..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yaþamak için topu toplam altý haftam kalsaydý ne mi yapardým? Tuþlara daha hýzlý basmaya bakardým. -Isaac Asimov
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Sanat > Yûþa Irmak




9 Aralýk 2023
Mektup  
Yûþa Irmak
Bugün 08.12.2023 Cuma… Okuduðunuz bu denemeyi aslýnda pazartesi gününden beri karalýyorum ama bir türlü bitirememiþtim. Bu sefer ki konu gönlün ayinesinden kaðýtlara yazýlan o içli, içi dolu, özü tatlý mektuplar…


:BBI:
Bugün 08.12.2023 Cuma… Okuduðunuz bu denemeyi aslýnda pazartesi gününden beri karalýyorum ama bir türlü bitirememiþtim. Bu sefer ki konu gönlün ayinesinden kaðýtlara yazýlan o içli, içi dolu, özü tatlý mektuplar…


Ben hem mektubu hem daktiloyu hem de bilgisayarý görmüþ, kullanmýþ þanslý bir nesilim. Bu üç iletiþim aracýyla ilgili farklýlýklarý da iyi bilirim. Çoðunuza romantik bir iddia gibi gelecek ama kalemle kaðýtlara geçirilmiþ bir cümlecik yazýyý, teknolojik aletlerle yazýlmýþ herhangi bir metne deðiþtirmem. Elbette daktilo ve bilgisayarlarda yazý yazmak, daha hýzlý olsa da ben gene de tercihimi deðiþtirmem. Zaten bu husustaki görüþlerimi daha önce karaladýðým “font ile hat arasýnda geçen yýllarým” baþlýklý deneme de dile getirmiþtim.

Evet, “mektup” diye bir tür olmasaydý, geçmiþin perdeleri hep örtük, kiþilere ve olaylara ait bilgilerimiz hep yarým kalacaktý. Aslýnda her mektup, bir anlamda, tarihi bir vesikadýr.” der Seyit Nurfethi Erkal “Geç Kalýnmýþ Bir Gün” kitabýnda. Mektuplar ki bunlar: Ýlahî mektuplar, peygamber mektuplarý, asker mektuplarý, fermanlar, resmi mektuplar, anne-baba-evlat mektuplarý, arkadaþ mektuplarý ve yâr mektuplarý ki beni en çok etkileyen mektuplardýr vedahi Edebiyat dünyasýndaki mektuplarýn hepsini önemser, deðerli bulurum. Zira hepsi bir kalbin ve düþüncenin süzgecinden geçtiði için herkes, mektubunu candan özge ve baþ üstünde tutarak en derûn köþelerde saklamýþtýr…

Mektuplarý taþýyan postacý, çantasýndan zarfý çýkartýp size teslim etmesiyle elinize aldýðýnýz ve içinde muhteþem his ve duygularýn yoðrulduðu size özel zarfý heyecanla açmak… Ýçinde bir fotoðraf, ondan bir eþya var mý diye merak edersiniz hemen. Her ne kadar erkekler çok dikkat etmese de kadýnlarýn çoðu kâðýdýn þeklini, ne renk olduðunu, yazýyý nasýl yazdýðýný dahi merak ederler. Biz erkekler bir mektup almýþsak metindeki sevgi ve coþkuya bakarýz. Hatta yazýnýn heyecandan sürçmeleri olmuþ mu, uzun mu, kýsa mý diye merak ederiz. Bazý mektuplar da sayfalar yetmemiþ az gelmiþtir. Bazý mektuplar da vardýr ki bir cümleciktir! Ah bir cümle diye hafife aldýðýmý filan sanmayýn sakýn. O bir cümle deryaya bedel bir damlacýktýr ki o tek cümle; “Rotasýzlýðýmýn ortasýnda ölüm yaðýyor kelimelerime yani yoldaþlarýma, su…” diye yazýlmýþ olabilir.

Yukarýda anlattýðým þey görüntüsüdür iþin, yani reklamý. Hiçbir gönül insanýnýn bir eþyanýn görüntüsü, maddesi, aðýrlýðý ile iþi olmaz. Yani çoðunlukla dikkat edilse de esas önemli olan, zarfýn bir gönle diðerini nasýl taþýdýðýyla ilgilidir! Bir gönlün diðerine neyi nasýl yansýttýðýyla yani.. Evet, týpký bir ayna misali… “Iþýðý yansýtmanýn iki yolu vardýr; ýþýðý yansýtan mum veya ayna olmak.” Kalp sevgiyle atýyorsa eðer, her tik tikta, bir ýþýk misali yansýyacaktýr. Bazen sesi, bazen sözü, bazen bakýþý, bazen gözlerindeki ýþýðý zihninizden bir film þeridi gibi geçirirsiniz satýrlarý okurken. Ýþte, bu yüzden her mektup; bir kalbin yazýyla muhatabýna yansýmasýndan baþka bir þey deðildir… Hayatýn zorluðu ve karmaþasý içinde her bir zarf; yolu gözlenen, hasretle beklenen bir nefes arasý olacaktýr.

Kimler mektup yazmamýþtýr ki… Baþta önderimiz, Allah’ýn Resulü, Sevgili Peygamberimizin mektuplarýný anmak lazým. Gülüþüne kâinatýn tebessüm eylediði Hazreti Muhammed Mustafa’nýn kaleme aldýðý ve Habeþ Necaþisi’ne gönderdiði o kutlu nameyi gelin hep birlikte tekrar okuyalým.

“Rahman ve Rahim olan Allah’ýn adýyla,

Allah Resulü Muhammed’den Habeþ Necaþisi Ashama’ya.Kendisi’nden baþka Ýlah bulunmayan gerçek hükümdar, mukaddes, selam, koruyucu, kurtarýcý olan Allah’ýn övgüsünü sana iletirim.

Tasdik edip þahadet ederim ki Meryem oðlu Ýsa Allah’ýn Ruhu ve Kelimesi’dir.

Kendisine dokunulmamýþ Meryem’e nasib edilmiþtir. Böylece Meryem, Ýsa’ya hamile kalmýþ, Allah Teala da Ruh ve Nefesi’nden olmak üzere Âdem’i nasýl yarattýysa onu da öylece yaratmýþtýr.

Seni tek olan ve eþi bulunmayan Allah’a çaðýrýyorum.

O’na itaat konusunda karþýlýklý yardýma çaðýrýyorum.

Beni takip et, bana uy ve bana gelen þeye iman et.

Muhakkak ki ben, Allah’ýn Resulüyüm. Bu nedenle seni ve etrafýnda bulunan askerlerini Allah’a iman etmeye davet ediyorum.

Nasihat ve sözlerim size ulaþýnca kabul etmenizi tavsiye ederim. Amca tarafýndan yeðenim olan Cafer’i yanýnda az sayýda Müslüman grubuyla beraber sana doðru yola çýkarýyorum.

Selam gerçek hidayet yolu üzerinde bulunanlara olsun.”

diyerek mektubun cevabý beklenmiþtir…

Kimi zaman da bir müjdelik vesilesi olmuþ mektuplar vardýr ki onlarý da anmasak olmaz. Hele hele onlar sevgiliden geliyorsa…

Plinius’tan hanýmý Calpurhia’ya, M.S. 100 dolaylarý: “Mektubunda diyorsun ki yokluðunu ta iliklerimde hissediyorum; siz yanýmda yokken biricik avuntum, yazdýklarýnýzý elimde tutup defaatle baþucuma oturduðunuz yere koymak… Beni özlediðinizi ve böylesi bir avuntuyla iç huzura eriþtiðinizi düþünmek hoþuma gidiyor doðrusu. Ben de her daim sizden gelen mektuplarý okuyor ve adeta yeni gelmiþler gibi kerrelerce elime alýyorum; ama bu, size olan özlemimi körüklemekten öte bir iþe yaramýyor. Mektuplarýnýz benim için bunca deðerli olduðuna göre, sizinle birlikte olmaktan ne büyük bir mutluluk duyacaðýmý tasavvur edebilirsiniz. Bana elemle karýþýk bir haz veriyorsunuz ama, yine de mümkün olduðunca sýk yazýn.” diyerek duygularýný dile getirmiþtir.

Bir mektup ki yolu hasretle beklenen… geliþi, hem sevinçtir hem hüzün… yakar gönlü, buram buram yol alýr gönül kokusu ve yâre ulaþýr… mekan kaybolur, zaman yok olur… sadece gönül vardýr… hasret ve vuslat, dembedem!

Goethe’den Stein’a, (28 Haziran 1784): “Tüm varlýðýmla senin olduðum için bilsen ne kadar mutluyum, hele yakýnda sana kavuþacaðým için… Seni her halinle seviyorum, yaptýðýn her þey seni bana daha çok sevdiriyor.”

Carl Maria Weber’den niþanlýsýna, (26 Temmuz 1814): “Mektubunda ne kadar güzel ne kadar yürekten ve ne kadar samimisin! Sevgi içinde bir güvenin var. Ah! Seni þu kalbime kondurabilsem… Senin için nasýl çarptýðýný duyardýn. O zaman bambaþka bir adam olurdum. Bütün neþe ve kuvvetimle iþime koyulurdum.”

Ve bazý mektuplarda yorgun bedene derman olur! Gözlere fer; gönle nur! Çalýþma azmini perçinler, þevkle bileylenir okuyucusu…

Robert Schumann’dan Clara’ya, (18 Aralýk 1838): “Beni çok teskin eden ve içten mesut eden son iki mektubunu aldým. Benim gibi zavallý bir sanatkâra yaptýðýn bu iyilikler için çok teþekkür! Tanrý neþemizi bozmasýn. Mektuplarýnýn arasý uzarsa, kuvvetim azalmaya baþlýyor.”

Bir mektuptur ama o bile baþlý baþýna bir hediyedir sahibi için. Sanki bir hazine sandýðý, sanki bir ilham kutusu… üzüntüye neþe, kalbe sevgi üstüne sevgi okuyaný için bir ilaçtýr.

Elizabeth Barrett’ten Robert Browning’e, (10 Ocak 1846): “Bilmem biliyor musunuz, bana kendinizi düþünmemi söylediðinizde, sizi böylesine çok düþünmekten -belki de haddinden fazla- yalnýzca sizi düþünmekten arlanýyordum? Bilmem size söylesem mi? Bana öyle geliyor ki dünyada gelmiþ geçmiþ hiçbir erkek, hiçbir kadýn için, sizin benim olduðunuz kadar önemli olmamýþtýr. … Tanrý’ya emanet olun!”

Sürgünde veya vatanýndan uzakta da olsa bir dost her daim deðerlidir! Canlý þahidi kelimeleri açýp da okumamak olur mu? Olmaz. Ýþte böyle anlarda, dostun zarflanýp, hal hatýr sormaya gidiþin adý da mektup olmuþtur.

Namýk Kemal’den Abdülhak Hamid’e, (3 Mart 1875): “…Okudukça gönlüm karþýma çýkmýþ da bana teselli verir zannettim. Sahiden Magosa dedikleri zindan-ý cehaletten kurtulmuþ da bir meclis-i edeb ü irfan içine düþmüþ kadar memnun oldum.”

Bazý zaman da mektuplar, bir itirafnamedir. Bir arýnmadýr ki içten, saf olarak düþüncelerin teklifsizce kaðýda aktarýmýdýr. Hem dilek, hem istek hem de dualar bu mektuplarda satýr satýr yer almýþtýr.

Hüsn’den Aþk’a: “Bismihu subhanehu. Ýyiyi de kötüyü de yoktan var eden Allah’ýn adýyla… Hayat veren ve Rahman olan Allah’ýn adýyla baþlýyorum mektubuma. O, göðü yerden yüksekte tuttu ve oradan yere rahmet indirdi. Ýstek sahiplerinin isteðini verdi. Söz sahiplerini meþhur etti. Ümmetin þefaatçisine, onun arkadaþlarýna ve evladýna selam olsun. Bu mektup caným sevgilime gitsin. Bu öyle bir âh ki göklere ulaþsýn. Gönül ýstýrabý anlatýlmasa da ateþ gibi sýcaklýðý dýþarý vurduðundan gizlenemez. Fakirin mektubunun kâðýdý gönlü gibi buruþuktur. (…) Ýþ sende biter. Tedbiri sen almalýsýn. Ey ay yüzlü, sözlerim burada son buldu. Allah sonunu hayretsin.”

Aþk’tan Hüsn’e: “Hû ile… Her þeyden münezzeh Allah’ýn adýyla… Aklý ve ruhu yaratan, belâ dünyasýný imar eden, iki sevgiliyi birbirinden ayýran, Hüsn’ü parlak bir güneþ yapan, Aþk’ý onun ateþinde yakan, ümitsize kavuþma ümidi veren, dostluða alýþkýn olanlarý hasrete esir eden Allah’ýn adýyla… Temizlerin en büyüðü Fatma’nýn babasýna ve bütün aile efradýna selam olsun. Siyah bir kývýlcým olan bu mektup yüreðimin ateþinin külüdür. Yolu bir cennetten geçer, fakat o cennetin baharýnýn gülü ateþtir. Söz her ne kadar canlýlarýn bir özelliði ise de dünya bu, bazen ölüyü de konuþturur. (…) Allah þahidim, caným ise azýðýmdýr. Biraz sabret, feryat etme, bakalým Allah neylerse güzel eyler. Bu mektubumu sakla. Bu canýný koruyan bir týlsým olsun. Yeminini unutma.”

Hürrem Sultan’dan Kanunî’ye: “Hazreti Sultaným, Yüz(ümü) yere koyup kutsal ayaðýnýzýn bastýðý topraðý öptükten sonra, benim devletimin güneþi ve sermayesi sultaným, eðer bu ayrýlýðýn ateþine yanmýþ ciðeri kebap, göðsü harap, gözü yaþ dolu, gecesini gündüzden ayýrt edemeyen, özlem denizine düþmüþ çaresiz, aþkýnýz ile divane, Ferhat ile Mecnun’dan beter tutkun kölenizi sorarsanýz ne ki, sultanýmdan ayrýyým. Bülbül gibi ah ve feryadým dinmeyip ayrýlýðýndan (öyle) bir hâlim var ki Hak kâfir olan kullarýna dahî vermesin.”

Ziya Gökalp’ten kýzý Seniha’ya: “Kýzým Seniha! Sevgili kýzým, bu hafta da mektup alamadým. Fakat ehemmiyeti yok. Mektup alamasam da almýþ gibiyim. Kalplerinizi bir kitaptan daha iyi okuyabilirim. Mektubunuz gecikmiþ olsa ne çýkar? Sýkýntýda olup olmadýðýnýzý anlamak isterim. Ýnsaniyet artýk daimî ýstýraplardan kurtulacaktýr. Böyle buhranlý zamanlar büyük mefkûrelerin (ülkülerin) büyüyüp yayýlacaðý bir zamandýr. Ýnsanlarý kurtaracak mefkûrelerdir. Mefkûre her memleketi bir cennet yapacak, her millet kendi cennetinde hür ve mesut yaþayacaktýr. Ýstikbalde (gelecekte) artýk haksýzlýk, adaletsizlik, hürriyetsizlik yoktur. Kin, husumet (düþmanlýk), tamah, haset yoktur. Fertler birbirini sevecek, milletler birbirini sevecek, dinler birbirini sevecek, medeniyetler birbirini sevecek. Bugün insaniyet köprü üzerinde bulunuyor. Cehennemle Cennet üzerinde bir köprü…”

Ranier Maria Rilke’den Kappus’a (Fruborg, Jonsered, Ýsveç, 4 Kasým 1904): “…Benden bir þey daha söylememi isterseniz, þunu derim size: Sizi avutmaya kalkacak kiþinin kendisi, sizin bazen hoþunuza giden yalýn ve sessiz sözcükler arasýnda zahmetsiz yaþayýp gidiyor. Yaþamý çileler ve hüzünlerle dolu ve çok daha kötü, sizinkinden. Gelgelelim, bir baþka türlü yaþasaydý, sizin için o avutucu sözcükleri de bulamazdý.”

Nazým Hikmet’ten Piraye’ye (939 / 5 Haziran): “Sevgili karýcýðým, sana bu mektubu Cerrahpaþa Hastanesi’nden, eski yattýðým ve þimdi yatmakta olduðum karantina koðuþundan yazýyorum. Dünya! Dün gece bu vakitlerde senin yanýndaydým. Mesuttum. Fakat ne kadar mesut olduðumu ancak þimdi o saadeti elden kaçýrdýktan sonra anladým. Anlýyorum. Bir tanem. Sevgili karýcýðým. Seni perþembeye beklerim. Yine ziyaret günleri hayatýma girdi. Yine ömrümün tek manasý var: Ziyaret günlerini beklemek… Tercüme ettiðim romaný, içindeki tek ve yarý kalmýþ sarý kâatla beraber getir…”

Cemal Süreyya’dan karýsý Zuhal’e (12 Temmuz 1972): “Zuhal’im! Hayat, hayatýmsýn. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de þeyi bilmeni isterim: Benden yanlýþ yere, yok yere kuþkulanýyorsun. Sana hiçbir zaman hayýnlýk etmedim ben. Edemem. Kaç yýldýr evliyiz, yan yanayýz. Hâlâ baþým dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aþkla. N’olur, akkavakkýzý, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakýþtýr. Bu satýrlarý ilk evimizin altýndaki kahvede yazýyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrý ýrmak gibi ayrý yerlerden kopup geldik, kavuþtuk bir noktada, yanýbaþýmýzdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akýyoruz þimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koþul mutluluk olabilir. Hiçbir þey bozamaz birliðimizi. “Üçüz, gözüz biz.” Sen de öyle düþünmüyor musun? Ne tuhaf, son bir iki ayda sen, benden biraz uzaklaþtýn, araya mesafeler, tedirginlikler sokuyorsun diye düþünürken, o sýrada sen de ayný þeyleri düþünüyormuþsun. Bunlar aþkýn halleri, aþkýn zaman zaman kiþinin önüne çýkardýðý ezinçler, üzünçler herhalde. Bunu böyle yorumlamak gerekir. Bir de seviyorum seni. Tek dalýmsýn. Memo’yla birlikte, ama ondan da öncesin. Bunu böylece bilesin. Bilinmelidir bu. Yalnýz seninle güçlüyüm. Sen olmasan bir anlamým olamaz. Sev beni. Her þeyimi sana borçluyum. Sana rastladýðým sýralar yýkýntýlýydým. Sen onardýn beni. Tuttun elimden kaldýrdýn. Ben de ekmek gibi öptüm alnýma koydum seni, kutsadým. Sen hastanedeyken her gün yazacaðým sana. Seni nice sevdiðimi anlatacaðým. Yüzüðünden öperim.”

Daha buraya on binlerce mektup örneði alabilirim ama buna gerek yok. Gerçekten bir dost, arkadaþ aile bireyleri ve yardan gelen mektupta bir selam bile olsa onlarýn ellerinin deðdiði, gözyaþlarýnýn düþtüðü kaðýtta bakýþlarý ile yazýlan þey bir mektup, bir mektuptur.

Ýþte öyle tarifsizse muhabbet gönülde ýþýyorsa, o zaman mektup gönül ayinesi deðil, belki de bizatihi gönlün kendisi olmuþtur. Hürmet, muhabbet ve dua ile bezenmiþ bir can gibi… Asla okunmasýna doyamazsýnýz. Binlerce defa okur hatta ezberlersiniz.

Mektuplarýn bu zamanda bu çaðda canlý olduðunu filan düþünmüyorum. Belki olmalý ama deðil iþte. Kitle iletiþim araçlarý o kadar çok geliþti ki ve insanlara ulaþmak o kadar kolay ki artýk. Bu raðmen bir þeylere üþenen, bununla ilgili gurur yapan, “ben böyleyim” “sen deðiþ” diyenlerin sayýsý azýmsanmayacak kadar çok elbette. Çaðýn ruhuna uygun kopartýlan birçok þey de olduðu gibi bunda bile maalesef ne bir hikmet, ne de bir bereket filan kalmadý.

Oysa hiç zahmetli olmasa da týpký kâðýt ve kalemle gönlün kaðýtlara aktarýlýp zarflanmýþ, el yazýsýyla yazýlmamýþ olsa da bir mail, bir whatsaap mesajý da güzel ve özel olabilir.

Evet, mektup bahsi, dediðim gibi çok uzun saatler konuþabileceðimiz bir konu ki sadece Voltaire’in on sekiz bin mektubu, Goethe’nin Stein’e bin beþ yüzü aþkýn mektup ve not gönderdiðini öðrendiðimde konunun derya deniz olduðunu anlamýþtým.

Aþk, sevgi, gönül, çocuk, kar, yaðmur ve hepsinin efendisi insan… Þiir, hikâye,
deneme; her bir kitap bile bir mektuptur! “Denize atýlan bir þiþe her kitap. Asýrlar, kumsalda oynayan birer çocuk. Ýçine gönlünü boþalttýðýn þiþeyi belki açarlar, belki açmazlar.” Demiþ üstad Cemil Meriç! Ben ise her kitabý bir mektuba benzetirim, zarfýnýn açýlmasýný bekleyen… kimini yalnýz okumak güzel, kimini birlikte; kimini bir gönle bir gönül ekleyerek, kimine bir gönle bin gönül… Bazen mekânýn bizzat içinde olmak, zarfýn içinde kalmak istersiniz. Bazen de bir pencere geniþliðinde dünyaya açýlabilmek… Her mektup, yazdýðýnýz ve okuduðunuz o emin olun sizden bir parçadýr… Sizin kelimelerinizle sizi anlatmýþtýr. Sýrf bunun için bile deðerlidir. Bunu bilmek gerekir. “Kim ki mektubu yalnýz ak kâðýt üstünde kara yazý zanneder, aldanmýþtýr. O, gölgesi kâðýda düþmüþ bir yürektir ki dokunaný yakar!” dendiði gibi yazýlmalý ve okunmalýdýr her mektup, gerisi hikâye…

Kalýn saðlýcakla…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn sanat kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Vakt-i Þiir
Þarkýlar Neyi Söyler?

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýstanbul’u Düþünmek
O Kelime!
Ýþlenmemiþ Cevherler Ülkesi: Türkiye
Gülmek Ýçin Krala Aðlamak Ýçin Filozofa Gitmek
Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'nin Düþündürdükleri
Ýki Burçlu Bir Kale: Zaman!
"Bu Dünya Ýþi Oyundur Oyun"
Hallerinden Memnun Cevherlerimiz
Çekyataltý Romanlar II
Üç Elma, Üç Yýldýrým

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Sözün Çiçeði [Þiir]
Gözbebeði Turþusu [Þiir]
Bir Hicran Naðmesi [Þiir]
Sakin Bir Acý [Þiir]
Geldim [Þiir]
Sevgiliye Hasretle [Þiir]
Geceye Kâside [Þiir]
Benimle Ölür Müsün? [Þiir]
Beste-i Nigar [Þiir]
Bilemezsiniz [Þiir]


Yûþa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aþýðý! Yayýncý, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.