|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
25 Aralık 2003
Sona Gelince
Nilgün Engin
Bitse de terk edemediğimiz sevgiler, ruhunun yerine bedeni ödünç kalan sevgililer |
|
Bir şeyin bittiğini nasıl anlarsınız? Filmlerde “Fin”, “The End” ya da “Son” yazar; bu yöntem oldukça açık ve yol göstericidir. Yazıyı okumadıysanız bile ekranda bir oraya bir buraya giden insanlar durmuştur. Yukarıdan aşağıya isimlerin yazılı olduğu bir görüntü belirmiştir; konuşmalar bitmiştir, olsa olsa bir müzik kalmıştır. Derken o da biter; zaten bitmezden önce salondaki diğer insanların koltuklarını terk ettiklerini gözlemişsinizdir ve muhtemelen bir görevli kapıda sabırsızca sizin de diğerlerinin peşine takılmanızı beklemektedir.
Okulun bittiğini elinize aldığınız diplomadan anlarsınız; pizzanızın bittiğini boşalan tabaktan. Araba taksitlerinizin bittiğini ise senediniz size iade edildiğinde sevinçle fark edersiniz.
Müzik sona erdiğinde sessizlik olur, yaz bittiğinde üşürsünüz.....
Ya bir sevgi ilişkisiyse biten?
Bittiğini alt yazıda geçmez, iki ay önceden ihbar süresi kullanmaz...
Bir sevgi ilişkisinin bittiğini nasıl anlarsınız?
Bir bardak su değildir; bardağın dibini göremezsiniz.
Gece değildir; güneşin doğuşuna tanık olamazsınız.
Rüya değildir; uyanamazsınız.
Noktaya ulaşamazsınız sevgi ilişkisinde; hep noktalı virgüller, hep virgüller bulunur. Her zaman bir mazeret, bir açıklama vardır. Ani bir kaza başa gelmez asla, olsa olsa dadanan çaresiz bir illettir; öldürmez ama yavaş yavaş onu var eden ne varsa sırayla alır götürür.
Sözler tutulmaz, kalp kırılır, mazeret hazırdır; yeni bir ümit konur onun yerine...
Tutku yok olur, yaşama arzusu azalır; huzur buyur edilir tutkunun evine.
Israrlı telefonlar sona erir, sürpriz ziyaretler de; çiçekler yılda ikiye düşer, yılbaşı ve doğum gününde eğer şanslıysanız... Güvenle, sadakatle, huzurla ölçersiniz mutluluğunuzu artık; sevgiyle, aşkla, tutkuyla değil... Değişime uğrarsınız ya siz, ya sevginiz ya da c şıkkı; hepsi.
Sevgi ilişkisinde “Son” diye yazmaz; yazsa bile onun bile bir mazereti bulunurdu. Çünkü değişim tamamen içine almıştır hem ilişkiyi hem de taraflarını. Kapıdan girerken “merhaba” bile demeyen eşi diğeri mazur görür; aynı evdedirler ya ilişki sürüyordur...
İlişkinin taraflarından biri yatakta sırtını dönüp uyuduğunda yatağın diğer tarafındaki onlarca mazeret bulabilir bir çırpıda ve düşünür: “aynı yatağı paylaşmıyor muyuz?”
Bir sevgi ilişkisi tarafların bebeği gibidir. Umutla başlar yolculuk; inançla... Elde ne varsa konur ortaya, bebeği iyi yetiştirmek, sağlıklı tutmak, mutlu kılmak için. Bir bebeğin sonu hiçbir zaman anne ya da babasının elinden gelmez; gelemez. Doğaya aykırıdır. Hatta bebek korkunç bir kaza geçirdiğinde ve bitkisel hayatta bir makineye bağlı olduğunda bile. Bebek ölüdür; ruhu terk etmiştir bedeni; ama olsun, elleri sıcaktır.
Anne başındadır. O sıcak eli tutar, dua eder, bebeğinin geri gelmesi için dua eder, göz yaşı döker. Ömrü bebeğinin yattığı yatağın baş ucunda geçer, dünyayı terk eder, dünyanın ona sunduğu tüm nimetlerle birlikte. Acılarla doğurduğu, hayat verdiği, sevgiyle büyüttüğü bebeğini terk edemez. Bu yıllar sürebilir, bebek dirilmez, ölmez de; anne ise bebeği terk edemez sadece yaşamı...
Bir ilişki bittiğinde ışık yanmaz, zil çalmaz; belki sadece aklımızda ve kalbimizde... Yapılacak tek şey fişi çekmektir, yaşam adına, yaşanabilecek güzel günler, sağlıklı yeni bir bebek adına...
Söyleyeceklerim var!
Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?
Yazıları
yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz
ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız,
yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.
Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.
|
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
|
Dünyadaki zamanımı hoş geçirmeye çalışıyorum, yazmak da bu hoşluklardan biri. Düşünüyorum, irdeliyorum, didik didik ediyorum; paylaşmazsam olmaz. . . Amacım ne akıl vermek ne günah çıkarmak. . . bu kutuyu doldurmakla "yazar" payesine ulaşmış da hissetmiyorum kendimi. . .
Etkilendiği Yazarlar:
Hayal dünyamı zenginleştiren tüm masalcılar, Andersen'den başlayıp Tolkien ya da Spielberg'e kadar uzanan uzun bir liste.
|
|
|