|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
7 Kasım 2003
Ayışığıyla Buluşma
Fırat Y.
"Bir demiryolu,bir tren,bir kasaba istasyonu düşlersin ve”ölüm,treni bekleyen son gar durağı ve raylar zamansa, aşk,son durağa varana kadar sana rötar yaptıran,ağaçlıklı,yemyeşil,küçük kasaba istasyonlarıdır!”deyip geçersin kırık bir gülümseyi |
|
“Geçmişin tek umudu,
yıkıma savunmasızca maruz kaldıktan sonra
onun içinden bir özne olarak çıkabilme olasılığıdır.”
Theodor Adorno
Sen miydin? Penceremden süzülebileceğini unutmuşum..Pencereyi bırak, ardında zili çalmaya hazırlanan tanıdık bir yüzün beklediği bir kapımın olduğunu bile unutmuşum nerdeyse. Perdelerim sımsıkı kapalı olduğundan uzun zamandır buluşamadık seninle. İlk kez bu gece araladım perdeyi. Neyse, geç içeri, rahatına bak, gözlerim ağırlar bu gece seni. Biliyorum, gece yarısına doğru gideceksin, güneş mesaisine başlamadan önce dinlenmek, uyumak zorunda gökyüzü. Belki de bu yüzden şu meşhur masalın gece yarısı evine dönmek zorunda olan kahramanına benzetmişimdir hep seni. O genç kızın baloda düşürdüğü ayakkabısı gibi, sende bırakıp gidersin gökyüzüne düşürdüğün yıldızları. Kaç kişi o yıldızların izinden seni yeniden bulmaya çalışır bilemem ama ertesi gece unuttuğun yıldızları almaya geleceğini bildiğimden kılım kıpırdamaz senin için. Yalnız ne hikmetse,her seferinde yeniden unutursun onları. Varoluşunun kaçınılmaz”dalgınlığı”olsa gerek!
Bu gece yine geçmişten,geçmişe savrulmuş aşklardan mı konuşalım? O kadar aradan sonra yine aynı şeyleri konuşmak istiyorsan sen bilirsin. Geçmiş yıkıntılardan artta kalanları yüreğimde demlediğim o gecelerde az konuşmadık bunları,hatırlarsın. Farkındayım yalnızlığımı,suskunluğumu konuşturmak istiyorsun yine. Biliyorum,beni düşündüğün için durmaksızın konuşmamı ve içimi dökmemi bekliyorsun. Sen iyi bir dinleyicisin ve suskunluğumu bastıran sonsuz sessizliğinle gönüllü olarak katılıyorsun bu monologa,konuşabileyim diye. Unutmadım o karanlık gecelerde tutunmam için gözlerime sarkıttığın ışıklarını. O ışıkların gözlerimden yüreğimdeki enkazda mahsur kalan varlığıma dek ulaşmıştı. Uzanıp tutmaya çalışmış ve yakalamıştım ışığını ama her seferinde oradan beni çıkaran ışığın,yürekten çıkar çıkmaz beni taşıyamamış,yeniden düşürmüştü o enkaza. O zaman öğrenmiştim,yeryüzünün ve yüreğin fizik yasalarının farklılığını,yüreğin ellerinin ışığa tutunabileceğini ama yürek dışında bunun imkansız olduğunu...
Aşk..Tanımadığın ve anlayamadığın bu duyguya,insanoğlu tarafından nasılda malzeme edildiğinin farkındasındır umarım. Aşk sarhoşu yüreklerin en kuytu köşelerinde senin ışığının damıtıldığını ve en uçarı düşlere yol versin diye kana kana içildiğini de biliyorsundur mutlaka. Güneşten ödünç aldığın ve bu yüzden aslında senin olmayan ışığını,etrafında pervane olduğunu şu mavi elbiseli arkadaşına yollarken,bu ışıktan insanoğlunun aşk yolculuklarında bu şekilde yararlanılabileceğini düşünmemişsindir. Belki de bu yüzden birbirine benzer aşkın verdiği aydınlıkla ayışığı..Her ikisinin de bin bir anlam yüklenir her haline,hem de ışıkları kendilerine ait olmadığı halde. Yürekler,doldurarak ışığınla kadehlerini kaldırırlar gökyüzüne. Senden ve yıldızlardan düş toplanır geceler boyu süslemek için aşkı. Ne var ki öğrenmeleri uzun sürmez,aşkın ve ayışığının gece karanlığından beslendiklerini. Sen geceye borçlusun aşık gözlere ulaşmak için,aşkın karanlığa borçlu olduğu gibi. Gece bu borcu senden kah seni ufukta batırarak-ki bunun utancıyla kızarırsın-kah önünden bir bulut geçirerek,kah ise mavi elbiseli arkadaşının gölgesiyle seni tutulmaya maruz bırakarak tahsil eder. Eyvallahı yoktur gecenin ve bu şekilde hükümranlığını kabul ettirir sana. Yüzünü ekşitme,doğru söylüyorum...
Peki karanlık nasıl tahsil eder bu borcu aşktan? İşte en acımasız tahsilat burada yaşanır. Aşkın ışığının bile kaçamadığı bir kara deliğe dönüşür karanlık. Aşk o karanlıkta yüzleşir,hiç tanık olmadığı kendi öfkesi,vahşeti ve kanlı yüzüyle. İki yüreği birbirine bağlayan ve üzerinde en coşkun ezgilerin gezindiği nota portesinde en hırçın senfoniler duyulmaya başlar. Acıyı,yıkımı yokluğu,şiddeti keşfeder aşk karanlıkta. Her aşk bir keşiftir ama asıl keşif kendisini yutan o karanlıkta yaşanır. Tüm bu keşfedilenlerin toprağı korkudur,yalnızlıktır, çaresizliktir. Karanlıkta büyüyüp,boyverir ve bu yüzden görülmez,ancak el yordamıyla bulunur aşkın bittiği yerde. Uzanan her el,karşıdakinin yüreğine bir pençe gibi saplanır. Tutunmak ister içinde çırpındığı o karanlıkta,can havliyle pençesini geçirir diğer yüreğe,o yüreği kanatacağını bile bile. Ayışığı dökülür kadehlerden,yerini zehir doldurur. Arzuyla öptüğün o dudaktan damlar zehir. Ayın karanlık yüzüne iner aşk. Geçmiş,kırılgan düşlerden ibaret bir anılar silsilesidir artık. Geçmiş,sonsuz bir uykuda yanan ormana dönüşür,beraber yeşertilip,beraber büyütülüp,beraber yaşanıp,beraber yakılan bir ormana. Elleri çıradır artık yüreklerin,söndürmeye çalıştıkça yangını tüm ağaçlara sıçratan. Dumanıyla boğulur iki yürek. Aşkın yürekte kalan gölgesidir artık, gökyüzüne savrulan o duman...
Geride ne mi kalır?Pişmanlık,acı,umut, umutsuzluk, özlem, yalnızlık, sitem vs. birbirine yakın ya da karşıt duyguların tek bir kütleye dönüştüğü yutulması güç bir lokma. Gerisi ise, yukarıdaki satırlar gibi sadece edebiyat. Aşk biter,edebiyatı kalır misali. Ve o edebiyat,yaşamının en sıradan,en saf,en naif anlarında,olur olmadık her yerde devreye girer. O yıkıma rağmen,hala seviyor, hala özlüyor, hala onun için yüreğin titriyorsa,günün her anı doluverir edebiyat yüreğine. Anlamsız görünen,rutin yaşanmışlıklar,anlamlı betimlemelere dönüşür. Aşk,kendini yaşamın her anında anlatacak metaforlar aramaya başlar.Televizyonu açar,sıradan bir futbol maçını izlerken maçı bırakıp aşka dair imgeler üretmeye başlarsın. Aşk yıkımı,bir maç boyu şiir gibi top oynamış bir futbol takımının,son dakikada yediği gol yüzünden yaşadığı çaresizlik ve hüsrandır dersin içinden. Aşk,golü yedikten sonra tribüne çıkıp,bağırıp çağıran,küfreden,saldırgan bir kale arkası holiganına dönüşür dersin! Doksan dakika yeşil sahada coşkuyla koşmuş,oynamış,haketmiştir galibiyeti,bu yüzden öfke saçıyordur dersin. En olmadık yerde,buna benzer çağrışımlar belirir beyninde aşka dair. Acı sırasında soyut yaşanan duygular,ete kemiğe bürünmeye başlar her görüntüyü ve anı yaşarken. Kendi kuyruğuyla oynayan bir kedi yavrusu,çay tabağının kenarındaki şeker kırıntıları,bir kitap sayfasının kıvrılmış ucu,bulunduğun noktadan bir göz yanılsamasıyla gökteki buluta dokunan bir ağaç dalı...Hepsi aşka dair küçük bir cümle söyleyebilmek için dile gelir. Herşeyin,Ezginin Günlüğü’nün”aşk biter mi?”şarkısındaki sözlere döndüğünü görürsün. Sadece varlıkların değil,yokluğun,karanlığında söyleyecek sözü çıkar bir yerlerden. Ölüm geliverir aklına,ardı sıra Cemal Süreya’nın”ölüm geliyor aklıma birden ölüm/bir ağacın gövdesine sarılıyorum”dizeleri..Sarılacak bir ağaç gövdesi kalmamıştır ki yanan ormanında. “İnsan,ölmek için varlıktır(*)”diye seslenir bir filozof abimiz. Ama en güzelini,en duru ve bilgesini en sona saklar Veysel ”yetişmek için menzile,gidiyorum gündüz gece”diye. Bunun böyle gitmeyeceğini,aşkla ölümün tangosunu bitirme ve son bir sözde senin söyleme zamanının geldiğini anlarsın. Bir demiryolu,bir tren,bir kasaba istasyonu düşlersin ve”ölüm,treni bekleyen son gar durağı ve raylar zamansa, aşk,son durağa varana kadar sana rötar yaptıran,ağaçlıklı,yemyeşil,küçük kasaba istasyonlarıdır!”deyip geçersin kırık bir gülümseyişle..İstasyonları, rayları, son duraktaki garı kanıksayan bir trensindir artık...
Bu gece de gözlerimdeki konukluğun bitmek üzere ayışığı. Her zaman ki gibi sessizce dinledin beni. Birazdan karanlığa terk edeceksin gökyüzünü. Gitmeden fısılda kulağıma,son birkaç damla ışığından gözlerime ulaşan aşka dair son bir sözün varsa...Yoksa bile bir başka gece yarısına dek beklerim seni...
Fırat Yurtseven
(*)Martin Heidegger
:: Aynı duygular... |
Gönderen: Yücel Dönmez / Chicago/U.S.A
|
10 Kasım 2003 |
|
| Sevgi ve Aşk denemeniz bana sanki aynı ortak duyguları taşıyoruz gibi geldi... Kimbilir, belki de insanlar aynı kalbi ve aynı duyguları paylaştıkları için ortak sınırlarda buluşabiliyorlar...
Başarılı va oldukça anlamlı, insanı bir takım yaşanmış anılara ğötüren tarafı çok güçlü...
Sağolun, varolun emi...
Yücel Dönmez |
|
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
şiir ve deneme yazıları yazmak. . bir okyanusta kaybolan pusulasız bir korsanım
Etkilendiği Yazarlar:
hepsi ya da hiçbiri...
|
|
bu
yazının yer aldığı
kütüphaneler |
|
|
|