Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Belki de iyileşemeyen en taze izleridir insanın. Hayatın en acımasız sahneleridir. İnsanlar o sahnenin içine adımlarını atmak istemezler, sahne perdelerin arkasına saklanırlar hep. Bir anda izleyici moduna girerler. Bilirler ki o sahneye adım atıklarında, bir daha oradan geri çıkamayacak kadar kendilerini kaybedecekledir. Kendilerini yitirecek duruma geleceklerdir. Hayata karşı daha kırılgan daha korkak ve daha parçalanmış hissedeceklerdir. Çünkü içlerindeki ses onlara öyle öğretir. Ve yine hayata karşı bir yenilgiyi sessizce alacaklardır. İçlerinde ki bir kaybı daha sunacaklardır hayatın o tozlu sahnelerine. Acılar insanın en derin yaralarıdır. En sinsi zamanlarda çıkar karşılarına belki bu yüzden alışkın değildir her insan. Çünkü onlar hayatı tanırlar. Hem de en yakından izlerler. Hele kendi hayatlarının, başrolün hakkını verecek kadar iyi oynamasını bilirler. İsterse sonuç onlara oynatılan oyunun hakkını veremesin, ezip geçsin bu emekleri, insanı yıpratsın, parçalasın… Ya da tam tersi daha iyisini ve daha da iyi olanı sunsun. Zamanla bu emeklerin karşılığını verebilecek kadar büyük bir hediyeyi insanın yatağının başköşesine koysun ya da koymasın… İnsan zaten her türlü kendi hazırlayacaktır olanlara, o yüzden o sahneye cesurca çıkacaktır. Sonların ona ne vereceğini bilmeyerek adımlarını sertçe atmasını bilecektir. Oyunda oynamaya başladıkça ve kendi rolünün farkına varınca hayatı da daha iyi tanıma fırsatını kazanacaktır. Hayatı bu kadar yakından tanıyan insan, acının ne kadar kuvvetle parıldayan bir ateşin içinden çıkacağını da gayet iyi bilirde. Bunu bile bile yine de onu kabul etmek istemezler. Kim ister ki… Eğer içeriye davet edilirse bir daha kurtuluşu olmaya bilir. Dediğimiz gibi kendilerini kaybedebilirler. Kendilerini bir yokuşun içinde sessizce bırakabilirler. Bir elvedayı sunarlar hayata. Bir acının ardından gelen o elveda, en kötü olan şey, insanı en çaresiz kaldığı anlardan biri. Çünkü o anlarda karşılarına birçok şey çıkar ki insan bu anları izlemeden diğer yollara geçemez. Hayat onlara verdiği o acının nereden, hangi sebeple çıktığını bir film şeridi gibi gözünün önünde geçirir. Belki de kendi yaptığı yanlışlıkların acısı olduğunu gösterir. Kaybedilen her şeyin bir daha ve bir daha ruhları kazıtacak kadar derin izleri açtırır. Bekli de hayat onlara bile bile vermiştir o acıyı. Yani insan elini sürmeden, ona dokunmadan hayat onunla oyun oynamıştır. Çıkmak istemediği o sahneye zorla çıkarmıştır. İşte o zaman, karanlığın içinde vazgeçmekte çıkar ölümde, haykırışta, isyanda, en büyük kayıplarda ortaya çıkar bir anda… Bu en acı olanı ya… Ama bir bakıma da alışkındır insan ona. İçinde saklar onu hep, aynı mutluluk gibi. Ama mutlulukla da hiç karşılaştırmak istemez. O yüzden hep bir gölgenin içinde saklı kutudur onlar. Ne zaman çıkacağı belli olmayan, en yakıcı yaralar şeklinde konumlarına alırlar. Beklide mutluluktan ayrılan en ince çizgidir bu cümle. Evet, mutlulukta insanın her anında vardır. Ve insanlar onu saklarlar hiç kaybetmemek için. Ama o acı vermez, insanı yakamaz, ateşlerin içine sürüklemez. Her insanın hayatına farklı nedenlerle doğar o mutluluk, ama sonuç hep aynıdır. İnsanı yaşatan bir kavramdır. İnsanı güldürebilen bir mucizedir. Ki bunu da hak eder zaten. Ama acı öyle midir? Ne kadar farklı nedenlerle doğsa da ve aynı bir kapalı kutunun içinde saklı da kalsa. İnsan onu açmaktan korksa da yine daha farklı bir rüzgâr eserdi insanın başında. Öyle ki o sonda bizi gülücükle karışlayacak bir yüzü aynaya yansıtmayabilirdi o acılar. Bu daha da çok o aynayı karartıyor. Hem de en derin lekeleri sürdürüyor. Daha derin izleri bırakıyor insanın yüreğine. İçten bir kaybı hayata sunuyor. İnsanın ruhunu alıp sonsuzluğun en dip köşelerine bırakıyor. İşte bir can böylede o masum dünyanın içinde kendini kaybedebiliyor. Hayatımızı dolduran binlerce küçük acılar vardır. Onlar en derin yaraları yaratacak keskinliktedir. Bize doğru adımlarını atarlar en karanlık sokaklardan. Sesiz olur belki, yankı oluşturmazlar dünyada. Gecenin içinde o tiz çığlığı attırmazlar insana. Ama gönülden ateşler yakmaya da devam ederler gizliden. Gönülde birikir her acı, aynı üstümüze düşen çığ görünümünü alırlar. Bir köşe seçerler ve