Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Kimi insanların, duyularıyla, yürekleri arasında, direk bir iletişim olduğuna inanırım. Öyle ki; bu insanlar, görmekle kalmazlar... anlarlar. Duyularından yola çıkarak (algıladıkları her ne ise), kendi tanımlamalarını yapıp, bedenlerinin sol tarafında ki organa, işlevinden başka bir görev yükleyerek, hissederler. Böyle insanlar için “duyumsamak” kelimesi, içerdiği bütün anlamla birlikte, kendini aşar, (naçizane ifadem kabul buyurulursa) kimi zaman, manasına az gelir. Genel geçer, alışıldık yaşama örgüsü içerisinde, duyularımız, otomatiğe bağlanmış gibidir. Öylesine kanıksamışızdır ki gördüklerimizi, duyduklarımızı ve diğer duyumsamalarımızı; her durumun, kendine has farklılığını atlayarak yaşarız. Nasılsa, her sabah doğan güneş; nasılsa, zaman zaman yağmakta ısrar eden yağmur; toprağın, suyun, dağın kokusu; tenimize değen rüzgar; demli çayın damağımızda ki izi; ve hatta, sevgilinin gözleri, elimizin altında, yanı başımızdadır. Ne zaman, vakit bulur(!), yaşamın dişlerinden paçamızı kurtarırsak, duyumsayabileceğimiz kadar yakındırlar bize. Öyle sanırız... inanırız... aldanırız! Bir dolu varlık gözümüze değer ama göremeyiz... Bir çoğumuz aynı yere bakıp, başka bir resim anlatır. Büyük bir kısmımızda, zahmet edip bakmadan, duyu hafızasında kalanlar ile yetinir. Ne adına geliştiğini bir türlü kestiremediğim, bir yarış halidir, gider... Bir sürü insan, “bir şey” olma kaygısı ile, kendini tanımlayamadan, başkası olmaya çabalar durur. Oysa, kimse, diğerinin gözü ile göremez, duyamaz, anlayamaz... Bazen, hayatın tam da hızını aldığı bir anında duruvermek gelir içimden... Nereye varmaya koşullandığımın hesabını yapıp, yolum üzerinde bakıp ta, göremediklerimi sorgulamaya koyulurum. En fazla, benden daha çok görebilme yetisi geliştirebilmiş olan, dili güzel bir hatibin, kağıda söz kıldıklarını okurken, hesaplaşırım kendimle. En son ne zaman, gülmenin, ağlamanın, sevmenin ve söylemenin hakkını verdiğimi, hatırlamaya çalışırım. Bakarım ki, hayatın dişlileri ile mükemmel bir uyum yakalamışım.. anlarım ki; eksik, göremeden, duyamadan, anlamadan, zaman harcamışım... Hayatın, her bireyi, aynı labirentlerde, aynı eşgüdümlü kurgularla davranmaya zorlayan hükümranlığı ile başa çıkabilmenin tek yolu olan “fark edebilmek” yetisi, koşuşturmanın ve “her şey yolunda” önermesinin keskinliğinde, boğulup gidivermiş. İki biçimden birini seçebilmek gerekiyor, diye düşünüyorum. Bir tarafta, “her şey yolunda... yatalım-kalkalım, gidelim-gelelim, gerekirse ağlayalım-gülelim, mümkünse sevelim-görelim, zaman bulursak söyleyelim-dinleyelim” benzeri, koşulları kurgulanmış, olmazsa olmazları belirlenmiş, her bireyde, tıpkısının aynısı yaşamak; diğer tarafta ise, beş duyunun hakkını veren algılamalarla bezenmiş ve bu irade ile sık sık acılarıyla yüzleştiğimiz ama farkında olarak, ama renklerin coşkusuna aşina, ama aykırı olmanın sancıları ve sıkıntıları ile bedellenmiş, “adam” gibi bir hayat... Gittiğim yerde gördüklerim, gördüklerimden yanıldıklarım var. Hadi, yeniden başlayalım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özgür Hatem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |