Bildiğim tek şey, ben bir Marksist değilim. -Karl Marx |
|
||||||||||
|
bu dürtüyü sınırlandıran kurallar saçma görünebilir. yaradılışta bir sorun yoksa (ki bence yok) yaşayışta bir sorun olduğu aşikar. şöyle bir etrafımıza bakalım, yani insanlardan uzaklaşıp doğaya doğru.. hep doğayı kendine benzetmeye çalışır insanoğlu, neden kendini doğaya benzetmeye çalışmaz? hayvanları konuşturur, sebze, meyvelere göz ve ağız çizerler, eşyaların ruhları olduğunu düşünenler bile var. her neyse, her bahar bulutlar kaçışıp ta güneş ışınları yer yüzüne dik açıda ulaştığında ve sıcaklığın belirgin bir seviyede artışı hissedildiğinde bir kıpırdama başlar canlılarda. önce toprak başlar içindeki güzellikleri ortaya çıkarmaya, sanki görünmez bir ressam eli çaktırmadan işliyormuşçasına fırçayı tualin üstüne. papatyalar halay çekmeye başlar adeta nevruz kutlar gibi.. kuru dallar yapraklanır, çiçek açar ağaçlar kuş yavrularının cıvıltısında. lodos alır polenleri bir postacı edasıyla adrese teslim eder gibi dağıtır tek tek çiçeklere.. kediler yakalambaç oynamaya başlar, köpekler umarsıca ulu orta koklaşır ve horozlar tavukları enseledikten sonra kanatlarını gerinerek efe gibi dolaşmaya başlar ortalıkta.. peki doğa hiç bir hukuk bilmeksizin, asırlardır süregelen bu aksiyon filminin devamını çekmekte bu kadar basit çalışırken, neden insanlar çekeceği basit bir kısafilmin senaryosunu yazmakta bile bu kadar zorlanırlar? nedir bu korku, tedirginlik, endişe, panik ve kararsızlık? içgüdülere yapılan bu eziyet niye? saçma sapan kurallarla akan nehrin önüne set çekmek niye? herşeyi geçelim, kendimize yaptığımız bu haksızlık niye? tamam herşeyi insanlaştırdık, yeri geldi tanrıyı bile.. ona kitap yazdırdık, kendi yarattığı tüm canlıları serbest bıraktık ta bir tek insanlara kurallar koyduğunu söyledik. sürekli bir doğadan kendimizi soyutlayış ve kendimizi üstün görme egosuna kapıldık. ne de olsa yarı tanrıydık. dünyadaki diğer bütün canlılardan akıllıydık ve onları irademizle kontrol ediyorduk öyle değil mi? ama gelgelelim konu kendimiz olunca bir sürü ideoloji ve felsefe ürettik. biz insan olarak basit olamazdık, bunu kabul edemezdik ve hala edemiyoruz da. hep zor olanı seçtik, önce kendimizi zorlaştırdık sonra da hayatı. dünyayı kendimize zindan etmeyi başardık sonunda.. geri dönüşü yok mu bunun? bu zindandan bir çıkış, bi kurtuluş yolu yok mu? bence var.. hem de o kadr basit ki herşey gözümüzün önünde. görmek istemiyoruz sadece. bu kadar basit olduğuna inanmıyoruz. hani basit sorular karşısında afallarız ya sınavlarda, bu kadar da basit olamaz der düşünür dururuz acaba aldatmaca bunun neresinde diye. yahu doğa şeytan değil ki insanı aldatsın. şeytanlık insanın kafasında var. o güzelim rengarenk çiçeklerde, o sallanan yapraklarda, cıvıl cıvıl öten kuşlarda, martılarda, kedi köpek ve balıklarda olabilir mi şeytan sizce? yani olsa olsa insan doğayı aldatabilir ve işin gerçeği de budur. o doğa döngüsünün en önemli zincirlerinden bir tanesi olan insan ırkının dengesini bile bozduğunun farkında olmayan biz çok zeki insanlar, bir ideolojiye zincirleyip kendimizi körelmeye mahkum etmiş durumdayız. köleleşmişiz, kendimize efendiler yaratıp bizi süründürmelerine izin vermişiz. en başta tersinden bakarsak demiştim olaya yani doğayı insanlaştırmak yerine insanı doğalaştırırsak ne olur? kendi yarattığımız duvarları, zincirleri kırıp içinde hapsolduğumuz zindanlardan kurutlmayı başarabilir miyiz? herşeyi denedik bi de bunu deneyelim ne çıkar.. şimdi bu bahar biz de güneşin başımıza vuran ışıklarıyla aydınlansak, önce bi doğayı görsek olanları farketsek sonra bi kendimize baksak, sorgulasak, eleştirsek. ardından birbirimize baksak, tüm yargıları unutup güzelliğimizi farketsek, gülümsesek ve el ele tutuşsak. dürtülerimizi esir etmesek te onları serbest bıraksak ve öpüşsek, sevişsek tıpkı tüm doğanın yaptığı gibi.. doğal olmaktan korkmasak, bikez olsun 'insan gibi ol' demesek kendimize.. Ulaş Tuzak 22/3/12
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ulaş Tuzak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |