24.07.2011
GUGUK KUŞU 2

Bu akşam bir başka Guguk Kuşu’ndan söz edelim.. Jack Nicholson’un harika oyunculuğu. Ve diğer yardımcı oyuncular. Örneğin hemşire Mildred rolündeki Louise Fletcher 1975 yapımı bir Milas Forman filmi. Film, tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olarak gösteriliyor. İsveç'te tam 12 sene sinemalarda gösterilerek, dünya'daki gösterim rekorunu elinde bulunduruyor.

Akıl hastası numarası yaparak güvenlik önlemleri daha az olan bir akıl hastanesine sevkedilen bir mahkumun geçirdiği zamanı konu alıyor. Mahkum, bu süre içerisinde hem kaçma planları yapıyor hem de akıl hastanesindeki diğer hastalarla farklı bir diyalog kuruyor. Terapilerdeki kendi başına buyruk hareketleri ve özgürlüğe olan düşkünlüğü nedeniyle diğer hastalara kötü örnek olduğunu düşünen baş hemşire Mildred ile de büyük sorunlar yaşıyor.

İzlediğimde ne kadar etkilendiğimi hatırlıyorum. Belki başka birçok nedeni vardır tabii etkilenmemin- bunlardan birine biraz sonra değineceğim- şimdi gerçek guguk kuşlarından söz edelim.Guguk kuşları yuva kurmazmış. Yumurtalarını başka kuşların yuvasına bırakırlarmış. Belki de filme bu özellikleri isim olmuştur. Ve yine belki de bu nedenle guguklu saatlerin içinde yaşarlar!

İlk gençlik yıllarımda ruh bilime merak salmıştım.Üniversitedeki psikoloji derslerini dikkatle izliyor bu konuda ne bulursam okuyordum. Guguk kuşlarına sempatim birazda oralardan gelir.Hafif şehla bakışlı deliliği severim.Nice sevimli nice munis hasta tanırım ki onları anlayınca daha bir seversiniz deliliği. Benim çevremde çoktur bunlardan ya sizin?

Tabii Norveç’İN delilerini şiddetle kınıyor yazımızın dışında tutuyoruz.

'delilik, normalde anladığımız gibi bir hastalık değil, insanın varoluş problemini çözme teşebbüsüdür.' diyor Erich Fromm. Ve delilerin çoğu şunu çok iyi bilir ki insanın varoluş probleminin yanıtı sevgidir.Sevgi ise çağdaş insanın metadan farkının kalmadığı bu dünyada bilgi ve çabaya ihtiyaç duyar.

Demek ki emektir sevgi.Hemen burada bizden bir filme gidiyoruz
Selvi Boylum Al Yazmalım, Atıf Yılmaz tarafından yönetilen, başrollerinde Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın oynadığı, 1977 tarihli film. Türk sinemasının başyapıtlarından biri olarak sayılmakta. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un 1970 yılında yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanmış..
İlk gençlik yıllarımda belki de –mutlaka- bugünkü gibi algılayamadığım, daha sonraları en az üç kez izlediğim izledikçe hayran olduğum filmin müziği ama hep aklımda.Cahit Berkay bestelemiş.Biliyorsunuz Cahit Berkay Moğolların kurucusu.Moğollar bugün kırklı yıllarında hala çok güzel şarkılar yapıyor Örneğin Yolum Seninle. Şarkının sözleri ne kadar inanç dolu…
Beni çağıran uçurum, uçurum oldu sevdan...
Kaçmam...
Yok saklanmam başından-sonundan, korur bizi...zaman...
Kim söylemiş son diye, olmaz diye, kanar diye...
Anlatma...
Anlamam...

Aşk varken; sözlerinde, düşlerinde, yeniden doğmak gibi nefesinle, çoğalıp sevginle...
İsteme...
Durdurmam...
Kim söylemiş son diye, olmaz diye, kanar diye...
Anlatma...
Anlamam...
Büyüt beni; gözlerinde, ellerinde, yeniden ses oldun sözlerime, gücün saklı içimde...
Vursunlar...
Ağlamam...
İster bahar, ister ayaz...
Yolum seninle...
Duysun dünya, karşı dursun, düşsün peşime
Yaşam içinde delilik olan aşklarla dolu değil mi , ya içinde aşk olan delilikler?

Not: Selvi Boylum yakında yine özgün müziği ile Kırmızı Eşarp adıyla dizi oluyormuş.