..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Özgür Hatem




7 Aralık 2002
Ayrık Otu  
Özgür Hatem
Nasıl başlarsınız ki bunu anlatmaya? Suskunluğun boyut değiştirdiği, bambaşka bir hesaplaşmanın ürünüdür içsel yalnızlığımız... Kimsesiz bir çokluk duygusu ile birlikte, yokluk benzeri bir varlık çelişkisinin, onmaz yaralarıdır, dimağımızda açılan. - En


:BEAC:
Nasıl başlarsınız ki bunu anlatmaya? Suskunluğun boyut değiştirdiği, bambaşka bir hesaplaşmanın ürünüdür içsel yalnızlığımız... Kimsesiz bir çokluk duygusu ile birlikte, yokluk benzeri bir varlık çelişkisinin, onmaz yaralarıdır, dimağımızda açılan.
-     En büyüğünden taşlarla bezeli, yer yer derin hendeklerden atlayarak, bazen olmadık bir dal, bazen en sivrisinden dikenlerle boğuşup, üstüne üstlük yokuş yukarı ilerlemeye uğraştığım yollarda, (bütün bunlar) yetmezmiş gibi , bir de yalın ayağım ben...-
Karma karışık, allak bullak ve kıyasıya zorlu bir yaşama savaşı; daha doğrusu, yalnızca kendimizin kurduğu düşte, varlık gösterebilme uğraşı. Bitmek bilmez bir eziyet bu, ne yana baksak... Her taraf yangın, her taraf karanlık ve her taraf marazi bir şaşkınlık içerisinde.
-     Ne zaman içime bir göz atsam, ne zaman hayatın içinde durup, her şeyim yanımda mı diye yoklamaya kalksam ruhumu, kanayan parmaklarıma ve yollarda bıraktığım ayak izlerime rağmen, dehşetle fark ederim ki nafile bir yolculuğun, inatçı bir Don kişotuyum ben...-
Bir sürü çelişkinin anlamsız kavgasının orta yerinde barış elçisi gibi, hiçbir şey üretmeyen ve doğanın-insan oğlu ne yaparsa yapsın baş edemediği- devinimiyle görece mana kazanan bir mücadelenin hikayesidir, “ayrık otu “ olmak. Öğrenme aşkının kasıp kavurduğu ve bilginin, çölde su misali serinlettiği ruhumuzun, aldıkları için ödediği bedeldir yalnızlığı... Kimsenin galibi olamadığı bu kavgada, kazandıkça tükenir ve her soru yanıtlandıkça, yaralanırız.
-     Ellerimi uzatırım bazen gökyüzüne... Ayak parmaklarımın ucunda olabildiğince yükselir, bedenimi mümkün olduğunca kasarak germeye çalışır ve kolumu zorlayabildiğim son noktaya kadar uzatarak, parmak uçlarımla bulutlara değmeye çalışırım. Kimi zaman şeker pembesi, kimi zaman düş beyazı bulutlar, eğer değmeyi başarabilirsem, beni yakalayıp, içlerinde ki mutlu arılığın lezzetiyle, tamamlayacaklarmış gibi gelir.
Bilgi doğası gereği bütünler insanı, oldurur ve sınar. Ama ne yazık ki sihirli değneği yoktur ve kendi içinde devinimsiz duruşu ile size varmak için, sizin ona ulaşmanızı bekler. Bilgi, otobüs durağı gibidir, hangisinde bekleyip, gelen otobüsle nereye gideceğinize ve gittiğiniz yerde nasıl yaşayacağınıza siz karar verirsiniz. Ve değişmez bir gerçektir ki, her otobüs durağı biraz daha aykırı ve duyarlı kılar sizi. İlkel insana has tüm kavgacı, künt ve özensiz ifadeniz, hızla nahif, farkında ve özlemli varlığa dönüştürür kendini. Bildikçe zayıflar bedeniniz. Güçlenen dimağınızın verdiği destekle “ayrık otu” gibi yalnız ama dibine kadar hissederek yaşarsınız bundan böyle.
-     Tüm hırpalanmışlığına rağmen, yüreğim, ilginç ve şaşkınlık verici bir dirençle yeniden yeniden başlar, her deniz dağa ulaştığında ve her orman denize gümrah saçlarıyla gölge yaptıkça... Ellerimde ki, (acısı yüreğime vuran) keskin kayaların açtığı derin yaralara ve yalın ayak yürünmüş yolların kanattığı ayaklarıma rağmen duruveririm deniz görünce. İçimi kaplayan kesif korku hala yamacımda oynaşırken, gecikmiş olmanın telaşlı tedirginliği paçalarımdan çekiştirirken ve yalnızlığımın dehşetli dehlizlerinde kaybolmuş varlığımın bütün hüznüyle durup, seyrederim gözlerime nazire rengini... Şöyle bir ağaç bulurum önce, gövdesi yıllara meydan okuyan azamette... Sonra ilişiveririm yamacında bulunduğum dağın gölgesine... Ve yaslandığım ağaç, direncini bana aktarabilsin diye, gözlerimi yumup beklerim...-
Hiçbir yalnızlık bilgeninkine benzemez... Bazen, yürüdüğümüz yollarda tanıdık yüzler görürüz (veya gördüğümüzü sanırız). İşte, bu zalimane güzergahın, en acı yanılgısıdır bu hallüsünasyon. Aslında çırılçıplak duruşumuz ve ayna gibi içimizi yansıtan kelimelerimize rağmen, genellikle yanıldığımız istasyonlardır bunlar. Bir süre durup beklediğimiz, terkedilmiş görüntüsüyle kendimizden tanıdığımıza inandığımız ama aslında kendi çölümüzde serabını gördüğümüz düş insanlarıdır bunlar. Bir zaman, yüreğimizin bütün donanımları ile, yürüdüğümüz yola teşne bir yolda biz oluruz, dostumuz ayağının altına... Kendi yaralarımızın acısı öyle bildiktir ki, onda gördüğümüz benzer yaraların acısını paylaşmak için bilgeyizdir artık. Oysa, yalnızlık, kaderidir bilgenin. Bu da, görece bilgi dağarcığımıza koşut, hayal kırıklıkları ile bezeli, yeni deneyimler ve yeni kanamaları yol arkadaşı kılar bize.
-     Bütün cesaretimle üzerine gittiğim masal devi kıvamında korkularıma rağmen, bir daha yanılmaktan hiç çekinmeden yürürüm yolları. Kimi zaman yanıldığım ve eşiğinde sabahladığım halde, yüz geri, eli boş döndüğüm kapılarda, her parçası canımın özünden umutlar bırakarak, yeni yaralar ve yanılgılarıma dost büyümüş yalnızlıklar edinerek, yalın ayak yürümeye devam ederim yolları. Bir dağ, bir deniz ve bir orman umarak... Bir gün, kendimi adayacağım bir sevda arayarak...-



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Gör(ebil)mek
Sahte Mutluluklar

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aşk Hariç

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İsimsiz [Şiir]
Kim(sesiz)lik [Şiir]
Yalan [Şiir]
Çizgi [Şiir]


Özgür Hatem kimdir?

1969 İskenderun doğumlu. Memur çocuğu olması dolayısıyla, çok kentte yaşadı ve öğrenim gördü. En son durak üniversite ile Adana oldu. Şimdilik Mersin\'de yaşıyor ve malzemesi doğa olan bir işle uğraşıyor. En çok insana ve doğaya aşık. . . Hayatın, tekdüze hareketine kafa tutmayı mağrifet sayıyor. Kendisine sorsanız, okur-yazar olduğu günden beri yazıp durur; ama, yazdıkları okunmaya değer mi, en çok bunu anlamaya uğraşıyor.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özgür Hatem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.