Kitabının bir kopyasını gönderdiğin için sağol. Onu okumakla hiç zaman yitirmeyeceğim. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Veri depolama işi benim yaşadığım 2053 senesinde en kritik sektörlerden birisi. Her insanın rahatlıkla ulaşabileceği ve tamamen kendi kontrollerindeki veri depolama sistemleri nadiren görülüyor. Benim sehpa o nadir örneklerden birisi. (Sehpanın sırrına ilerde değineceğim.) Veri depolama için büyük merkezi yerleşkeler kullanılıyor. Buradaki depolama birimi ise nByte. Bir karşılaştırma yapabilmeniz için şöyle söyleyeyim: Sizin yaşadığınız dönemde tüm dünyada üretilen bir günlük dijital bilginin toplamı bir nByte’tan küçük. KnByte, MnByte, GnByte gibi birimlerle 1024’er katına çıkarak artıyor depolama ölçü birimleri. İnsanların kullandıkları sayısal cihazlar ağırlıklı olarak dünya networkü üzerinden bu yerleşkelerdeki depolama alanlarını kullanıyorlar. Tamamen kendi kontrolünde depolama alanlarına sahip olan kişiler ve firmalar son derece kısıtlı. Bu yazıya başlamadan önce yaptığım araştırmalara göre, sizin yaşadığınız dönemde veri depolama ile ilgili birbirinden hayli farklı araçlar tüm dünyaya giderek yayılıyorlarmış. Mekanik bir kafanın verinin bulunduğu lokasyona dönerek gitmesiyle çalışan yapılar genelde. Ya da optik... Harddiskler, CD’ler, DVD’ler... Bu trend bir süre daha devam etti sonraki yıllarda. Mısır kökenli ve Afrika’daki bir ülkede yaşayan bir bilim adamının ortaya attığı bir iddiayı önce kimse ciddiye almadı (Bu ülke de çok ilginç ve size anlatabilmem için bir ya da birkaç girdiyi ayırmam gerekli, şimdilik sabredin). Bilim adamımız ekibiyle birlikte on yıllık bir çalışmanın ardından dünyada veri depolamayı baştan ayağa değiştirecek bir gelişmeye imza attı. İsim sizin için önemli değil, hatta belirtmem sakıncalı bile olabilir, bu bilim adamına Doktor X diyelim. Doktor X’in çalışmalarına öncü pek çok çalışma vardı aslında. Mekanik yapılar yerine organik yapılarda veri depolanmasına ilişkin birbirinden bağımsız sayısız çalışma oldu. Ancak işe yarayan bir taktik geliştirilmesi zordu. Organik yapıların bozulmaya eğilimleri verinin kalıcılığı konusunda aşılmaz bir sorun gibi duruyordu. Doktor X, insanın binlerce yıldır kullandığı bir maddeye başka bir bakış açısıyla baktı: Kağıt, yani ölü bitki dokuları. Temel mantık basitti aslında: Daha kalıcı bir organik yapı üzerine veri kaydetmek. Ölü bitki dokuları, uzun süreler kendilerini koruyabilen yapılardı. Ama bunlara veri yazmak ve bu verileri okuyabilmek için belirli ölçüde canlılığa, harekete ihtiyaç vardı. Detayları hala bilinmiyor ama, Doktor X 10 yıllık yoğun ekip çalışmasının sonucunda ölü bitki dokularını ‘hortlatmayı’ başardı. Sonraki süreçte klasik mekanik ya da optik kökenli veri depolama sistemlerinin üretimlerinin karlılığının giderek nasıl eridiğini ve yeni organik veri depolama sisteminin nasıl merkezi kaldığını anlatmak uzun iş. Onu bir başka girdide yapmayı düşünüyorum. O kısmı şimdilik es geçip şu benim sehpayı anlatayım isterseniz. Teknolojinin tanıtım metinlerine olan katkım sebebiyle Doktor X’in yakın çalışma arkadaşlarından birinin hediyesi bu sehpa. Genel çalışma mantığını anlatmak için de yeterli. Sehpa ölü bitki dokularından oluşuyor. Kağıt, ahşap ya da ölü bitki dokuları kökenli diğer pek çok şey gibi. Sehpaya veri depolama ve ondan veri okuma işini gerçekleştiren bir kara kutu var. Ticari adını da Bilginin Kara Kutusu adında bir tanımlamanın kısaltmasından alıyor. Markasını bilmenize gerek yok, zaten gidip bir marketten alamayacaksınız kendi dünyanızda. Bizde bile marketten alınabilen bir ürün değil. Bilginin Kara Kutusunun üç arayüzü var. Bir arayüzü pürüzsüz bir ağaç dokuya batırılan bin kadar çelik kaplamalı, veri iletimi yapabilen iğneden oluşuyor. İkinci bir arayüz, ölü doku üzerinde veri iletimini sağlamak üzere genetik olarak özellikleri geliştirilmiş canlı bir bitkiye bağlanıyor. Sistemin enerjisini de bu bitki veriyor. Son arayüzü de veri girebilen ve veri sorgulayabilen standart bir arayüz. Bu standarda uyan herhangi bir cihaz bağlanabiliyor. Yeni teknoloji o kadar etkin çalışıyordu ve o kadar büyük kapasiteleri mümkün kıldı ki, mekanik ve optik tabanlı sistemler bu yeni teknoloji ile baş edemediler. Öte yandan Bilginin Kara Kutusu gerçek bir kara kutu. İçine girilmesi mümkün değil. Açma teşebbüsü durumunda kendi iç yapısını tahrip ediyor. İncelenmesi bile mümkün değil. Dünyadaki tek üreticisi de Doktor X’in ülkesi. Doktor X’in ülkesi ise, ayrı bir yazının konusu. Görüşmek üzere. (2053'te yaşayan Kamil Asma'nın dilinden, Yazar: Mustafa Acungil)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Acungil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |