..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Murat Çağlar Kavaklı




24 Mart 2018
Servet Yap Bir Omlet  
Murat Çağlar Kavaklı
Kız, mahcup bir edayla, “şey yani varsa biraz tuz isteyecektim” dedi. Servet istem dışı üzerini yokladı ve yine istem dışı bir hareketle şortunun cebindeki tuzluğu fark etti ve yine istem dışı ani bir hareketle cebinden tuzluğu çıkarıp kıza uzattı. Kız da bu ani hareket karşısında nutku tutulmuş bir vaziyette tuzluğu aldı.


:AABF:
Servet mutfakta bir yandan omlet yaparken, bir yandan da salonda bulunan televizyonun sesini iyice açmış haberleri dinliyordu. Çok dikkatli dinlediği söylenemezdi ama arada sırada ilgisini çeken şeyler duyduğunda hareketsiz durup anlamaya çalıştığı oluyordu. Çamaşır suyu bulaşmış pembe tişörtü, beyaz şortu, kahverengi çorap ve sarı banyo terlikleriyle yeterince sınırları zorlayan Servet’in, bu dikkat kesildiği anlar estetik kaygıya sahip bir insanı dehşete düşürebilirdi. Servet baharatlığa uzanıp, karabiber sandığı kimyonu aldı ve az evvel çırptığı yumurtanın içine boca etti. Tereyağını tavada erittikten sonra, peynirleri kavurmaya başladı. Bu sırada televizyonda meclisteki grup konuşmalarından bölümler verilmeye başlanmıştı. İlk olarak Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasından bölümler aktarılmaya başlandı. Servet çirkin terliklerinin çıkardığı, çirkin sesler eşliğinde tezgâhtaki yumurta kabuklarını alıp mutfak balkonuna çıktı. Balkonun manzarası boş bir araziye bakıyordu, hemen ileride bir inşaatın temelleri atılmış vaziyette aylardır bekliyordu. Esneme hareketleri yapıp, manasızca etrafı süzdü, uzaktan bir ses işitir gibi oldu, kulak kesildi ve sonra tekrar esnedi, yumurta kabuklarını kenardaki çöp sepetine attı. Tekrar içeri girerken çirkin terlikleri yine o çirkin sesleri çıkarıyordu. Servet, çırptığı yumurtayı güzelce tavaya döktü. Televizyondan gelen ses bu kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na aitti. Servet bir müddet hareketsiz kalıp, salondaki ekrandan gelen sesi anlamaya çalıştı. Kılıçdaroğlu: “Karadenizliler yiğit adamlardır, bir şey söyledi mi arkasında dururlar” diyordu. Servet tahta kaşıkla tavayı karıştırarak hareketsizliğine son verdi. Omlet hazır sayılırdı, ocağın altını söndürdü. Diklemesine dörde böldüğü salatalıkları, portakal suyunu ve poşetteki ekmeği alıp salona gitti ve televizyonun karşısında yere serdiği gazetelerin üzerine koydu. Tekrar mutfağa döndü, omlete baktı, kafasını tavaya yaklaştırıp, gözlerini kapatıp, ımm ımm diyerek omleti büyük bir şevkle kokladı. “Ağzıma layık doğrusu” demeyi de ihmal etmedi. Gerçi koklarken öyle ımm ımm diye sesler çıkarmasını gerektirecek bir koku almamıştı, hatta koku bile almamıştı. Ama işte o da yemek yapan adam ritüelini gerçekleştirmeye can atıyordu. Ocağın yanındaki çekmeceden bir adet çatal ve hemen tezgâhın üzerinde duran tuzluğu aldı. Ellerini rahatlatmak için tuzluğu cebine koydu ve tavayı alıp içeri geçti. Tavayı sofranın ortasına yerleştirdi, çatalı içine bıraktı. Tam oturmaya hazırlandığı sırada kapı çaldı. Dizleri bükülmüş, yarı oturur, yarı ayakta bir vaziyete üç beş saniye bekledi. “Kim bu şimdi ya” diyerek gönülsüzce kapıya yöneldi. Kapıya gidiş süresi uzun sürmedi ama kapı üç kez ısrarla çaldı. Servet minik mırıltılar şeklinde duyulan küfürler eşliğinde elini kapının koluna attı. Kapıyı açtığındaysa karşısında hiç beklemediği birini gördü. Servet’e kapıyı açmadan önce kapıdakinin kim olduğunu haber veren bir güç olsaydı, o kapıyı açmadan önce muhakkak üzerindeki çirkin kıyafet kombinasyonu “daha az çirkin” hale getirecek bir şeyler yapardı. Kapıyı açıp karşısında apartmanın en güzel kızını bulan Servet, kızın karşısında ne bulduğunu düşünmek bile istemiyordu. Servet şapşal bir gülümseme ile “ buyurun” dedi. Kız, “Merhaba, ben Demet, üst kat komşunuzum” dedi. Servet içinden, “biliyorum canikom, biliyorum, üst kat komşumuzsun, apartmanımızın gülüsün, çiçeğisin” diyordu. Kız devam etti: “ya kusura bakmayın, yemek yapıyorduk, sonradan fark ettik ki tuz kalmamış evde, markette biliyorsunuz epey uzak, üşendik gitmeye, sizden rica edelim dedik.” Servet, Bruce Wilis’in gülüşünü taklit etmek için sol gözünü kısıp, dudağındaki gülüşü de sola kaydırdı. Bu haliyle daha ziyade Çoşkun Sabah’a benzemişti ama farkında değildi. Kız, mahcup bir edayla, “şey yani varsa biraz tuz isteyecektim” dedi. Servet istem dışı üzerini yokladı ve yine istem dışı bir hareketle şortunun cebindeki tuzluğu fark etti ve yine istem dışı ani bir hareketle cebinden tuzluğu çıkarıp kıza uzattı. Kız da bu ani hareket karşısında nutku tutulmuş bir vaziyette tuzluğu aldı. Servet, “Allah’ım ne kadar saçma bir şey oldu öyle” diye içinden geçirdi. Kız, şaşkınlığını gizlemekte zorlandı, karşısında cebinden tuzluk çıkaran bir adam duruyordu. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu, uzun süren sessizliği tedirgin bir tebessümle “teşekkür ederim” diyerek bozdu. Servet, kapı aralığından kız merdivenlerden üst kata çıkana kadar baktı. Tuhaf duygular yaşıyordu, nasıl bir durumun içinde olduğunu pek kavrayamıyordu. Kız acaba ne düşünüyordu, olayları nasıl algılamıştı ve tuzluk ne ara cebine girmişti? “Neyse” diyerek elini savuşturdu ve kapıyı örttü. Salona girdiğinde ev arkadaşı Rüstem’i gördü. Sofraya oturmuş, omleti yiyordu. Servet büyük bir şaşkınlıkla, “Sen ne zaman geldin, okulda değil misin oğlum sen?” diye sorudu. Rüstem, bir yandan omlete ekmeğini daldırıp bir yandan da cevap verdi: “Geldiğimde mutfakta balkondaydın, merhaba dedim ama duymadın galiba, içeri oda da uyumuşum biraz, bu arada kimyonlu omlete de bayılırım ama buna biber de koyacaksın azıcık, daha iyi olur.” Servet, cıyaklayan terliklerini öttüre öttüre sofraya doğru yürüdü, omlete ve daha sonra Rüstem’e baktı. Nazarını Rüstem’e yoğunlaştıran Servet, “ne kimyonu la?” dedi.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın gülmece (mizah) kümesinde bulunan diğer yazıları...
Malofisspor'un Umut Vadeden Yeteneği

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Gece Yarısı Rüyası...


Murat Çağlar Kavaklı kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Murat Çağlar Kavaklı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.