|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
16 Kasım 2003
Buzdolabında Sırıtan Koyun Kellesi...
Yücel Dönmez
Kelle de ne kelle; gözleri parlıyor, dili bir karış dışarı sarkmış, kanlı görüntüsü ile, sanki korku filmlerindeki bir sahneyi oynuyor... |
|
İnsan Amerika’da yaşar da, şöyle güzel bir kızarmış kelle özlemez mi... Elbetteki özler ve önüne konulduğu zaman da bir güzel mideye indirir.
Neyse ki Amerika’da Arap ve Yunan asıllı kasaplarda kelle bulunabiliyor...
Erzurum’lu Emin Amerika’ya adım atalı tam 7 yıl olmuştu. Bir gün Arap kasaptan et alırken, soğutucudaki koyun kellelerini gördü ve üç kelle birden satın alarak sardırdı. Yaşadığı bekar evindeki buzdolabının buzluk kısmına kellenin ikisini itina ile yerleştirdi ve birini de akşam pişirmek için, sogutucu kısma koydu. Kelle de ne kelle; gözleri parlıyor, dili bir karış dışarı sarkmış, kanlı görüntüsü ile, sanki korku filmlerindeki bir sahneyi oynuyor...
Emin akşam yiyeceği kellenin düşünü kurarken, bir telefon gelir ve Türk arkadaşlarının buluştuğu bir kafeteryaya gider. Kimi cim bom bom, kimi kara kartal derken, konu futboldan açılır ve uzayıp gider. Emin kelleyi falan unutmuştur...
O SIRADA EVDEKİ DURUM...
Bir hastanede hemşire olarak çalışan Amerikalı aşkı, mesaisi bittikten sonra, Emin’e uğramak için yola koyulur. Kendisinde evin anahtarı vardır ve istediği zaman girebilmektedir... Eve girer, soyunur dökünür ve televizyonu açarak karşısına geçer. Emin’in gelmesini beklemektedir...
Televizyon bu, seyrederken bir şeyler atıştırmak ta gerekebiliyor. Kendisine bir sandviç hazırlamak için mutfağa yönelir ve buzdolabının kapısını açar; soğutucuda iyice gerilmiş olan kelle, kanlı görünüşü ile sanki sırıtmaktadır. Hayatında koyun kellesi görmemiş olan Amerikalı kızcağız birden çığlıklar atarak sokağa fırlar... Deli gibi koşmakta, bir taraftan da, “Help, help” diye bağırarak yardım istemektedir... Etraftan yetişenler kendisini sakinleştirmeye çalışırlar ve kızcağızın ağzından sacede şu laf çıkar, “Buzdolabında kesik bir baş var”... Yardıma koşanlar telaşlanmıştır ve hemen polise telefon açılır... O sırada, olay yerine sonradan geldiği için durumu anlayamamış olan ihtiyar bir siyah, ne olduğunu merak ederek sorar,
-Ne oldu. Önemli bir olay mı var?
Bu tür olaylara ilk tanık olanlarda bir huy vardır; sonradan gelenlere olayı abartarak anlatmak ve kendisine, sanki olayın soruşturmasını yapıyor gibi bir tavır takınmak... Fırsatı kaçırır mı, hemen,
-Bu kızın erkek arkadaşı birini öldürüp kafasını kestikten sonra buzdolabına koymuş. Kızcağız buzdolabını açtığında zavallı kesik başı görerek sokağa fırlamış, birazdan da polisler gelecek...
Yaşlı siyah aldığı cevap karşısında ürpererek, hızlı adımlar ile, kendi evine doğru yürümeye başlar. Kapıda çığlıkların ne olduğunu anlayabilmek için duran eşini görür ve hemen içeri girmesini, ortalıkta kafa kesen bir caninin dolaştığını söyler ve birlikte eve girerek kapıyı kilitlerler...
Bir kaç dakika sonra, evin bulunduğu sokağın iki tarafını bir sürü polis arabası sarmış, aynı zamanda bir itfaiye arabası ile ambulans ta gelmiştir... Polisler ayaküstü kızcağızdan bilgiyi alır ve caninin evde olabileceği olasılığı ile silahlarını çekerek eve doğru yaklaşırlar... Polislerin bir kısmı da canavarın kaçmaması için evin arkasından yaklaşmaktadır...
Bu sırada bir televizyon ekibi de olay yerine varmıştır...
Polisler eve girer ve mutfağa yönelirler. Kapısı tam kapanmamış olan buzdolabının açık kısmından, cinayet mağdurunun kanlı görüntüsü izlenebilmektedir. Uzman bir polis dikkatlice buzdolabının kapısını iyice açar ve kendisine sırıtan kelle ile karşılaşır, şaşırmıştır... Buzdolabının içerisindeki manzara karşısında polislerden birisi kahkahaları koyverir... Yunan asıllı bir polis olduğu için, kelle kültürünü biliyordur. Onun kahkahaları karşısında arkadaşları bir an, kan tuttuğu için kriz geçirdiğini sanırlar. Yunan asıllı polisi sakinleştirmeye çalışırlarken, o bir yandan kahkahalar atar, bir yandan da izah etmeye çalışır; “yahu bu gördüğünüz bir cinrayet mağduru değil, yemek be salaklar, pişirip afiyetle yersiniz bu kesik başı; kekiğe de buladınızmı bir başka lezzetli olur...” Bu defa durumu kavrayan polisler hep birlikte makaraları koyverirler... Aynı zamanda da müthiş bir medyatik vakayı kaçırdıkları için de üzülmektedirler...
Polisler olayı çözmüşlerdir de, hayatında buzdolabında sırıtan bir koyun kellesi görmemiş olan Amerikalı kıza konuyu nasıl anlatacaklardır onu düşünmeye başlarlar... Bu görevi Yunan asıllı polis üzerine alarak, bir polis arabasının içinde oturmakta olan kıza durumu anlatmaya çalışır... Kızcağız, Nuh der Peygamber demez... Erkek arkadaşının cani olduğunu bir kez aklına takmıştır, anlat anlatabilirsen...
-Ben bir daha ne bu eve girerim, ne de Emin ile arkadaşlığım sürer. Diyerek, oradan uzaklaşır...
Polislerden birisi, “Bu kadar heyecandan sonra, ben de olsam aynı şeyi yapardım” deyince Yunan asıllı polis devreye girerek, “Domuz kellesi yeniliyor da, zavallı koyunun kellesi neden yenilmesin. Bu evde yaşayan insan Türk asıllı ve koyun kellesi kültürüne sahip, adama zorla domuz kellesi yediremezsiniz ki”.
:: Buzdolabında Sırıtan Koyun Kellesi |
Gönderen: Taki Akkuş / İstanbul/Türkiye
|
19 Ağustos 2006 |
|
| Sevgili yücel ülkeler arası kültür ve yaşamı ne de güzel anlatmışsın. kısacık öykünle. Zaten bir ulusun varlığı da kültürüyle eşdeğer değilmidir. Bu kültür de, örf anene, gelenek, görenek ve yaşam biçimi... Kültür ve sanatın evrenselleşmesi ile öteki kültürlerle buluşmasınıda vurguluyorsun.Yazını severek okudum.Kalemine diline sağlık.
Kendine iyi bak, kal sağlıcakla... |
:: MİZAH |
Gönderen: AHMET BAŞ / İstanbul/
|
20 Temmuz 2006 |
|
| Tam bir gülmece öyküsü. Yücel Bey neden bu gülmeceleri bir kitap yapmıyorsunuz? İnternette solduruyorsunuz. Yenilerini bekliyoruz.
|
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Ressam-Gazeteci-Yazar ve şair.
Sanal ortamın günlük yaşamımızı her şeyiyle kapsadığını düşünüyor ve bir profesyönel olarak bu konuda atılım gösteren her projeyi desteklemek istiyorum.
1969 yılında Ararat yayınevinin Oba Çocuk Yayınlarında çıkan şiir kitabımın dışında kitap yayınlamadım fakat bir bitmiş ve üzerinde çalıştığım projelerim var. Bu sayfada kendi yazılarımın yanı sıra, genç sanatçı arkadaşlarıma da yardımcı olmaya çalışmak isterim. Sanat çalışmalarımı 1980 yılından beri ABD\'de sürdürüyorum.
Etkilendiği Yazarlar:
Her yazarı severek okur, hemen her sanatçının bir özelliği olduğunu düşünerek yorumumu yaparım. İsim vermek bir diğerine haksızlık olmasın...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|