Bağışla Beni Aşk
Bağışla beni aşk / Henüz arınmadığımdan korkularımdan / Selamını alamıyorum
Bağışla beni aşk / Henüz arınmadığımdan korkularımdan / Selamını alamıyorum
Daracık sokağa sıkışmış / Karanlık gölgelerde / Işık vermiyor bakışları
Oysa kaçınılmazmış gün tün eşitliği, hüzün sarıya boyayacakmış eylülü.Anlarda ayrı yörüngelerde akacakmış duygularımız meğer.Ve günberi, günöte yollara savrulacakmış muson rüzgarlarında.
"Neden kemiriyorsun tırnaklarını
-neden acı veriyorsun kendine çocuk?"
"Fiziksel acı istiyorum ablam
-ruhumdakiler azalsın diye…."
Bir uçurtma gibi ipin el verdiği sınırda salınmaksa yaşamak, / razıyım kırık kanatla
Onca güzellikten sonra ben yavru martılar kadar kafa tutabilecek miyim bu yaşam şartlarına?.Sıcacık ve değerlerini kaybetmemiş insanlar arasından, robotlaşmış ve değerlerini yitirmiş insanların çoğunlukta olduğu bu soğuk İstanbul''a.Bu günkü yolculuk sırasındaki dev dalgalar kadar büyük bu fark ürkütüyor beni.
Ah biz insancıklar ne için bunca tutuklamak kendimizi?
Ağıtlar yakın, öldürdüm Dionysos''u,
Soyumda doğacak her kişiden sorumluyum bundan böyle, Gün gibi, güneş gibi özgür olacak her bebek, ne itaat edecek ne de hükmedecek.
(sevgiliye) / -1- / Oysa ben seni mesul tutmuyordum
-/- / "Dost meclisinde /hoşsohbeti bir söz / Fıçıdaki şarabı/
-/- / Açlığımızdı bizi aynı semada buluşturan/ / Bize uzak
Bazı ışıkları sönen şehri uykuya , ölmüş duygularımı yeşili solan mezara yatırıyorum, hüzünler toplayarak yalnızlığıma ,dağılan karmakarışık hayatın bilinmez kollarının bırakıyorum kendimi
Sevmek en/gerekli eylemdir çocuk / Tutuklanacağını bile, bile / İşkenceleri
geçmişin kamburunu sırtlanmış / ötelerin belirginsizliği / akıp giden yaşam
1- / yanlışlarına öfke başkaldırıyordu / kabaran dalgalarında
"bir gün daha gidiyor ömrümden / ama şikayet etmiyorum /
yaşamak ağır bir döngüdeyken ve son ışıltısı da sönerken gözlerimin, / sevinçleri bırak
Tek hissettiğim minicik yüreğin isyan atışlarıydı.
Arada anlamaya çalışan kırpma nöbetleri sadece hüznün kuruttuğu gözlerinde, derin iç geçirme sarsıntıları yapılanmayı henüz tamamlayamamış bedeninde, ruhu çoktan çökmüştü bile..
bulur nasılsa kırılacak dal
bu gövdemde uslanan rüzgar
ağlayıp bir yastığın koynunda
yatar mı “çürümüş lal” Figen YARAR
1962 yılı, Temmuz ayının 5.gününde doğdu hep kendi yüzüyle kalmaya çalışan adalı kız.
1975 yılında başladı kalemle dansım, aynı dili konuşamadığım kişilerle olan anlayamama ve anlaşılmama çözümsüzlüklerimde. Dertleşmekti amacım kendimle, ama kendimi de tanıma sürecim başlamıştı, gözlemliyor, gözlemlediklerimi yazıyordum. Fark ettim ki; dış dünyayı algılamaya çalışıyorken kendimi de algılamaya başlamıştım ve seviyordum kendimi tanımayı ve anlamayı.
İnsan akan zaman nehrinde bir çok şey bırakıyor ardında, bir çok anını unutabiliyor ama; ” Söz uçar, yazı kalır.”(Bu bir Latinata sözüdür, açılımı;” Verbis volanta, litteris planta” sözünün, benim bu akan zamanda birlikte götüreceğim, yaşamım son bulduğunda da, soyumda devam eden bireylerin kulaktan dolma değil de, beni benden öğrenmelerini sağlayacağını düşündüğüm birikimleri kalıcı kılmak eylemindeyim..
http://www.figenyarar.com/
İstanbul
Bestesi ne olursa olsun;özlemlerim, sevmelerim, tutkularım, korkularım, dibe vurmalarım, umutlarım, vaveylalarım,hüzünlerim, çelişkilerim, karmaşıklığım; tüm bunların farkındalığının dansını yapıyorum, kalemin eşliğindehttp://www.figenyarar.com/.
Nazım Hikmet, Suna Tanaltay, Doğan Cüceloğlu, Atalay Yörükoğlu
. Asla “şair ve marka” olma hırsım olmadı ve umarım olmaz da
http://www.azbuz.com/viewProfile.jsp?userId=566362