Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
Ses, çeşitli frekansta dalgalar ile havada yol alırken ayrı ayrı frekansta insan kulağına gelir; bazen hoş, bazen nahoş! Ses vardır, gül bahçesinde güle adanan bülbülün sesi.. Ses vardır, baharda öten böceklerin senfonik orkestrası.. Ses vardır, şırıl şırıl Çağlayan’lardan gelir.. Ses vardır, doğrudan sevgilinin kulağına gelir misafir olur… Ses bazen de inilti şeklinde olur. Bu için için ağlayan hazinli bir gönlün inlemesi ile sessizce kurulan cümleler vasıtasıyla işitilir… Bazen ses, sessizliğe tahammül edemez ve şiddetlenerek feryat şeklinde yol alır.. “Bu aşk beni öldürür”, “Bu dert beni iflah etmez, deli eyler” diye duyulan sesler de vardır.. Aşk-ı hakikatten göklere yükselmiş: “Ah”larının tercümanı olan sesler aşığın sinesini yakar kavurur.. Kavuşamamış yerlinin göğsünden neşet olan; hasret, özlem duyguları; feryatlar şeklinde göklere çıkıverir.. Bazen sesler kesilir; nefes yetmez kalbin çeperlerine vura vura insanı yer bitirir.. Bu sesin kayboluşu ve içteki duyuşların dile gelemeyişi insanı canından bezdirir. Sonra; “Heyecana verdi gönülleri, Heyecanlı sesleri gönlümün Ben o nağmeden müteheyyicim, Ki, yoktur ihtimali terennümüm.” diyen Dr. İkbal gibi dilsiz acıların, içteki sancı ve heyecanların zirvelere ulaşan farklı bir boyutu aşığı kendinden geçirir; deniz dalgaları gibi yükselip tekrar kendine dönen bu his ve duyguları dile getirmeye çalışan seslerde göklere ulaşır.. Bu ses, içte doğan ve içte kaybolan, dudaklardan dökülmeyen ve bir türlü söylenemeyen, dilin dönemediği, kelimelerin aciz kaldığı, heyecan ve duyuşlarla yüklüdür.. Böylesi sesleri kendi içinde duyanlar tamamen sevgilide tefani olmuştur artık.. O’nun bestesinde, O’nun sesinde, O’nun dokunuşunda bırakıverir aciz ruhunu.. İşte bu ses bilinen tüm seslerin üstünde, en güzel seslerden biridir. Öyle bir sestir ki bu melekler işitse sermest olur.. Bazen sesler susar! Sadece O’nun sesi duyulur. Kulağa misafir olan bu ses en tatlı ve en şirin sestir. O dem Aşık Fuzileşerek; “öyle sermestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür men kimem sâkî olan kimdür mey û sahbâ nedür gerçi cânândan dil-i şeydâ içün kâm isterem sorsa cânân bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedür vasldan çün aşık-ı müstâğni eyler bir visal aşıka maşukdan her dem bu istiğnâ nedür hikmet-i dünyâ vü mâfiha bilen arif degül arif oldur bilmeye dünyâ vü mâfiha nedür ah u feryâdun fuzûlî incidübdür âlemi ger belâ-yı ışk ile hoşnûd isen gavga nedür.” der..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |