Çikolata - 11
Bu ülke benim ülkem değil, bu insanlar benim insanlarım değil, akciğerlerime dolan bu hava benim havam değil, yabancıyım buraya.
Bu ülke benim ülkem değil, bu insanlar benim insanlarım değil, akciğerlerime dolan bu hava benim havam değil, yabancıyım buraya.
Taksim’de otobüsten indiklerinde saat yediye geliyordu. Nazan, saatine baktığında, annesinin onu en geç iki saat sonra evde beklediğini düşününce içinden korkuyla karışık bir ürperti geçirdi
Sevmek illaki sahip olmak değildir. Sevdiğinin mutlu olması da yetebilmeli bazen sevene. İlla karşılığı olması gerekmez sevginin, sadece sevmek de güzeldir ve sevilmek şart değildir her zaman. Karşılık olmaz sevgide, sevilmese de sevdiğine hizmet etmeli insan. Yoksa ticaretten ne farkı kalır sevginin...
Bireyin değişimi. İnsanın; “düşünce, bilgi, fikir ve değerlerden oluşan” bilincinin; sonucu olan eylemlerin tahlili. İnsan tabiatının, temelini oluşturan fikirlerin; eylemlerine nasıl yansıdığı. Entrika-tema: Siyasi, eski bir hücre mahkûmunun; ömür boyu kaçtığı, insafsız bir toplumun önyargılardan, kurtuluş yolları araması.
Metrodan indiğinde yağmur hâlâ yağıyordu. Şemsiyesini açtı ve küçük ama hızlı adımlarla yürümeye başladı. Eve kadar on dakikalık bir yürüme mesafesi vardı.
Gençlik yıllarımda Doğu Karadenizin şirin ilçelerinden Ünye ve Fatsa bölgelerinde yapmış olduğum fındık işçiliğim sırasındaki gözlemlerimi aktarmaya çalıştım...
saf, sade basit birini anlamak hayatın karmaşasına karışmış bizler için o ldukça zor ki...
…”kadın var varlığını bilmek yeter”…tekrarladı son cümlesini…yineledi…bir kez daha…özümsemeye başladı son cümlenin içerdiği anlamı…gözlerini kapattı…başı hafifçe dönemeye başladı…”kadın var varlığını bilmek yeter”…
gece çökmüştü berlin'e.Tüm canlılar bir tarafa kaçışıyordu.Kimse ne yapacağını bilmeden yaşayamaya çalışıyordu ama umarsızca hiçbir şeye bulaşmadan.Böyle kötü bir ortamda biri geliyordu herkes için umut getiriyordu.Düşmanlarıyla cesurca ve ölümüne savaşıyordu ama bu savaşın sonunda kim ölürdü kim sağ kalırdı o bir bilinmezlik.Karanlığa bir güneş gibi doğmayı umuyordu
mitolojik adıyla ida kazdağında geçen bir yörük ailesinin hikayesi.
ormandı tarihe tanıklık eden ormandı en yaşlımız.
Lydia adında bir kadın Pera'daki tüm dilencilere düşman, Sanki parayı bulan atalarına işve yapacak, kılıç kuşanacak denli pişman...
Yürüdüğü yolda herşey daha yabancılaşıyordu ona. Zaman geçmişti şimdi ne yapmalı dedi .Biraz kırık bir roman üstüne basmadan seyretmeli kırılan ışıkları
-Hasan!
Cemile seslenince Hasan’ı fark eden Nilüfer, telaş içinde kalmıştı. Ürkek bir güvercin gibi ne yapacağını, nereye saklanacağını bilemedi. Oysa Hasan da aynı durumdaydı;
-Eee..efendim.
Trajediler ırsidir bazen.Biz ne kadar normal insanlar gibi yaşamaya çalışsakta, damarlarımızda dolaşan zehir açığa çıkmak için ufak bir delik açmaya çalışır yıllarca etimizde. Çoğumuzun kalın olan derisi damarlar da tutsada bu zehri kimimiz o kadar güçlü olamaz.
‘Şu elinde tutuğunuz şey büyük bir sır. Çağlar boyu nesilden nesile geçerken, bir çok insan ona gözdikti, onu gizledi, kaybetti, çaldı, büyük paralar karşılığı satın alanlar oldu. Tarihdeki en önemli insanların bazıları yüzyıllar kadar eski olan bu ‘Sır’a vakıf olmuşlardı. Eflatun, Galileo, Beethoven, Edison, Cornegie, Enistein ve diğer
bir iç hesaplaşma değil bu. sadece insanin kendidi keşfetme esnasinda karşilaştiği tuzaklardan ayiklanma çabasi..