Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Çocukluğumda büyüklerimiz “şahsiyet” kelimesinin karşısında “Uzviyet” kelimesini kullanırdı. Yani şahsiyet, nasıl ki kişiye ait “ruhi ve manevi özellikler”i tanımlıyorsa uzviyet de insanın “organlardan meydana gelmiş maddi varlığı”nı karşılardı. Bunlardan ilkine ruh (soyut), diğerine de organizma (somut) diyebiliriz. Kimlik ile bünye; siret ile suret; mana ile madde… İnsan, uzviyetiyle tabiatın, şahsiyetiyle cemiyetin aynasıdır. Uzuvları gösteren ayna her zaman her yerde bulunabilir, ancak asıl mesele ise ruhu gösteren aynalara ulaşabilmektir. İnsaniyet aynasında kişinin uzviyetini görünür kılan şey insiyak (içgüdü, refleks), şahsiyetini görünür kılan şey de ahlaktır (ideal, toplumsal ülkü). Ne yazık ki insanda insiyak ile ahlak sürekli bir şekilde çatıştı. İnsiyakın üstün geldiği durumlarda kişi obur, uykucu, saldırgan, yırtıcı ve şehvetperest oldu. Bu özellikleriyle insan; ruh aynasına kibir, menfaatperestlik, lüks düşkünlüğü, kazanç hırsı ve merhametsizlik olarak yansıdı. İnsanı insiyakların kuklası olmaktan kurtaran şey ise yüksek ahlaktır. Bu ahlakın adına siz “ideal” de diyebilirsiniz. Hani toplumun biriktire geldiği güzelliklerin ruhumuza yansıyan parıltıları… Ahlaktır ki bize fizik hayatımızın ötesinde bir ideal sunar ve onunla daha üstün manalar içinde yaşayabileceğimizi hissettirir. Bu, tam da hayvandan ayrıldığımız noktadır ve nefsimizin arsız taşkınlıklarının hududu ise tam olarak burada start alır. Nasıl idealsiz millet olamazsa, ahlaktan yoksun bir toplum düşünülemez. Bu cümleyi bir de tersinden söyleyecek olursak: Millet idealini kaybettikçe millet olmaktan çıkar; toplum da ahlakını kaybettikçe toplum özelliğini yitirir, yani hepimizin bildiği sürü olup çıkar. Herkes şöyle bir çevresine baksın: Biz uzviyeti olan (her bir azası diğerinden haberdar ve duyarlı) bir “millet” miyiz, yoksa kalabalıklar halinde ama yalnız yaşayan insanların oluşturduğu bir “toplum” mu? Ülkemizde yaşanılan ahlak facialarına bir bakın. Duyduklarınız gazetelerde okuduklarınızdan, okuduklarınız bildiklerinizden, bildikleriniz de gördüklerinizden elbette çok daha fazla çıkacaktır. Bu size, bir uçurumun kenarında olduğunuz korkusunu, bir yıkılışın hezimet duygusunu veriyor mu vermiyor mu? Ahlaki bunalımların baskısı vicdanınıza dokunmuyor mu? Dokunmuyor mu? Halkın sosyal bağlarının çözülüşünü görürken bir eziklik hissediyor musunuz? Hissetmiyor musunuz? Kişisel çıkarları toplum menfaatine tercih etmek vicdanınızda yara açıyor mu?, Açmıyor mu? Dini, milli ve insani ideallerin çözülüşünü görüp hayıflanıyor musunuz? Hayıflanmıyor musunuz? Sınırsız kazanç ve zevk hırsından rahatsız oluyor musunuz?, Olmuyor musunuz? Lüks yaşam tarzları ruhunuzun ince tellerine dokunuyor mu? Dokunmuyor mu? Milli davalara karşı tasalanıyor musunuz?, Tasalanmıyor musunuz? Ve binlerce soru ve sorular… İnsan banyo yaparak bedenini, uzuvlarını temizleyebilir, oysa hepimize asıl gereken şey şahsiyetlerimizi temizlemek, ruhumuzu gündelik hayatın bütün kirli tesirlerinden yıkamak, şöyle en küçük kirlerini gideresiye kadar bir ruh banyosu yapabilmektir. Peki bunu başarabiliyor muyuz? Belki de hepimiz için, hani o eskilerin “masivadan tecerrüde” uzanan çizgisinde bir ruh yücelmesine, belki re şiddetli bir titreyip kendimize gelme ve varlığımızın merkezini daha yüksek bir plana nakletme ihtiyacı vardır, kim bilir… Yaşadığımız kirli zeminin dışında bir ruh coğrafyasına acilen ihtiyacımız var. Ruhlarımızda bir mana dolgunluğu başlatacak bu coğrafya, belki de yaşadığımız anın farkına varmamızı mümkün kılacak, bunca koşturmaca arasında şöyle durup derin bir nefes almamızı sağlayacak ve gözlerimizi içimize çevirmemize neden olacak bir kuytu köşeye çıkar… Kim bilir, bu coğrafya belki derin bir tabiat sessizliğinin tam ortasında, belki bir mabedin iç fısıltılarını bile gizleyen en tenha köşesinde, belki bir silkinişle günün kirlerinden yıkanabileceğimiz bir iç yolculukta, belki gönlümüzce yükselebileceğimiz özel bir istiğrak anında gizli kalmıştır, kim bilir… Şahsiyetlerimizi temizleme işi öyle okullara ahlak dersleri koyarak -keşke konulsa- çözülecek mesele değildir? Bilakis, ahlakın ders olarak okutulmaya (öğretilmeye) değil, ideal alışkanlıkları kazandıran örneklere (yaşanmaya) ihtiyacı var. Yani işe okullardan değil, illaki aileden başlamak gerekir. Devletten veya sokaktan ahlak devşirildiği nerede görülmüş? Böyleleri bu beklentisini karşıladığında ya devlette veya sokakta ancak bir ahlak adamı olarak yaşayabilir. Hepimiz birer ahlak velisi olamayız elbette. Ama, fakat ve lakin hiç olmazsa yüksek ahlaklı adamları baş tacı etmeliyiz. Peygamberlik kapısı kapanmış olmasaydı, iyi ahlaklı bir insan, şüpheniz olmasın ki Allah’ın yeryüzüne gönderdiği elçisi olurdu. Bilmiyorum ama içimden gelin, bu yazıyı okuduktan sonra, gece veya gündüz, yalnız kalacağınız bir köşeye çekilip, ellerimizi şakaklarınıza, dirseklerimizi dizlerimize dayayıp şöyle sorular soralım. “- Ben nasıl bir insanım?!..” Hayır, hayır, bunu kendinizden nefret veya şahsınıza hayranlık için değil, bütün samimiyetinizle ve kendinizi anlama ihtiyacı ile yapın. Peşin fikirlerden, yersiz methiyelerden, ucuz mazeretlerden ve zorlayıcı, baskıcı bir teslimiyetten uzaklaşarak, sanki kendimizi karşımıza alarak, bir hasta muayene eder gibi yapalım. Ve lütfen kendimize: “- Ben nasıl bir insanım!..” diye soralım. Sanıyorum insan kendisini keşfetme yolculuğuna bu soruyla başlamalı… Sahi sizler nasıl bir insanlarsınız acaba? Sağlıcakla kalın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yûşa Irmak, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |