 • İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe |
1
|
|
|
|
Yani kişi kendi içinde bulunan kritik değerli boşluklu tanecikli iç içe enerji alanlı bitişik zamanları iş bölüşümü yapan kolektif alan içinde her biri bir iş kolu üzerinde ayrık zamanlara dönüşür. Kişi ile var olan tümel enerji gün boyu ayrı ayrı eş görevli gruplar üzerinde, akıyordu. |
|
2
|
|
|
|
Doğa içinde var olmaya çalışıyoruz ama bir türlü doğanın bir parçası olduğumuzu kabullenemiyoruz.. .İlk çağda yada bu gün değişmeyen tek şey. Beyinde gerçekleşen kimyasal elektriksel bir takım süreçlerin parmak uçlarımızda gerçeklik bulmasıdır. |
|
3
|
|
|
|
İnsan çevresinin ürünüdür. Yani hayat doğal ve organik oluşumlu özne sistemin ürünüdür. İnsan organik bir özne nesnellik, kolektif bir özne sosyallik ve üstel çarpanla kolektif bir özne toplumsaldı.
Bana göre insanın insanlığı önce tüm diğer sosyal hayatlar gibi sosyal zekâyla belirimdi. Sonra da kolektif ile üreten toplumsal zekâydı. Zaten insan insanlığını üreten, ittifak eden kolektif zekâ içinde elde etmişti. Değilse ben insanım diye peyda olmamıştı. |
|
4
|
|
|
|
Buradaki Totem, Mevla, El, Tanrı, İlah gibi kavramların evrende beliren Yaratıcı ve Mutlak Güç olan Yüce Tanrı kavramıyla hiçbir ilgisi olmayan tarihsel verilerdir. Zaten Evrensel Yaratan Güç olan Yüce Tanrı kavramı da bunlardan hiç birisi değildir. Kader mülk sahip dünya genelinde olan kavramlardır.
"Eylerse Mevla eyler
Mevla ne eylerse güzel eyler"
Bu gibi sözler albenili, ağdalı ve yaldızlı büyüleyici sözlerdir. Büyü bir söylemin tersi olan düşünmeyi unutturup yasaklamakla; sizin etraflıca düşünememe girdabına düşmenizdeki kapılışla büyülenmeydi.
Bu tür söylemler hiç bir direnç ön görmeksizin, alt yapısı kabul ettirilmiş süreç anlamlara atıf olmakla; tereyağından kıl çeker gibi akışlı olurlar.
Eskiden mülkün sahibi padişahtı. Yani mülk üretim nesneleriyle, üretim nesnesi içinde üretim nesnesiyle çalışan insanı da içeren bir kavramdı. Mülkün içinde üreten çalışan insanı çektiniz mi mülkün hiçbir anlamı yoktur. Kavramları şimdiki anlamlarla değil geçmişteki ilk anlamla özgülenen gelişmesi içinde takip edeceksiniz.
İnsanın üreten ilişkisi içindeki emek nesnelerini çekerseniz insan üreten faaliyette bulunamaz. Doğaya ve zorluklarına teslim olur. Mülk bu nedenle kolektif etkili özne (insan) nesne girişmeyle mülktür.
Mülkün sahibi padişah (Mevla) karşısındaki kişi kendisini tanıtırken kendisine "Kulunuz" derdi. "Kulunuz Evliya Çelebi" derdi. Yani üzerinde her tür tasarruf hakkınız olan köleniz Evliya Çelebi demekti.
Padişah ta zaten bu anma veya zikrin baskı ve basıncıyla herkese kullarım derdi. "Kulumuz Evliya çelebi nasıl? Ne haldedir? Nicedir?" diyen mülkiyetli bir azametle sorardı.
Mevla neydi? Mülkü olan. Mülk sahibi olan kişi efendiydi. Mevla’mız da efendimizdi. Mülk sahibi olmanın gücü ve azameti ile güç ve iradeydi. Efendi mülk sahibi olan, mülkünü tasarruf edendi.
Mevali neydi Mevla olanın kuluydu. Mülk yoksunu iradesiz acizlikti. Köleci mantıkla ihsas edilen düşünce buydu. Bu mantık tarihin inşa sürecine, gerçeğe ve gerçekliğe kökten aykırı bir durumdu.
Mülkün sahibi diliyordu. Mülkün sahibi mülkten sadaka veriyordu. Mülkün sahibi mülksüz olana (aslında mülksüz kıldığı kişilere) acıyor, merhamet ediyor, lütufkâr davranıyordu! Kendilikten mülk sahipli olmanın davranışıydı.
İşte bu nedenle bu mantık alt yapısı üzerinde oluşan alan etkisi akışı içine bu türden veciz sözler söyleniyordu:
"Eylerse Mevla (sahibimiz-efendimiz) eyler
Mevla (sahibimiz-efendimiz) ne eylerse güzel eyler"
Öyle ya mülkü olan, mülkten verip vermemenin eyleminde olurdu. Mülkün sahibi mülkten ister versin ister vermesin; ne eylerse güzel eylerdi. Bu kaderdi. Hayır ve şerdi. Hayır, da şer de Mevla’dandı.
Böylece bu sözlerle iman akdinin altyapısı ve akli zemini oluşturulmuştu. Bu zemin üzerine de bu tür "Eylerse Mevla eyler/ Mevla ne eylerse güzel eyler" gibi söylediğiniz sözler bu tür inanmışlık alanı içinde yağ gibi akar. Bu sözler boyun eğiciliğe, teslimiyete dirençsiz olmaya yağ etkisi yapacaktı.
Monarşinin dili tekilerk dili. Oligarşinin dili mülk sahipleri ortaklaşmasının irade ve paylaşım yapma paylaştırma gücüydü. Monarşi ve oligarşinin dili olan sentez, şimdiki tüm dinlerin inşa diliydi. Dinler bu inşa dili içinde ve inşa dili çevresindeki zamana ve zemine bağlı bir evrim sel, düşün sel, eylem seli oluşla kendi eylemini sürükleyen ideolojinin (öğretinin) fikri hareketi olan öznel dildi.
İlk totem yapılar ilk sosyal sözleşmelerdi. Bu nedenle ve bu aşamada sosyal sözleşme sözlü olmaktan çok vücut ve yönelimli bir eylem birliği dilidir.
Sosyal sözleşme sağlatan sosyal alanın çekimiydi. Çekim alanı içinde söz ve eylem birliğini totemdi mana düşüncesi olukla belirten, kodlayan eylem ve sağlamaların alan içi kendi tekrarlarıydı.
Toplumsal sözleşmeler üreten ilişkilerden sonra, üreten ilişkilerin totem grup alanı dışında girişen söz eylem ve takasla ürün anlaşmalarıydı. Toplumsal sözleşmelerinin kökeninde totem meslekleri vardır.
Toplumsal sözleşmelerin temelinde totem meslekleri girişmesi vardır. Ama ne sosyal sözleşmeler içinde ne toplumsal sözleşmeler içinde; din ve din benzeri efektler hiç yoktur.
Üreten ittifak olmaktan çok teslimiyetçi bir üretim biçim olukla tekerkillik (monarşiler); biat, taat, itaat ve ibadet ahdi olan izole yapılardı.
Tekerkillik içindeki bu kümülatiflerle birlikte oluşan iman ahdi kavilleri, önce din benzeri El iman ahitle monarşin bir inanç ve iman ikrarlarını oluştular.
Sonra da üreten yapı içinde köleci mülk ilişkilerini güden genel çizgiler dâhilindeki oligarşin yapılarla kırpma ve düzenlemelerle dinler vardı.
Dinler bu mülkiyetçi köleci genel çizgiyi gözetme benzerliği içinde güncele ilişkin akışa yol verecek yerel veya lokal oligarşinle yerel ya da lokal feodaliteyle birlikte tamamen dinler, vardır.
Dinler, acıkmanın biyolojik olması gibi bir gereksinmeyle hayatla ve dolaysıyla insanla her zaman her yerde var olan genel bir belirme hiç değildirler.
Dinler böylesi bir genellik ihtiyacından kaynaklanmakla dünyanın her yerinde her insanla birlikte görülür olan genel ıralı bir tutum değildir.
Dinler hiç bir zaman genel bağlamla genel karakterli değildirler ve şimdilik yeryüzü dini de değildirler ve zulümle, zorbalıkla olmadıkça bu halleriyle yeryüzü dini olmaları da olası değildir.
İnsanın biyolojisinden gelen bir duyuş vardır. Bu duyuş din değildir. Kişilerin kaygılardan arınmasıyla kişi yönelimlerini güden kişi yönelimlerini aydınlatıp anlam veren duyuş grotesk iliktir.
Grotesk ilik hiç bir zaman din değildir. Dış dünya baskı ve basıncının kişi öznesi üzerinde anlamlandırma olan duygulardır. Artık kişi bu duygularıyla koşullu refleksin tavrı oluyordu.
Dinler sosyal sözleşmelerden ön toplumsal sözleşmelerden çok sonra vardır. Kolektif gücü özelleştiren mülk ilişkisi içindeki; mülk sahibinin paylaştırmasına göre olan sosyo toplumsal baskıyı yerel alan içinde kişiye yöneltmenin baskı basınç duyuşudurlar.
Yani din, dış dünyanın baskı ve basıncından çok sonra üreten ilişkileri köleci tarzla paylaştıran yapı içinde gelip; kişideki groteski duygularla birlikte kişi duyumlu salınımı büyüten sosyo toplumsal bir yatıştırıcı olmakla yatıştırıcı; teslimiyetçi; öğütçü; ödevli şartlı öğrenmedir.
El ihale unsuru bir mana fikridir. El kolektif zenginliği "mülk benim. Ben mülkümü dilediğime verdim. Ben mülkümü pay ederken siz şahit miydiniz? Diyerek kolektif mülkiyeti seçkin kişilere ihale emenin meşruiyet mantığıydı.
El köleci yapıdan günümüze kadar, günümüz de dâhil; kamunun kaynaklarını kolektifin kaynaklarını ihale eden, tanrılaşan güçtü. El mülk sahipliğinin ve mülk sahibi yönetme gücünün üretilen içinde aslan payını almasıydı.
Bir zamanlar yeryüzünde otuz beş bin tane El tarzı mutlak monarşini mülk sahipliği temsilcisi olan küçük egemenlikler vardı.
Ve bunlar tarih kitaplarına yanlış bir algılatmayla, geçmiş süreci unutturan söylemle birçok tanrı, çok tanrılık düşünce söylemiyle geçmiştir.
Bu otuz beş bin köleci ve monarşi temsilcisi tanrı efendiler sentezi ile oligarşinin temsilcisi olan tevhidin tanrıları ortaya çıkmıştı. Amon-Ra, Yehova, Ahura Mazda vs. bu tanrılardan sadece bir kaçıydı.
Tarih bilinci genel bir akıştır. Dinler genel akışlı sürekliliğin içinde mahallî tutumlu geçmişten intikal eden söylemle mevcut durumda beliren sorunsallara göre olan çıkarımlardı.
Yine günümüze gelen süreçte otuz beş bin tane tanrı efendilerin oligarşin sentezinden geriye Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Şintoizm, Konfüçyüs gibi büyük sentez dinleriyle bunlar dışında belki de ancak bin kadar din kalmıştır.
Otuz beş bin efendi tanrının sentezinden geriye kalan 4300 kadar dinin çoğu 50 yüz kişilik grup, topluluk dini boyutunda olmakla çoğu bahse bile konu olmazlar.
Monarşin inşaca duruma göre söylenen sözlerden biri daha örnek olarak söylenecek olursa şu tür bir söz monarşin yapı içinde söylenen bir lafız olmakla söylenebilir. "O her şeyi hakkıyla bilendir".
O her şeyi hakkıyla bilirse, söylediği her söz de haktır ( doğrudur) yönetendir. Yine bu bağlamla "siz bilmezsiniz o bilir" der. Doğru da. Çünkü siz kolektif olanı biliyorsunuz. Ama "mülkün sahibi o" gibi tekile göre olanı bilmezsiniz
O zaten kolektife karşı, kolektif olmayanları sayıp dökmekle; özel sahipli mülk egemenliğini (monarşi olanı) söylemekle; monarşiye ait olan gücün her şeyini biliyordu. Kim? "O". "O kim?" Mülk sahibi.
Bir gerçek daha vardı. Her şeyi hakkıyla bilen, kolektif ligi bilmiyordu. Kolektif ligi görmezden geliyor, kolektif ligi giderek unutuyordu.
Unutulan kolektif gerçeklik, her şeyi bilen tarafından söylemce "merhamet, lütuf, acıma olarak; rahman ve rahim olanın" harcama ve tasarrufu olan gizlemelerle hatırlanacaktı. İlk köleci monarşin inşa içinde "o" olan, kendisinin kolektifleri (ortaklar veya ortakları yok diyordu). Bilmezlik burada başlıyordu.
|
|
5
|
|
|
|
Fizik yüzeyler şimdi iki boyut düzlem üzerine hacim sel bir fark gerilimdi. Tesseract (tetraküp-teserat) ta dördüncü boyuta, dördüncü ayırt olmakla dördüncü ayırtın da fizik hacme olan alan etkisi, ZAMANDI.
|
|
6
|
|
|
|
Oligarşiye göre de güç ve yönetim ortakları olan ortaklaşışla bir irade ve yönetim anlayışıydı. Tekil olan ortak tanımayan monarşin bir anlayıştı. Biz ise yönetim de karar alma da mülk sahiplik ilişkileri içinde ortaklaşmayı tanıyan tevhit diliydi.
|
|
7
|
|
|
|
Monarşi "O'ydu" Değilse bir yapının adı ne olursa olsun o yapı çokluğun ortaklaşma gücü olmaktan asla kurtulamıyordu. Çünkü atom ve atomik inşa ile her şey molekülerdi (bileşen, bileşik yapılardı).
|
|
8
|
|
|
|
Küçüklüğün dünyasından büyüklerin dünyasına doğru geçişte türlü faz hatları vardır. Bu tür faz durum içinde olanlardan birisi iyon hareketidir. İyon hareketi bir yanıyla proton hareketiydi. Diğer yandan da bir kuark olan elektron hareketiydi. |
|
9
|
|
|
|
Eski ahde göre tekil egemenliğe göre olan söylem ve zikirden doğan çelişme, biz demenin zikri içinde çoklukta tekil olan yeni bir tevhit dilini doğuruyordu. Bu dil "biz" diyen oligarşinin gücüydü.
|
|
10
|
|
|
|
Doğa bileşenli söylem bile tekil söylem gibi olmakla bir girişmenin, bir bütünlüğün adıdır. Girişme ya parçalar arası uyum veya uyumsuz durumla; fark durum, firen etkili durum, kıyas, oran durumlarıyla birbirini destekleyen, birbirini sönümleyen durumlar gibi türlü türlü girişmelerdir. |
|
11
|
|
|
|
Bunlar gerçeği anlatan anlama ve anlatımlar değildi. Sömürücü ve sömürü mantığıydı. El düşüncesini var edici; El düşünce antlaşması olan dinleri var edici; sömürüye yol açan, her somut olgunun, soyut mana ifadesiydiler. Şimdiye dek olan bitenler, zaten bir çırpıda geçmişte olup bitmiş olanlarsa eğer şimdi diye bir şeyin olmaması gerektirirdi.
|
|
12
|
|
|
|
Monarşi tekil ve ortak tanımazdı. Tekil karardı. Oysa oligarşi tekil irade değildi. Monarşi gibi tekil söylem karşısında oligarşi biz söylemliydi. Yani oligarşi kendisine ortaklar tanıyan karşı söylemdi. |
|
13
|
|
|
|
Hukuk kolektifti. Doğada ilk kes ortaklığı olanların hukuku vardı. İlk kolektif hukuk sosyal hukuktu. Sosyal hukuk sağlatan bir ortak anı yaşanmışlığını içeren bağ enerjili hukuktu. |
|
14
|
|
|
|
Eski ahde göre tekil egemenliğe göre olan söylem ve zikirden doğan çelişme, biz demenin zikri içinde çoklukta tekil olan yeni bir tevhit dilini doğuruyordu. Bu dil "biz" diyen oligarşinin gücüydü.
|
|
15
|
|
|
|
Erken dönem kardeşlikleri temas etme, dokunma, birlikte yaşam ve ortak anı oluşturmayla; hepsi biri, birinin de hepsi olmanın kardeşliğidir. El mantıklı kardeşlik inanç üzerinde soyut absürt, kardeşliktir. El mantıklı kardeşler erken dönem kardeşleri gibi yaşama, gerçeğe dayanmaz.
|
|
16
|
|
|
|
Kuantum bir noktanın her yöne ortam salınması veren bileşimi zar yüzeyle, zar yüzeyi oluşan bileşik bir boyutlu ipliksi kuantlarla olasıydı. Bileşim; ileri geri olan çizgi boyutlu titreşimle, bir boyutun sağına soluna açılım veren iki boyutlu dalga hareketiydi. |
|
17
|
|
|
|
Adalet, kolektif yapıların temeli değildir. Ancak kaybında kolektif yapıların yükümlersen olan yansıma biçimini ölçü olarak ele alınmasıydı. Olaylar yaşanacak ki onun düşüncesi edinilecek. Değilse düşüncesi edinilemeyen bir şeyi eksen kılıp inşa olmak olanaklı değildir. |
|
18
|
|
|
|
Ortalama aklı ortaya koyup üretemeyenler, tarih sel mirasla olacaktı. Sizin dışınızda ve sizden bağımsız olan geri beslenim yasalarıyla olacaktı. Kişi, tarihsel zeminin geri doğrultma yapan bilinciyle davranacaktı. Tarihsel geri bağlanım bilinci olmakla köleci sistem öncesi tarihsel zemine göre inşa başlangıcında ve inşanın gelişme evresi içinde sadaka vermek yoktu. |
|
19
|
|
|
|
Aslında El ismiyle tezat olmanın imgesiydi. Bilmez ama bilir. Gücü yetmez ama yeter. Adaletsizdir ama adalet timsalidir vs. İşte bizler şimdiki El ‘i o bilmediğimiz tüm zamanların da El 'i olarak konuştururuz.
|
|
20
|
|
|
|
Çevrenin üzerimizde belirme yapan bir alan etkisi vardı. Yaşam genellikle belli çevreye göre uyum içinde olmakla; yaşam belli bir totem bölgenin özgün alan etkisi altındaydı.
|
|