..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin bulunmadığı yerde us da arama. -Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Yücel Dönmez




1 Kasım 2003
Frengi...  
Yücel Dönmez
Tam onu teselli etmeye çalışırken, -Dokunma bana. Sonra başka hastalıklar da geçebilir... -Ne hastalığı yav, neler saçmalıyorsun. Ben hasta falan değilim ki... -Bana Frengi olduğunu neden söylemedin? Cevap ver neden sakladın benden? Aklım karışmıştı.


:CCJJ:
Yaklaşık bir buçuk yıldır çıkıyorduk. Öğrencilik hali işte; kimi zamanlar sahilde dolaşıyor, kimi zaman salaş bir balıkçı meyhanesinde içkimizi yudumluyor, kimi zaman da tek odalı bekar öğrenci evimde birlikte oluyorduk...Sevişme dersen ne sevişmesi işte, öğrenci aşkı, fazla ileriye gitmeden bir şeyler oluyordu ve sonrasında bir sürü sorulara cevap vermek durumu;
-Acaba hamile kalırmıyım?
-Hoppala! bunu da nereden çıkardın... Sen Meryem Ana’mısın ki...
-Ne bileyim... Hamamda bile hamile kalınıyormuş da...
-O kazara hamile kalanların uydurması... Ne diyeceklerini sandın... Nasıl olsa hamamı kimse yargılayamaz ki, işin kolayına kaçmak... Bir de köylerde ayının kaçırarak hamile bıraktığı kadınlardan söz edilir. Onların ki de aynı hikaye; birisi hamile bırakıyor, sonra da fatura ayıya kesiliyor... Ayı işte nerede bulup soracaksın ki. Bulsan da nasıl kanıtlayacaksın ki...
     Anlaşılan pimpirikli bir sevgilim vardı ve buna katlanmak zorundaydım.
     İşte böylesine bir dizi serüvenler ile geçiyordu günlerimiz.
     Bir gün, kimsesizlerin barındırıldığı bir çocuk yuvasında, hafta sonları çalışmak için iş müracaatı yaptı. İşe girmesi için bir sürü belge toparlaması gerekiyordu, birlikte koşturduk. En sonunda sağlık raporu alması gerektiği bildirildi ve hemen bir hastaneye gittik. Ertesi güne randevu verdiler...
     Günlerden Cuma, öğleden sonra hastaneye gittik. Ben salonda oturup onu beklerken, kendisi bir odadan öbürüne koşturuyor, bir keresinde ise elinde şişe ile tuvaletten dönüyordu. Onun bu haline bakarak, bir işe girmek için müracat etmediğime şükrediyordum. Ne yani, sanki Almanya’ya işçi alıyorlar. Neredeyse, “Aileni de getir de onlarında kontrollerini yapalım, rapor daha sağlam olsun”diyeceklerdi...
     O günkü kortroller bittikten sonra, onu kaldığı yurda bırakmadan önce eve götürmeyi planlıyordum. Nerede bende o şans, gözleri dolu, suratı bir karış yanıma geldi. Şaşırmıştım... Sevgilisinin yüzüne değil, sanki düşmanına bakıyordu... Bir anlam veremedim ve hiç bir şey sormadan yanına düşerek hastaneden çıktım. Herhalde testlerde moralini bozacak bir şey çıkmıştı diye geçirdim aklımdan...
     Hastanenin bahçesinde bir takım insanlar yürüyordu, onların uzaklaşmasını bekledi ki, insanlar yakınımızdayken hiç konuşmadı. Dayanamadım,
-Neyin var senin?
Ağlamaya başladı. Hıçkırarak ağlıyordu,
-Ben bittim. Artık yaşayamam...
İçimden herhalde kanser falan olduğunun ortaya çıktığını düşündüm, birden içime bir üzüntü çöktü... Tam onu teselli etmeye çalışırken,
-Dokunma bana. Sonra başka hastalıklar da geçebilir...
-Ne hastalığı yav, neler saçmalıyorsun. Ben hasta falan değilim ki...
-Bana Frengi olduğunu neden söylemedin? Cevap ver neden sakladın benden?
Aklım karışmıştı. Deli gibi bağırdım,
-Yahu sana benim Frengili olduğumu kim söyledi?
O sırada sesimi duyan birileri durup bizi dinlemeye başladı. Onu kolundan tutarak hızla uzaklaştırdım. Rezil olmuştuk... Hastanenin dışında kimsenin olmadığı bir yere kadar konuşmadan hızla yürüdük. Sonra kolundan tutarak durdurdum, yüzüne baktım,
-Pazartesi günü Frengi testi yapacaklarını söylediler. Ben şaşırınca da hastabakıcı ile doktor anlamlı bir şekilde birbirlerinin yüzüne baktı... Frengi şüphesi varmış bende. Emin olmak için teste sokacaklar...
     Bir anda korkudan sırılsıklam olmuştum. Hiç böylesine soğuk terler döktüğümü hatırlamıyordum... Beklemediğim bir anda, beklemediğim bir sürpriz karşısındaydım. Bana dönerek,
-Kimden bulaşmış olabilir ki. Bugüne kadar senden başkasının eli değmedi bana.
O ağlayarak konuşuyor, beni suçluyor ve ben de başım öne eğik onu dinliyordum. Şok olmanın dramını yaşıyordum. Bir düş gördüğüme inandırmak istedim kendimi, olmadı... Sesi kulaklarımda uğulduyordu. Bir kibrit çaksalar sanki patlayacaktım... Bir taraftan da aklımda planlar kuruyor, belki Pazartesi günü Frengili olmadığı ortaya çıkar diye dualar ediyordum.
-Sen en iyisi Pazartesi gününe kadar bunu aklına takma. Nasıl olsa daha ortada kesin bir kanıt yok. Testten sonra eğer Frengili çıkarsan bir çaresine bakarız.
-Çaresi maresi olurmu bu işin. Filmlerde Frengili hastaları hiç mi görmedin... Bir adaya gönderiyorlar ve orada ölene kadar Frengili insanlar ile bir arada yaşıyorsun. Korkunç bir şey. Oysa ben kariyer sahibi olmak için gecemi gündüzüme katarak üniversiteyi bitirmeye çalışıyorum. Nereden rastladım ki sana...
-Kafana takma. Erken teşhis edilen hastalıkları tedavi edebiliyorlar. Sen de tedavi olursun. Eğer sende Frengi çıkarsa belki bende test olurum.
-Elbette ki sen Frengilisin. Öyle olmasan bana geçermiydi ki...
-Hala kesin konuşuyorsun, iki gün sabredemezmisin?
     Aslında ona moral vermeye çalışırken, içim içimi yiyordu. Eğer Pazartesi günü Frengili olduğu kanıtlanırsa, kendimi öldürmeyi bile aklımdan geçiriyordum. Bir an Pazartesi gününü beklemeden kendimi Boğaz köprüsünden mi atsam diye de düşünmeye başladım,,,
      En iyisi beklemekti. Planımı yapmıştım. Pazartesi günü hastaneye girmeyecek ve hastane bahçesinin kuytu bir köşesinde onu bekleyecektim. Hastaneden çıktıktan sonraki yüz ifadesinden zaten ne olduğunu anlardım. Eğer durum kötü çıkarsa, bir şekilde kendimi bitirecektim. Arkamdan bırakacağım mektubu bile nasıl yazacağımı tasarlamaya başladım...
 
     Onu kaldığı yurdun kapısında bıraktım ve Pazartesi gününe kadar kafasına hiç bir şey takmamasını söyledim. Cumartesi günü telefonla konuşacaktık ve Pazar günü de o yurtta dinlenecekti. Buluşup birbirimizi suçlayacağımıza, görüşmememizin daha iyi olacağını düşündük...
     Cuma gecesi bana zehir oldu. Bir türlü uyuyamadım. Cumartesi günü arkadaşlar balığa gideceklerdi onlara katılmadım. Tek başıma sahile inerek dolaştım. Martılara ekmek attım, yerdeki taşları tekmeledim.
     Pazar günü evden dışarı çıkmadım. Bütün gün tasarladığım mektubu yazdım. Belki on kez yazdıklarımı yırtarak yeniden yazmaya başladım, hem yazıyor hem de bir taraftan ağlıyordum...
     En çok da genç yaşımda ölebileceğim için üzülüyordum. Oysa daha  ne yaşamıştım ki... Frengi varsa nereden kapmış olabileceğimi sorgulamaya başladım...Sonunda kendimi suçlamanın daha iyi olacağını düşündüm. Çünkü, kız arkadaşım olduğu halde, önüme çıkan fırsatları değerlendirerek, kaçamaklar yapıyordum. Para ile de ilişki kurmuştum, hem de defalarca... Mutlaka para ile ilişki kurduğum kadınlardan kaptığımı düşündüm. Çünkü onlar parayı veren herkes ile yatıyorlardı...     
     İçinde bulunduğum dönemde seks ile bulaşan en tehlikeli hastalıktı Frengi... Şimdilerdeki AIDS henüz bilinmiyordu... Yani Frengi AIDS gibi bir şeydi ve Frengili hastalar toplumdan dışlanıyordu...
 
Pazartesi günü saat sabahın 0:10’u...
Onunla hastanenin kapısında buluştuk. Üç gündür bir türlü uyuyamadığını belirtti. Zaten gözlerindeki kızarıklık ve şişkinlik bunu belli ediyordu. Sakin olmasını ve doktorlara hiç bir şey belli etmemesini salık verdim. Yüzüme bakarak,
-Frengili çıkarsam kendimi öldüreceğim.
Dedi. Hiç düşünmeden,
-Bende. Diye cevap verdim...
Ayaküstü konuşarak iki üç dakika içinde, birlikte ölebileceğimiz kararını verdik ve ona yazdığım mektubu gösterdim. Ölmeden önce okuyabileceğini belirttim. Duygulandı ve ağlamaya başladı. Onu sakinleştirmek zor oldu. Sonunda gözyaşlarını silerek hastanenin kapısında kayboldu...
     Hastanenin bahçesinde kuytu bir köşede sigaramı yaktım ve volta atmaya başladım... Arada bir kuş seslerini dinleyerek, belki kuşların uçuşunu, seslerini bir daha duyamayacağımı düşündüm... İçten içe ağlıyordum. En çok ta annemin üzüleceğini düşündüm. Beni çok sever hep büyük adam olmam gerektiğini söylerdi. Frengili çıktığımı duysa yüreğine inerdi...
     Nereden çıkmıştı bu Frengi belası...
     Aslında ölmeden vazgeçip, onunla Frengililerin bulunduğu adaya gitmenin daha iyi olacağını da düşündüm. Fakat filmlerde gördüğüm durum beni bir anda bu kararımdan vazgeçirdi...Genç yaşta bir de korku filmlerindeki tiplere döndüğümü görmek istemiyordum...
     Aradan tam üç saat geçmişti. Sürekli hastanenin çıkış kapısını gözlüyordum. Yaşlı bir kadın kapıdan çıktı. Belli ki koluna girmiş olan kızıydı. Sonra iki adam daha çıktı kapıdan. Onların peşine bir hastabakıcı elinde bir serum şişesiyle gözüktü ve peşinden onun yürüdüğünü gördüm. Kalbim hızla atmaya başlamıştı. Yüzündeki ifadeyi anlamaya çalışıyordum. Gülmediğini ve şaşkınlıkla etrafı araştırdığını anlayabildim. Herhalde gözleri beni arıyordu. El salladım görmedi. Kapıdan çıktıktan sonra yürümeye başladı ve bende ona doğru yürüdüm. Beni gördü ve yanıma geldi. Suratı hala gülmüyordu.
-Ne oldu?
Diye sordum. Cevap vermedi. Yürümeye başladık. Yüzüme bakmadan,
-Hadi şimdi verdiğimiz kararı uygulamaya koyalım.
Dedi. İçim burkulmuş, dizlerimin bağı çözülmüştü. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Bir anda boğazım kurumuş sesim çıkmıyordu. Gözlerimin içine donuk bir ifadeyle bakıyordu. Sanki kendisini suratıma tokat vurmamak için sıkıyordu... Bir kaç dakika öyle kaldık... Birden kahkahalar atmaya başladı... Durmadan gülüyordu. Herhalde kriz tuttu diye düşündüm...
-yahu söylesene ne oldu? Sakin olsana biraz!
-Hiç birşey olmadı, yanlış anlamışım...
-Neyi yanlış anlamışsın?
-Zaten sağlık raporu için herkese Frengi testi yapıyorlarmış...
-Yani...
-Yani Frengili falan değilim. Bana test yapacaklarını belirttikleri zaman, bende hastalık şüphesi olduğu için test yapacaklarını sanmışım. Doktorlara anlatınca onlarda çok güldüler...
Artık dururmuyum, Suratına Osmanlı’yı patlatarak arkamı dönüp yürüdüm ve bir daha onu aramadım...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Buzdolabında Sırıtan Koyun Kellesi...

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tetiği Bir Kez daha çek...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Çaresizler Senfonisi [Şiir]
Aşkın Nefrete Dönüştüğü Anı Yaşattın... [Şiir]
Yokluğundaydım... [Şiir]
Neden Kocan Kadar Konuş? [Şiir]
Seni Yalnızlığımda Tanımıştım... [Şiir]
Yangınlarında Kül Olurum Aşkımızın... [Şiir]
Ölsem Benimle Gelir Miydin... [Şiir]
Bilemezdim ki Gerçek Sevgiydin... [Şiir]
Kalbimi Yüreğine Göm... [Şiir]
Susuzluğumsun Yaşamım... [Şiir]


Yücel Dönmez kimdir?

Ressam-Gazeteci-Yazar ve şair. Sanal ortamın günlük yaşamımızı her şeyiyle kapsadığını düşünüyor ve bir profesyönel olarak bu konuda atılım gösteren her projeyi desteklemek istiyorum. 1969 yılında Ararat yayınevinin Oba Çocuk Yayınlarında çıkan şiir kitabımın dışında kitap yayınlamadım fakat bir bitmiş ve üzerinde çalıştığım projelerim var. Bu sayfada kendi yazılarımın yanı sıra, genç sanatçı arkadaşlarıma da yardımcı olmaya çalışmak isterim. Sanat çalışmalarımı 1980 yılından beri ABD\'de sürdürüyorum.

Etkilendiği Yazarlar:
Her yazarı severek okur, hemen her sanatçının bir özelliği olduğunu düşünerek yorumumu yaparım. İsim vermek bir diğerine haksızlık olmasın...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Yücel Dönmez, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.