Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Şimdiye dek hep televizyonda, beyazcamın ardından görmüş, izlemiştim orman yangınlarını. Ekrandaki görüntüler asabımı bozardı ve "eğer" derdim içimden "bu yangına neden olan şey birilerinin izmaritiyse ya da daha kötüsü biri tutup tarla açmak, arazi kazanmak için kasten yaktıysa bu güzelim ağaçları, tez zamanda cezasını bulur umarım, devlet ceza vermese bile hayatın içinden olumsuz birşeyler çıkar karşısına yaktığı her dalın, her ağacın diyeti olarak". Kumluca'nın yandığı gün evimden çıkmış anayolda arabamla ilerliyordum ve kısa süre sonra karşıdaki dağların ardından tüm isi ve pisliğiyle o masmavi gökyüzünü karartan dumanları gördüm, ardından da yangın tam solumdaki tepede ve yolun sadece birkaç metre yukarısında bütün çıplaklığı ve gerçekliğiyle alev alev çıktı karşıma. Hayatımda ilk kez bir orman yangınına bu derece yakındım ve o an içimde bir şeylerin sızladığını hissettim. Birkaç metre daha ilerleyince yangının karayolunun hemen yanına kadar uzandığını gösteren, çıplak ve kavrulmuş ağaç gövdelerinin bulunduğu yere geldik, manzara öyle kötü ve moral bozucuydu ki... Ormanlar insanoğlunun en önemli servetlerinden biri. Açık yeşilden koyu yeşile ve hatta mevsime göre sarıdan kahverengiye kadar uzanan çeşit çeşit elbiseler giymiş yüzlerce ağacın oluşturduğu, görünümüyle gözümüzü dinlendirip ruhumuzu okşayan, işleviyle havamızı temizleyip bize oksijen veren ve yağmurları çekerek topraklarımızı kuraklıktan koruyan, değeri trilyonlarla ifade edilemeyecek mükemmel bir ordu. Ormanların yurdumuzu kapladığı büyüklükte bir alanı kaplayacak ve bütün bu işlevleri yerine getirecek bir sistem kurmaya kalksak buna devletin bütçesi yetmez herhalde. Oysa yaradan bize bu sistemi bedava vermiş ve belki de bedava olduğu için, belki de ormansız kalınca nasıl susuz ve çıplak kalacağımızın ormansız kalana kadar farkında olmadığımız için böylesine düşünmeden, böylesine bencilce yakıyor ve bu afeti önlemek için yapılması gerekenler konusunda böylesine nazlı davranıyoruz. Hayat suya, su yağmura, yağmur da ormana bağlı. Yaşamak oksijene, oksijen temiz havaya ve temiz hava da ormana bağlı. Şehirden bunalıyor, stres atmak istiyoruz ve ilk aklımıza gelen yerlerden biri, eğer yakınlarda varsa, ağaçlı piknik alanları oluyor. Otura otura geriliyor, spor yapmak istiyoruz ve yine öncelikle, ciğerlerimize bol oksijen doldurabileceğimiz ağaçlıklı alanları tercih ediyoruz. Yaşamımızın bu denli ayrılmaz bir parçası olan ormanlara hepimizin, altmış milyonluk Türkiye'nin özen göstermesi gerek. Yanan her ağaç geleceğimizden de bir parça alıp götürüyor, yarınımızı kurutuyor ve boğuyor çünkü. Bu yangınlar daha kaç yıl sürecek ve daha kaç hektar ormanımız kül olup gidecek bilmiyorum ama tek dileğim bu sayının giderek azalması ve doğa harikası ormanların varlığını sonsuza dek koruması.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Merve Yıldırım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |