Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Hayaller görmeye başladım.. dışarı fırladılar.
Aldanıyor gözlerim ve birini yakalamaya çalışıyor hep, daha göremeden yutuyor karanlık onları. Ben çok ağırım, onlar çok hızlı. Bir peçetenin üstüne resmetmek onları.. anlamadığım bir çoklarının hayalleri gibi.. resmedilir mi? Aralık aralık gelip gitmeleri şekil değiştirirken, küçük karanlık bir köşede gözlerinizi esir almışken yada sonsuz içinde gezdiriyor sanırken, karanlık kırmızı dilimizi ve her zamanda parmaklarımızı, şekillerine sokmaya çalışırken hayasız ve beceriksizce, unutup unutup birşeyler umarken ve yeniden aklımıza geldiğinde unuttuğumuz, üşürken ve ısınmaya calışırken kendi sıcağımızda, utanırken sabah çiğlerinin gözlere taşıdıgı buğudan, kendi şırıltılarında oynayan nehir olmuş bir suyun coşkusuna katılmak isterken, sahipsiz bir taşın üstünde oturmuş nedensiz bilinçsiz bir dal parçasıyla toprağı karıştırırken, kapı önlerinden zamanı çiğneyerek geçip giderken, sorulara yer değiştirtip cevapları şaşırtmaya çalışırken, küçük kelimeleri sayfalarda çoğaltıp büyültüp sevgi pınarı gibi yüreğine yollayanlara tutunmaya çalışırken, nasırlı elli, yılları yüzüne ustaca yaymış, tatlı gülümsemesiyle geçmişten bir anneanne hatırlanırken, rüzgarlı yolun amansız virajlarında canları uğurlayıp bir melodiden hatırlanmak üzere anı katmanlarına yerleştirirken, canın sıkıldığında kıpırtısız yaprakları cılız nefesinle dallarından koparmak isterken, alakasız birşeyi düsündüğünü sanırken!, alışılmış-yadırgatıcı çığlığın peşinde yorulur bulurken kendini tekrar, yokluğunu görüp varlığından bunalırken, dudak uçlarında küllerini dolaştırırken, kendi üzerinde uçup semaya kafa tutarken, alemin hikmetini bildiklerinin dar kabına sığdırmaya çalışırken, bir yıldızın ışığını üstüne düşürmeye çalışırken, içtiklerinin yerine (cigara yada cola gibi yaşamı idame ettirmeye yarayacak şeyler kastedilen) yenilerini içip sildiklerinin yerine başka şeyler yazarken, geriye dönüp dönüp ileriyi adımlarken, hüznün sesini kulaklarında çınlatırken, sevimlilerle sevimsizlerin etki-tepkilerini yarıştırırken, 'yok'luğun görünmez kumaşlarından görünürlere elbise biçmeye çalışırken, tezatları avuç içlerinde acıtırken, kalabalıklarda boğulmamak için atlanacak uçurumların kıyısından bahanelerle geçerken, şen şakrak neşeli şarkıların sokaklarında oynayanların istihza durakları olmuşken, kaybolmuşların seçeneksiz izlerini sürmeye çalışırken, bir selamı ürkek,"benle işi ne" tavırsızlığıyla ıskaya yollarken, odaklardan uzak dağılmışlık nöbetleri tutarken, günışığına dolup evreni kuşatan boşluğu sarmaya çalışırken, (evrene kucak açmak o kadar kolay mı) muvazene yoksunu duyguların hışımlı tezahürlerinde Çarpılıp çarpılıp çalkalantılarında boğulurken, gurur benizli çehreni başka çehrelerin çarpışmalarında savaş şehidi ilan ederken, tepelerden yuvarlanmanın umursuz kendinden geçmişliğini yalnızlığına salarken, gece tanyerini sabaha bensiz iliştirirken, soğuk iklimlerin çocuğu buzdan elleriyle mektupları göğsüme yapıştırıp, yangınları susuz bırakıp giderken, "telaşa mahal yok" deyip herkesten önce sırra kadem basan sözsüzlerin oyalamalarını savuştururken, bekçilerini gömmüş viranelerin altından hazinelerini keşfe çalışırken, uzun saatli şehirlerarası yolculukların "giderken", "bırakılan", "varılan"larını tekerleklerden toplayıp hohlanmış camlara yazarken, penceresiz hüznünü bestelerden derleyip yoldan geçen birinin şapkasına konduruverirken, yağmuru gözlerinde biriktirip sonra "bunlar benim değil ki" avuntusuyla çöllerin kum fırtınalarına kardeş olsun diye dökerken, mutlulukların yabancı sürümlerinin şaşkın tanıklığını yaparken, dipten gelen isyancı titremeleri kuştüyü yataklarda uyuturken, yalnızlıkların ağır kokusunu ele geçirip kalabalıklara satarken, sürülen varolma duyumunun kalıntılarını devşirirken, bindiğin gemiye yolcular alıp inanılmazlar hikayelerinde uyurken, ruhun bilinmezlerin esaretinde savrulur sürüklenirken, evrenin sana yazdığı kuralı pekiştiren günlerin kovalamacasını seyrederken, bir cennet kuşunun kanatlarına takılıp cennetten fersah fersah uzaklaşırken, gözbebeklerinde çizili kırgınların onulmaz yılgınlığını okurken, doğru ve yanlışların hapishanesinde voltalar atarken, çözme telaşında çırpınırken iyice sarılan bağların esaretinde yaşarken, resmedilebilirler mi? her gün yeni bir karmaşa devrimi yaparken ve resmedilecekleri zemin bile henüz bulunmamışken.. sözcüklerin dili var mı? yok. Ekim 1998 / İstanbul
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © baskazaman, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |