Düşmekten yükselme doğar. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
'Şu kalan kolayı içecek misin?' 'Hayır.Niye soruyorsun ?' 'Basınçla ilgili küçük bir deney yapacağım, pet şişe lazım da' dedi Deniz ve yüzünde hınzır bir gülümsemeyle 2'lik kola şişesini yerden kapıp odadan fırladı. Katre havasız odaya çökmüş sigara dumanını yararak odadan çıkan Deniz'e bakmadı.Sinirliydi, Deniz'in çocuklukları onu özellikle böyle zamanlarda illet ediyordu.Sebebi ve sonucu olmayan anlamsız kavgaların birinden daha yeni çıkmışlardı.Gözlerini devirdi, dişlerini sıkarken öfkeyle ne olduğu belirsiz birkaç söz mırıldandı.Her zaman ki gibi bir özür bile dilememişti Deniz.O her zaman haklıydı.En azından öyle olduğunu düşünürdü.Ve bu Katre'ye dayanılmaz geliyordu.Ama yine affeden, yine siğneye çeken, kızdığıyla, üzüldüğüyle kalan de o olacaktı sonunda.Bunu kadınlığına yediremiyordu.Bu kadar umursamaz, bu kadar düşüncesiz, kırıcı ve üstüne üstlük gaddar olmamalıydı Deniz.Bütün bunlar yaşanabilecek en büyük hayal kırıklığıydı onun için.Ama herşeye rağmen, öfkeye ve yoğun mutsuzluğa maruz kalarak seneler içinde mutasyona uğramış hastalıklı ama hala güçlü olan bir tür sevgi vardı içinde.Ve bu tür sevgi, sağlıklı bir sevgiden daha çok bağımlı kılıyordu insanı karşısındakine.Bağırıp çağırmak, ağlamak istedi.Çıkıp gitmek istedi.Ölmek istedi.Ama bunların hiçbirini yapmadı.İçine gömülmüş oturuyor olduğu eski, kırmızı kanepeden kalktı ve elektrik sobasını yaktı.Deniz'in evi buzhane gibiydi.Küçücük bir odayı bir türlü ısıtamıyorlardı.Açık televizyonda kadının biri koca bir stüdyonun ortasına yerleştirilmiş küçük bir koltukta, siyah takım elbiseli, kendine son derece güvendiği belli olan sakallı bir adamın yanına oturmuş ağlayarak birşeyler anlatıyordu.Katre, sobanın verdiği sıcaklıkla biraz rahatlamaya çalışarak görmeyen gözlerle televizyona baktı. Deniz arkasından gelen tıslamayı duydu.Kelimeleri seçemedi ama aşağı yukarı ne olabileceklerini biliyordu zaten.Her zamanki gibi haklıydı.Ama konuyu daha fazla deşmenin yarayı daha fazla büyütmekten başka yararı olmazdı.Haklı olması "sevgili"sinin daha fazla sinirlenmesine engel değildi.Alışmıştı artık.Ama yine de rahatsızdı ve unutmaya ihtiyacı vardı.Unutmak Katre'yi daha da sinirlendirecek olsa da... Mutfakta işine yarayacak bir bıçak buldu, kalan kolayı lavaboya boşalttı ve gürültüyle şişenin altını kesmeye başladı. 'Ne yapıyorsun sen?' diye seslendi Katre içeriden. 'Görürsün birazdan.' 'Oof Deniz off!' Deniz ağzına gelen sözleri yuttu.Bir toplu iğne bulmak için aranmaya başladı ama bulamadı.Sonra aklına yorgan astarına tutturulmuş çengelli iğneler geldi.Gidip onlardan bir tanesini yerinden çıkartıp aldı.Oturma odasının kapısından geçerken içinden gelen uysal bir ses sinirini aniden bastırdı: 'Tatlım..Asma lütfen yüzünü.' dedi pişman bir ifadeyle. 'Ne yapıyorsun sen ?' 'Özür dilerim..Affeder misin beni?' 'Sen ne yaptığını söylesene bana.' 'Biliyorsun ne yaptığımı..' Gerçekten de bilmesine rağmen soruyordu Katrecik.Sorusunu bir tehdit ya da bir uyarı gibi kullanıyordu.Deniz'in kafasında da doğal olarak edimbilim derslerinde okudukları canlandı.Soru cümleleri bazen soru sormak için değil emir vermek için de kullanılırdı.Dilbilimle ilgilenmeyen birisi konuşurken ya da konuşmaları dinlerken bunlara dikkat etmezdi.Çünkü aslında bunları bilmesinin dil yeteneği üzerinde hiçbir etkisi yoktur.Hiçbir işe yaramaz çünkü böyle şeyleri düşünmesi, tek bir yarar getirmez hayatına bunlar..Ama Deniz yine de konuşmalara bu şekilde dikkat etmekten hoşlanıyordu.Kimi zaman kendi kafasının içinde bir yabancı gibi hissediyordu kendini.Orada konuşan birileri vardı.Değişik sesler duyuyordu kafasının içinde.Herkesin düşünceler dediği şeylere, kendi aklına yabancı birisiymiş gibi baktığı zaman, bunların değişik ses tonlarıyla konuşan, sürekli ne yapması ya da yapmaması gerektiğini söyleyen insanlar olduğunu görüyordu.Bu 'insanlara' ne demesi gerektiğini de bilmiyordu aslında.Hangi sesin hangi tür düşünceye ait olduğunu tespit etmeye çalışıyordu.Ama bunu yapmak oldukça zor geliyordu çünkü kendi kafasında konuşulanlara seyirci kalmak imkansız gibi birşeydi aslında.Freud'un melek ve şeytanı olabileceğini düşünüyordu bunların.Ama iyilik ve kötülük, sorumluluk ve vicdan, sevgi ve nefret o kadar iç içe geçmiş durumdaydı ki hayatta bazen iyiliğin sesi olarak algıladığı tok ve otoriter ses ona aslında iyi olmayan şeyler de fısıldıyordu sanki.O sırada televizyonda konuşan takım elbiseli adamın sesine benziyordu bu ses.Birazdan işi bittiğinde bütün bunları ya daha iyi düşünebilecek ya da hepsini unutacaktı.Katre'nin yanına oturup uzun sarı saçlarını okşadı.. 'Bana bakar mısın tatlım.' dedi.Yüzünde aynı pişmanlık ifadesiyle. 'Deniz, dayanamıyorum artık senin bu hallerine.Çok kırıcı oluyorsun.' 'Sen de durup dururken terslik yapıyorsun bana..Ama büyütmeyelim olur mu? Seni çok seviyorum ben!' 'Ben şimdi banyoya gireceğim.Ben yokken yap yapacağını.' 'Tamam..Sen sevmiyor musun artık beni?' 'Bilmiyorum..Şu sobayı banyoya götürsene.' dedi Katre ayağa kalkarken.Yüzünde cezbetmeye yönelik hafif bir gülümsemeyle: 'Sen de girsene benimle birlikte banyoya.' diye de ekledi, hem işleri tatlıya bağlamak hem de Deniz'i yapacağından vazgeçirmek için. Ya da en azından Deniz bu yüzden söylediğini zannetti. 'Tamam o zaman.Ama bir yarım saat sonra girelim mi? Hem banyo da ısınır bu arada.' Çekinerek ekledi Deniz: 'Hem şu işimi bitireyim ben de.Olur mu?' 'Öyle olsun bakalım. ' dedi Katre can sıkıntısıyla.Televizyonun karşısına oturup seyretmeye başladı yeniden.Banyonun biraz ısınması fena bir fikir değildi ne de olsa. Sobayı banyoya götürüp oturma odasına dönmeden önce mutfaktan bir parça da alüminyum folyo buldu Deniz.Daha önceden birkaç parça ayırmıştı lazım olabilir diye.Katre'nin yanına oturup tasvip etmeyen bakışlarına sırtını dönerek altı kesik şişenin ağzına geçirdiği folyoya çengelli iğneyle küçük delikler açmaya başladı. 'Bu saçmalık.' dedi televizyondaki programı kastederek.'Şu kadının yüzündeki çaresizliğe bak!' Kadın gözyaşlarıyla stüdyodaki bir kapıya bakıyordu.Karizmatik sunucu: 'Sence gelecek mi?' diye sordu kadına. Ama kadın büyük ihtimalle söylenenleri duymuyordu bile.. 'Neden pipoyu kullanmıyorsun?' diye sordu Katre. 'Böyle daha etkili çünkü.Hiç duman boşa gitmiyor.' Deniz ihtiyacı olan son şey olarak bir kovayı suyla doldurdu.Televizyondaki programda heyecanlı bekleyişin arasına reklamlar girmişti.. Odadaki duman miktarı iyice arttığında müzik dinlemeye karar verdi.O anda artık Katre'yle yapmış oldukları münakaşanın, demin ona söylediklerinin, kafasındaki seslerin ve televizyondaki adamın bir gerçeklik olarak hiçbir değerleri kalmamıştı.Reklamlar insanın beynine kazınması için özenle işlenmiş teknikleriyle odadaki kayda değer en önemli şey haline gelmişlerdi.Renkli görüntüler, birbirinden güzel kızlar, arabalar, cep telefonları gözlerinin önünde dansederken, aslında gerçekliğin ne olduğunu bilenlerden olduğu için kendisiyle gurur duydu.İnsanlığın kendisini içine düşürdüğü durum miğde bulandırıcıydı ama herkes bunun ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu; bu en güzel ve etkili yönetim şekliydi.Orwell hayal ettiği baskı konusunda yanılmıştı (Tabi "Büyük Birader" hayal ettiğimiz gibi postallarının gürültüsünü sokaklarda çınlatıp tüfeğinin namlusunu kafamıza dayayan bir figür omaktansa, televizyondan bize gülümseyen şu takım elbiseli adam ve onun benzerleri gibi değilse).İnsanın çevresini mutluluk yanılsamalarıyla doldurmak sonra da bunlara özenmesi için gerekli her türlü etkiyi hazırlayıp seçim şansı veriyormuş gibi yapmak çok daha doğal ve dolayısıyla başarılı bir egemenliği koruma politikasıydı.Huxley gerçeğe Orwell'dan daha yakındı.Uyuşturucular çağı diskolarda ilk çocuklarını doğurmuştu, torunları ise belki de iş çıkışı kendilerine dağıtılan haplarla gideceklerdi evlerine ve her ne durumda olurlarsa olsunlar ne kadar da güzel olduğunu düşüneceklerdi hayatlarının.70 sene önce Türkiye'de birileri böyle birşeyler düşünüyorlar mıydı acaba?! Deniz, ne yaparsa yapsın kendisinin de bu düzenin bir parçası olduğunu da biliyordu aynı zamanda.Kendi evinde de vardı işte bir televizyon ve ne bundan ne de duvardaki Shakira ve Anna Kournikova posterlerinden vazgeçmek istemezdi. Aradığı Cd yi yarım saattir bulamıyordu.Reklamların bittiğini ve televizyondaki programın yeniden başlamış olduğunu farketti bu arada. 'İnsanlık bundan daha fazla küçük düşürülemez herhalde değil mi?' diye sordu. 'Ne diyorsun sen?' dedi Katre sertçe. 'Şu televizyondaki programdan bahsediyorum.Böyle birşey nasıl olur da televizyonda insanlara izlettirilir anlayamıyorum.Daha doğrusu anlayabiliyorum ama kabul edemiyorum. İğrenç birşey bu! Aşağılık birşey..Utanç verici, ürkütücü, zalimce, korkunç! Bir cevap gelmedi.Oysa tartışmak istiyordu Deniz.Sözlerine devam etti: 'Bu kadının acısını para kazanmak için kullanıyorlar, biz de seyrediyoruz.İnanılmaz.' 'Yine saçma saçma konuşuyorsun' dedi Katre umursamaz bir havayla.'Ben banyoya giriyorum.' 'Nasıl istersen.' Deniz artık banyoya girmek falan istemiyordu.Kulaklıklarını taktı ve aradığı parçayı buldu.Bu dinlediği albüm böyle zamanlarda daha anlamlı geliyordu nedense.Sanki! özellikle öyle yapılmış olduğu hissine kapılıyordu.Düşünceleri tam da istediği yerlere sürükleniyordu dinlerken."Welcome To The Machine" başlarken eline defter kalemini aldı: 15.11.02 Eski Yeni Dünya... Aradığım şeyler yok değil...Özlemler biterler işte; bir anda biterler.Yokolur gider, yerlerine başkalarını bırakırlar.Nöbet değiştiren askerler gibi; bir dağın kıyısındaki karanlık kulübelerini terkederler.Ve anında bir yenisi alır yerlerini.Kollanan bir sınır gibi içimizde bir şeylerin, bir yerlerin güvenliği asla elden bırakılmaz bir ömür boyu.İşte...Makineye hoş geldiniz...Göreceğiniz rüyaların sınırlarını çizen, onları ellerindeki elektro gitarlarla koruyan askerlere teslim eden büyük makine... Defteri kapatıp boş boş duvara bakmaya başladığında, farkında olduğu bütün herşeyden daha önemli olmasına rağmen, Katre'yi çoktan kaybettiğinin farkında değildi. '
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © özgür durmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |