. Kıyı boyu sürüklenen kağıdın ardından sürükleniyor. Herşey adamla sürükleniyor. Sürüklenen herşeyi kadın gülümseyerek izliyor. Sigarasını tüttürürken bilinmezden gelen bir GÖZYAŞI kadının gözlerinden akıyor...Adam durduruyor sürüklenmeyi, dönüş yolculuğuna çıkıyor. Atladığı parmaklıklara yeniden tırmanıyor. Özgür iradesiyle geri dönüyor. Karar onun; vageçiyor kağıdın peşinden sürüklenmekten. İstese, yüreği istese gidecek adam! Kadında, kağıtta, hatta yabancı adam da biliyor bunu. Yürüyor adam kadına doğru. Kadın sürükleniyor. Kimse sürüklendiğini görmüyor. Sadece kendisi görüyor kendini. Geçmişe, geleceğe, gidişlere, dönüşlere sürükleniyor. Biliyor herşey gibi sürüklenme nedenini: Seviyor işte var mı ötesi? Sarhoş sevdaları seviyor. Kadın öylece sevgiye sürükleniyor... VII. Her gün yol boyu yürüyordu. İnsanları görüyor, gülüyordu. Yüzünde acı tebessüm, içinde yaşamın anlamsız tiz çığlığı saklıydı. Yaşamda O saklıydı! Saklı bir kent gibiydi. Kimliksizdi, kayıptı, kayıp bir kentti. İçinde bir yaprak kıpırtısı bile yoktu. Bir yaprak; ilk baharda yeşillenen, sonbahar rüzgarıyla kıpırdayan...Her bir kıpırtı onu sonu bilinen bir öyküye götürürdü. DÜŞECEKTİR! Üstünden insanlar geçecektir. Irmaklara, nehirlere rüzgarlar boyu sürüklenecektir. Sonrası: ... Bir dal bilir onun gidişini. Bir dal, bir yaprak, bir O: diğer adıyla kayıp kent. Bir yaprak kıpırtısı bile olamamıştı. Oyun zamanıydı! Yol boyu yürüyordu, insanları görüyor, gülüyordu. Onu görmediler, kayıp kentti, kıpırdayan yaprak...Ne kadar yorgundu bedeni başlığını kendi koyduğu hayatta. Nasıl içindeki kıpırtı arttı bir sonbahar yaprağı gibi? O hayatın kırılan dalında kendisini görüyordu. Yere DÜŞTÜ! Yol boyu düştü. Sirenler...Çığlıklar...Bir kadın düştü. Irmaklara, nehirlere sürüklemedi onu hayat. Bir ambulans sireninde kaldı sesi: sonu sadece kendisi tarafından bilinen!... VIII. Tik, tak, tik, tak...18 Haziran, sabah: Gün ağarıyor, yaz sıcağı. Hava karasal kuraklıkta. Havanın ne önemi var? İklim bilinmezlerde. İklim: AŞK, TUTKU, SEVGİ, YOLCULUK. Bir sevda öyküsü...Sabah. Uykudan uyandılar. Uyanıkken uyandılar. Sevgi ışığı gözlerle birbirlerine baktılar. Gözleri birbirlerine güneş, birbirlerine sevgi, tutku, insanlık ve çocuk...18 Haziran: AŞK. 18 Haziran: SEVDA. 18 Haziran: TUTKU. Fonda Sunay Akın ve Kız Kulesi'nin Aşk Öyküleri, sevda türküleri. Onlar birbirlerini sevdi, çocukları sevdi, en çokta eşitliği ve tutkuyu sevdi. Eşitlik onlara eşit davranmadı! Adaletin terazisinde hep yukarda kaldılar. Terazinin kefesi onları tartmaya yetmedi. Suçluydular. Tutkuyla suçtular. Sevgileri suçtu. Suçtular dünyada. Tik, tak, tik, tak...19 Haziran. Saat durdu! IX K.. KE ... KEN.... KEND..... KENDİM! Alo, alo KENDİM! Nerdesin? Duyulmayan anlam çığlıklarında nereye bu yolculuk? Kaç kez çağrı bıraktım. Duymuyorsun... Alo şimdi! Alo alo, hay allah telefonum kapsama alanı dışına düşmüş. Nerede acaba? Kapsanmıyorum bile. Uzak gemi yolculukları başlamış. Sakın yanlış anlama. Kendine sadece bu sanal yolculuk. Gemi falan hayal aslında. SANAL KONUŞMALAR. Kendince küçük harflerle yazmışsın. Kendinceyi boşver sen! Zaten epeyce küçüksün. Çağrına cevap bile veremiyorsun kendim! Anlamsızlık yolculuk mudur? Yoksa yolculuk mu anlamsızdır? Aslında anlam anlamsızlıktır... Bir de "alo" bile cevapsızsa, vah senin haline! Ne o küçük adam, korktun mu sorgulardan? Hadi konuş sessizliğe. Nerdesin ve ne yapıyorsun? Yalan söyleme kendine! O kadar kolay değil konuşmak. Kaç, kaç, kaç... Nereye? Kaça kaç? Saat kaç? 28 olmuş. Vakit epeyce erken. Çok yoruldun, uyu istersen! UYKUDA yolculuga çıkma! Sonra hiç uyanamazsın, başın epeyce belaya girer. Bulurlar seni bir kayıp çocuk gibi... Hani durmadan ağlar, gözleri kan kırmızısıdır, yüzü mor ve sümüklüdür. Polis amcaları alır götürür ve bekler karakolda... Karadır yalnızlık ve uzanacak bir kol yoktur ona. Kol; ucunda el olan kol. İşte bak içindeki polis amca seni nasıl yakaladı. Oysa ne güzel kaçıyordun! Uzaklara, bilinmeze... Sen yine de dene kaçmayı. Farkettirme kendine! Gülfidan Kement
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülfidan Kement, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |