Düþünce dilden, dil düþünceden doðar. -Platon |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() Elbette severek, haz duyarak seyrettiðim muhteþem Türk filmleri de var. Örneðin; Gurbet Kuþlarý, Susuz Yaz, Selvi Boylum Al Yazmalým, Eþkýya, Uçurtmayý Vurmasýnlar, Uzak, Kýþ Uykusu, Bir Zamanlar Anadolu’da ve Ahmet Uluçay imzalý Karpuz Kabuðundan Gemiler Yapmak… Aslýnda bu filmlerin sayýsýný çoðaltabilirim ama zihnimin çeperlerinde kalan isimler þimdilik bunlar. Zira bu yazýnýn konusu izlediðim bu filmler deðil, yönetmeninin de ismini zikrettiðim Karpuz Kabuðundan Gemiler Yapmak hakkýnda birkaç kelam etmek istiyorum. Ýzlediðim Türk filmleri arasýnda gerçekten çok etkilendiðim bir film bu. Uluçay’ýn filminin diðer Türk filmlerinden ayýran bir sürü farklý özelliði olduðunu peþinen söylemeliyim. Hatta bu filmin sevdiðim yaný Türk sinemasýndan tanýdýðýmýz o bilindik ezberlerden habersizmiþ gibi yapmasýydý. Sinemanýn gündelik hayata iliþkin iþaret dilini bozup farklý bir iþaretler dizgesinin adeta bir habercisiydi. Bu filmde genç bir kýzý bir oðlana mektup yazarken görmeniz kýzýn o mektubu göndereceðini filan ima etmez; sadece kadýnýn mektup yazdýðýný gösteriyordu. Bu film, köydeki iki acar gencin hayallerine kavuþmasýný anlatmýyor; sadece hayal kurduklarýný anlatýyordu. Bu filmde kasabanýn giriþken ve þen dul kadýnlarý -Türk filmlerinin “taþrada dul bir kadýn” ezberinin aksine- tacize uðramýyor, genç ve güzel kýzlarýyla yaþayýp gidiyorlardý. Bu filmde küçük ya da ergenlik çaðýndaki erkek çocuklar, çelik çomak oynayýp koyun gütmüyor; Türk sinemasýnýn “yeni gerçekçilik” ve “yeni dalga” ekollerini kopya etmeye çalýþan türlerinde olduðu gibi kadýnlarý köyün hamamýnda ya da dere kenarýnda yýkanýrken “röntgenlemeye” çalýþmýyordu. Oturup tahta ile çivi ile alet yapýp film göstermeye çalýþýyorlar; ampulleri birbirine ekleyip projektör filan yapýyorlar… Rahmetli Uluçay’ýn en beðendiðim ve sevdiðim tarafý ise yýllar önce kendisini Ali Kýrca’nýn Siyaset Meydaný’nda aþaðýlayan ve 2012 yýlýnda vefat eden Yusuf Kurçenli gibi tanýnan yönetmenimizin kibrinden taþan “köylüden sinemacý mý olurmuþ? bu ne cüret?” ezberlerini alaþaðý etmiþ olmasýydý… Ýþte bu film hepimize normal hayatýn; ama özellikle de köy-kasaba gerçekliðinin içinden taze, muhteþem, leziz medeni bir filmi sunuyordu hepimize. Üstelik kente karþý köy güzellemesi yapmaya filan ihtiyaç duymadan yapýyordu bunu. Köyde film göstermeye çalýþmak ve ilerde kendi filmlerini çekmek isteyen iki gencin hikâyesi gibi sürreel bir hikâye yönetmenin özgeçmiþinden taþýdýðý izlerle gerçekçi ve tanýdýk bir lezzete dönüþüyor ve yayýmlandýðý yýllarda Ankara Film Festivali baþta olmak üzere yerli ve yabancý bir sürü birçok otoriteden ödüller almýþtý. Elbette üstad Yusuf Kurçenli bu ödüllere o dönemde ne diyordu bilemiyorum… “Bir çoban, yaþadýðý tabiat parçasýnýn güzelliklerine bakýp hayran olmaz; çoban onu kanýksamýþtýr ve o güzellik onda bir yapýt için gerekli olan coþkuyu uyandýrmaz. Pastoral þiir, çobandan çýkmaz; pastoral þiir o güzellikleri bir saatliðine izleyip hayret eden kentli adamdan çýkar”. Ýþte bu tez kimin teziydi bilemem amma sinema tarihinde bu tez Uluçay tarafýndan net bir þekilde çürütülmüþtü. Türk sinema tarihinde elbette yukarýda da bahsettiðim gibi klasikleþmiþ yapýtlar var. Ve bu yazýmda sizlere rahmetli Uluçay’ýn kamerasýyla þiir yazdýðýný iddia edecek filan deðilim. Ama Uluçay’ýn yaþadýðý gerçekliði kanýksama ve elindeki nimete körleþme tuzaðýndan kurtulmuþ ender yönetmenlerden biri olduðunu çok rahat bir þekilde iddia edebilirim. Tabii ki kenti bilen; kente, orada yaþayan izleyiciye hayatýnda neyin eksik olduðunu duyumsatacak kadar vâkýf bir yönetmen olmasý, onu yukarýda alýntýladýðým tezin içerdiði “çoban”dan elbette ayýrýyor; yani bu manada söz konusu tezin sahibine de tamamen haksýzlýk etmemek lazým. O halde þöyle diyelim: Uluçay, köyde doðmuþ büyümüþ ve köyde sinema yapmaya baþlamýþ ve hali hazýrda “köyde” yaþamayý seçen birinin köy malzemesinden kentte yaþayan adamý da kuþatabilecek bir yapýt çýkarabilmesinin mümkün olduðunu kanýtlayan ilk Türk yönetmen ve senaristlerimiz arasýna girmiþ nadir insanlardan biridir. Evet, Uluçay’ýn yansýttýðý “köyde hayal kurma” öyküsü bir anýyý puslu bir þimdinin vizöründen canlandýrmaya kalkmýyor; hali hazýrda o gerçekliði, o saflýðý o pürüzsüzlüðü koruyan bir insanýn imgelemiyle yaþama dahil ediyor. Çok basit bir örnekle izah etmek gerekirse; kentli bir yönetmenin ustasýndan dayak yiyen çocuða bir “drama nesnesi” olarak bakmasý olasýlýðý çokça yüksektir deðil mi? Zira çocuk iþçilerin durumundan tutun da ataerkil bir yapýda yetiþen bir çocuðun birey olabilme sürecine kadar, zihnini donatan birçok sahici kaygý vardýr. Oysa Uluçay böyle bir olguyu ve o olguyu kuþatan gerçekliðin içinde kalarak, hiç de abartmadan ve kentli insan tarafýndan da deðil, çocuk tarafýndan nasýl algýlanýyorsa öyle sunuyor hepimize. Zira, Uluçay için Recep’in sevdiði kýza vermek için uzattýðý cevizleri yere düþürüp bir daha toparlayamamasý ya da saçlarýný bir kumpas sonucu kestirmek zorunda kalýp tek cazibe aracýný yitirmiþ olmaktan dolayý müthiþ bir acýya gark olmasý, diðer çocuðun; Mehmet’in, ustasýndan dayak yemesinden daha hüzünlü, daha gerçek bir þeydir. Çünkü perdede izlediðimiz kentli duyarlýlýklarý kopya eden bir yönetmen deðil adam. Ýçindeki köylü çocuðunu konuþturan bir köy yönetmeni kendisi. Ýþte bu fark, Uluçay’ýn sinemasýný özgün ve muhteþem bir yapýt haline getiriyor. Umarýz bu ülkede sinema sektörünün tekelini elinde tutanlar tarafýndan bilinçli bir þekilde bu tarz insanlarýn önüne serilen engeller ve imkansýzlýklar bir þekilde kalkar Yeni Türkiye Yüzyýlý’nda Ahmet Uluçay gibi yönetmenlerin sayýsý artar diye ümit ediyorum. Baþka bir karpuz kabuðundan sinemanýn ezberini bozacak yeni yeni yüzlere, yeni sözlere bu ülkenin ihtiyacý olduðunu düþünüyorum. Haksýz mýyým? Kalýn saðlýcakla.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Yûþa Irmak, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |