İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
‘sus! Git bi çaput goy oraya!’ ‘ama niye ganıyo öle, ölür galırım valla ana’ ‘git gız ne diyom ben sana, çaput goy. Olur öle, geçer!’, dedi sertçe. Soba borusundaki telin üstünde asılı bezi alıp basmıştım bir yandan ne olacağı merakıyla düşünerek. Şimdi de zar zor oynatıp da ses çıkaramadığı ağzından ne söylemek istediğini düşünüyorum. Hatırladığım sesi ve şivesiyle ‘affit’ belki. Dikkatlice. Ama hayır, hatırladığım ifadesiyle ‘goygit’ dir, eminim, yıkılmasını görmemi istemeyerek. Daha bir şiddetlendi göğüs iniş kalkışları. Gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi olup kapandı ve açılmadı bir daha. Son nefesleri hırıltıyla şiddetlendi. Kadınlar yine sıkı sıkıya etrafını sardılar. Ben birkaç adım geriye açıldım. Sol köşemizdeki minderin üstünde otuzlu yaşlarda bir kadın elinde kuran, sesini bir aşağı bir yukarı götürerek okumaya başladı. Kadınların aralarındaki küçük boşluklardan son kez baktım ona. Biraz sonra öldü. Odadan dışarı çıktım. Dış kapıda abim beni görünce kasketini yüzüne indirdi. Evden ince çığlığa benzer sesler yükseliyordu dışarıya doğru. Küçük amcamı gördüm. Cenazenin ne zaman kalkacağını sorduktan sonra arabada beni bekleyen C.’nin yanına gittim. Köye en yakın şehre doğru, otel için, yola çıktık. Sokaktan çıkmadan önce eve doğru baktım. Küçük beyazımsı taşlar var şimdi. O zamanlar kuru topraktı. Dar gömleğinin sardığı göğüslerini kabartarak, paçalarını sallaya sallaya geçerdi kâkülünün düştüğü gözü bende. Aldırış da etmezdi ‘ANA’ sert çıktığında. Bana bakardı, bende ona, ‘ANA’ da bana. İçeri girip geleceği günü düşünürdüm. Gelirdi. Onun arkasından da benim kanamam gelirdi ambarda ellerine değdiğimde. Utanırdım. Koşarak kaçıp soba borusunun üstündeki telde asılı beze sarılırdım. Ama bu hiç olmadı. E. yengeyle haber gönderdiğinde hayattaki buğdayları çuvallara doldurup ambara götürüyordum ‘ANA’ ve kardeşimle. Konuşmayı da, gece saat … de buluşmayı kabul ettim. O ilk buluşmamız, ambarda, kulağımız seslerde. Bana dokunduğunda içimdeki titreme geçmişti fakat bu kez de ürpermiştim.- ‘ne olacak acaba… ne olacak sanki… ne olacaksa olsun…’, ‘ama olmadı bir şey…’- Gittikten sonra parmak uçlarımla yatağıma gittim. Bir odada yatardık hep. Şimdi onun öldüğü yerde çoktan ölen babam, sonra sırasıyla annem, kardeşim, abim, küçük kardeşim ‘F’ ve en son, kapıya yakın olan yerde ben. Uyumadan sabaha kadar düşünmüştüm, bana dokunduğundaki sıcaklığı. Sonraki günler çabuk geçti. Gizlice ambarda buluşmaya devam ettik. Küçük kardeşim ‘F’ biliyordu sadece onun bazı geceler geldiğini. Ambarın kapısıyla evin kapısı arasındaki duvarın dibine sinip nöbet tutardı. Sonra bir gün ‘o’ köyden ayrıldı ve bir daha hiç gelmedi. Günlerim ev işleri sırasında onu düşünerek geçti uzun zaman. Sık sık ambara gidip onunla konuşurdum. Beni duyduğunu… Onun gidişinden üç kadar yıl sonra, bostan yerindeyken, ‘ANA’ kaşlarını çatıp ‘kan’ın gelip gelmeyeceğini sordu bir ay sonrası için. Ben gözlerimi indirdiğimde anlamıştı. Sustu. Yüzüme öfkeyle bakıp tükürdü ve gitti. Bir daha onun sesini duymadım. Ana sustuktan iki ay sonra da ‘…’ köyünden bir kötürümle yaşarken C.’ye kaçtım. Birazdan bir otelin kapısının önünde araba duracak ve C. İle ben arabadan inip yukarı çıkacağız. Ve yarın ‘ANA’ma söyleyeceklerim var… ‘ANA’ ya… ‘daha önce sana defalarca söylemeye çalıştım anne. Ama ilk kanamayı geçirdiğim günkü bakışların ve sesin hiç çıkmadı aklımdan. Tabi, bunun yanında ölene kadar zor dayandığın utancın büyümesini istemediğimden de söylemedim. Şimdiyse bir ölüsün. Ne olduğu, ne söyleyeceğim öyle pek de umurunda olmasa gerek. Ama biliyor musun anne, ne söyleyeceğim benim umurumda! Çünkü yıllarca sokak kapısından dışarı çıkamamanın, çıktığın zaman da akranlarının utanmaman için yüzüne bakamamasının ve benim sana ve diğerlerine olan yıllanmış özlemimin nedeni bu işte! Hayır anne, benim iffetimi ‘o’ almadı. Hatta ‘o’nun gidişinin nedeni de sen sorduğunda sana cevap veremememin nedeniyle aynıydı. Korkmuyorsun, biliyorum anne. Bir ölü olduğun için sana söyleyeceklerimden korkmuyorsun. Yani önemli değil artık senin için. Her neyse. Biliyor musun anne, ‘o’nun için çok önemliydi bu. O kadar önemliydi ki, bir daha hiç gelmemek üzere gitti. C.’ye kaçtığım o günden beri ‘F’ ile görüştük anne, bu yüzden biliyorum ‘o’nun köye bir daha dönmediğini ve hatta acısından anasının öldüğünü. Biliyorum anne, her şeyi biliyorum, babamım, amcalarımın, yengelerimin adımı duyduğunda kalkan içlerini, senin bildiğin gibi biliyorum. Ama anne, senin bildiğinden bir fazlasını da biliyorum ben. Az önce öldüğün zaman dış kapıda abimin beni görünce kasketini yüzüne indirmesinin nedenini de biliyorum anne. Bakma böyle şehirden konuştuğuma anne. sus, desen, git bi çaput goy oraya, ama niye ganıyo öle, ölür galırım valla ana, derim’
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © izdüş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |