aşk.. tek kelimelik bir işkence sanki.. her gün pembe bulutlara uzanıp hayallerini çizersin gökyüzüne.. çok geçmeden o pembe hayallerini simsiyah tozlar kaplar.. lekesi çıkmaz bazı izlerin çabalasan da.. isyan bayrağını sallarsın er geç pes ederek.. günler geçtikçe, aklında saklayıp kalbinde bulduğun anılar gözünün her dalışında başa saran bir plaktır.. nefretin aşkına format atar.. ama eski günler formatın bile silemediği bir virüstür, girer belleğine usulca.. sonra affedersin sebepsiz.. pişmanlık başlar ardından, 'keşke'lersiz cümleler kuramadığını fark edersin.. çift kişilik fotolara takılır aklın, yakmaya kıyamadıkların.. elin telefona gider ansızın, hızla çevirirsin numaraları.. ona anlatmak istersin onsuzluğu.. kelimeler boğazında düğümlenir, belli belirsiz mırıldanırsın.. temelini gururunun attığı binanın enkazıdır duyguların.. gözlerin buğulanır, ağlayamazsın.. telefonu kapar kapamaz haykırırsın sessiz çığlıklarını.. döktüğün gözyaşlarının şahidi yalnızca soğuk duvarlar ve yastığındır.. gururun aşkının önünde çelikten bir duvar gibidir.. giden dönmez, geride kalanın 'dön!' demeye cesareti yoktur.. ayrılık; temmuz sıcağında üşütüp, kara kışta içini yakar insanın.. kaçınılmaz son sanırsın; 'her güzel şey bitermiş' tadında.. kandırırsın kendini bu cümleyle, avunursun ömrünce.. hayata son kez kaparken gözlerini, hatrına gelir yine; bir sonbahar yaprağı gibi düşer gözlerinden ayrılık sessiz, hüzün dolu..