zamanın ellerine bırakırlar kendilerini. Ve zaman ilerledikçe o acılar daha büyür ve daha da… İşte o zaman bir kayboluşun içine girebilir bir insan. Karanlığın içinde sessizce çıkar karşısına, insan kedini kaybeder o cansız dünyanı içinde. Bir anda gerçekleşir, bir anda insanın yüreğine yer edinir. Bir anda olduğundan bu kadar yakıcı bir ateş haline gelir. Bu kadar parçalayıcı olabilir ve affedilmeyen en derin yara konumu alır. İnsanın gözyaşlarıyla büyüttüğü en karanlık deniz görümünü alır. Acılar içinde dalgalan bir deniz… Bu hayatın sunduğu gerçektir. Acıların olduğunun bir gerçekçi kanıtıdır. Ama zaman, işin içinde kendine yer edinmişse o zaman her şey onun elinde olduğu da bilinir. Tabi bunu kabul etmek çok önemli. Zamanın bizi yeniden yaşattıran, yeniden umutlar doğurarak o yola devam ettirmesini bilen bir besin olduğu iyi kavramak gerekir. Bir gün o acıları dindirecek bir ilaç niyetindedir zaman. Nasıl o acılar bir anda karşımıza çıkmışsa yine bir anda iyileşecek konuma da gelir. Yeter ki o merhemi hep bir yerlerde saklı tutmasını bilelim. Yani acını şekillenmesi insanda bitiyor aynı yalnızlığın, mutluğun ölümün ve daha birçok şeyin düzelebileceği gibi. Bu da insanın elinde… Eğer insan, hayatın ona sunduğu şansları değerlendirme fırsatını yakalayabilirse o zaman o açılan yaralarında sarmasını iyice öğrenir. Evet, acılar insanın hayatında var, bu kesin. Ama onun uzun soluklu olması bizlerin elinde. Acıları yaşamaya karar verdiyseniz o zaman bir kez daha düşünmeniz gerekecek, yetmedi bir kere daha ve bir kere daha… Bazen bir kere düşünmek yetmeye biliyor. Düşünürken o düşlerin içinde kendimizi kaybedebiliriz. Acının o sisi oyununa yenik düşebiliriz. O karanlık yolda kendi benliğimizi bulamayabiliriz. İşte o yüzden bu evrede doğru kararlar vermemiz gerekir. Acının en büyük kavramlarından birisidir kararlar. Doğrusu o her alanda önemli ya, her an karar vermeye mecbur bir toplumuz biz. Her an hazır bir şekilde bekliyoruz. Her saniye bir şeylere karar kılıp bir şeylerden vazgeçebiliyoruz, acıları yaşarken, mutlulukta, dostlukta, sevgide her şeyde… İşte o yüzden acıların içinde sürüklenirken karar vermek o kadar da zor ki, bunun yaşayarak anlayabilir insan. Acıların aynasında kendini gördükçe, o karanlığın içinde kendiyle savaşma konumunu alır. Bu ise öyle cesaret gerektiren şey ki… O savaşta insanın çektiği acıdan kurtulmak için zamana iyice sarılmalı. Hem de sıkıca, hiç bırakmayacak kadar kuvvetle… Ve bir sabah uyandığında ve o karanlık aynanın içinden baktığında karşısında canı kıvranan bir yüzün olmadığı daha çok yaşamak için can atan bir insanı görmüş olacak. Evet, bir insanı görecek çünkü o zamana kadar insan kendini kaybettiğinden bir anda kendiyle buluşma anını yaşayacak. Sadece var olmaktan çıkacak. İnsanca yaşamayı göz önüne alacak. İşte bu da zamanla olur. Eğer sizde bu karanlıktan kendiniz sürüklüyorsanız o zaman bırakacaksınızdır o sürüklenmeyi. Savaşmak konumuna gireceksindir en yakın zamanda. Yeniden yaşamayı ele alacaksınızdır. Yeter ki o zaman güvenin ve inananın, yaşatın kediniz yeniden. Karar vermesini bilerek atılın hayata. Daha doğrusu sizin için en iyi olanı seçin. Acıyı bir kayıp olarak düşünmeyin. Aynı yalnızlık gibi acıyı yaşamak da kayıp değildir. Hayatınızdan bir şey eksilmez. Daha doğrusu birçok şey öğrenmiş oluruz. Hayat kutunuzun içine o zamanın evresinde öğrendiğiniz bir çok şeyi sığdırırsınız. Ve daha da değerli hale getirisiziniz. Yeter ki acıların ne kadar süreceğine karar verin. Bazları çok uzundur. Bazıları daha kısa halde o acılarda kurtulurlar. Ama nasıl? Nasıl kurtulunur? Hangi gecelerden sıyrıldıktan sonra hangi gündüzlerin içinde doğduktan sonra... Hangi umutlarla, hangi düşlerle? Ama geçer, inanın her acı bir gün tazelenir. Evet, kalbimizde bir iz kalır ama sadece bir izdir o. Eğer yeniden yaşamayı göz önüne alırsanız o acılarda bir gün sessizce ölür. Bunun daha ötesi, daha başkası da yok. Onu yenileştirmek sizin elinizde, o çizgiyi silmek sizin elinizde. O acılardan kurtulmakta sizin elinizde yeter ki zamanın önemini kavrayalım, yeter ki… O zaman her şey yoluna girecektir hem de her şey, hem de her şey …
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Neslihan Sayış, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |