Kurguyla gerçek arasındaki ayrım, kurgunun mantıklı olmak zorunda olması. -Tom Clancy |
|
||||||||||
|
Sabah ufak bir kargaşa ile saat altıda, ayarladığım gibi çalmaya başlayan müzik setimin sesiyle uyandım. Bu ufak kargaşaya gelince; yaptığım şey saat altıyı beş zannedip kendimi uykunun kollarına tekrar atmayı düşünmekti! Eğer çok erken kalkıyorsam hep bunu yaparım zaten; saatleri şaşırıveririm. Belki bunun nedeni öyle olduğu için değil, öyle olmasını istediğim içindir. Ama hayat her zaman insanın istediği gibi olmuyor. Çabucak kahvaltı ettikten sonra saat yedide, sabahın tüm ayazına karşı tir tir titreyerek otobüs beklerken buldum kendimi. Kimsenin bu saatte gelmeyeceğini umarken genç bir kız göründü, sokağımızın bir üstündeki sokaktan gelen. Çatır çutur sesler çıkararak buzların üstünden yürüyüp durağa geldi. “Günaydın.” Dercesine hafifçe başlarımızla selamlaştık. Çok geçmeden otobüs geldi. Ben sesli düşünerek “Umarım budur.” dedim. Kız da “Evet, inşallah Kızılay’dır.” Dedi. Gelen otobüs, evet, Kızılay otobüsüydü ve beraber bindik. Boş bulduğum arka koltuklardan birine oturdum. Her zaman, yani otobüse binip oturacak yer bulduğum her zaman, yaptığım gibi yapmadım bu sefer. Sevmediğim gürültülü otobüs ortamından soyutlamak için kendimi, müzik dinlerdim. Bu sefer dinlemedim. Açmadım müziği. İyi ki de açmamışım. Ankara’yı bilenler, bilir bahsettiğim yerleri… Otobüs Dikimevi’ndeki “Ankaray” durağına yaklaşmıştı. Kırmızı ışıkta bekliyorduk. Aniden bir ses duymakla beraber, sarsıldık. Ben otobüsün fren yaptığını zannederken, insanların yerlerinden kalkıp inmeye başladığını görünce ki zaten bu arada şoför de inmiş, bunun basit bir frenleme olmadığını anladım. Sürü psikolojisine uydum; önümden geçen insanların peşine takılıp indim otobüsten. İnmemle anladım ki; buzdan kayan ve otobüsün arkasından gelen bir araba, otobüse arkadan çarpmış. Küçük bir kazaymış yani. Ama olsun, kaza kazadır ve bu ilk kez başıma gelen bir şeydir. Ne yapacağımı bilemeden, otobüse beraber bindiğimiz ve o da etrafına bakınan kızın yanına sokulup “Affedersiniz, şimdi Kızılay’a giden bir otobüse mi bineceğiz?” dedim. Kız, o sırada duran bir otobüsü göstererek, “Ben zaten Cebeci’de inecektim. Ama bu gidiyor mu bir soralım.” diye yanıtladı beni. Otobüs şoförüne sorduk. Kızılay’a gitmiyormuş. Sonra ben “Buradan Ankaray durağına da yürüyebiliriz.” dedim. Benim için henüz isimsiz olan kız, teklifimi kabul etti. Beraber karşıdan karşıya geçiyorduk ki, koluma girdi ve “Düşmeyelim, birbirimize tutunalım.” dedi. Ben şaşkın… Düşünebiliyor musunuz? Bir kaza oluyor ve küçük bir soru sorduğunuz, o ana kadar hayatınızda hiç görmeyip tanımadığınız biriyle kol kola girip yürüyorsunuz. Demek ki böyle şeyler insanları yakınlaştırıyor. Yani kaza gibi olaylar; küçük de olsa. Ama burada bir şey daha var dikkat etmemiz gereken; aynı duraktan bindiğimiz için aynı çevrenin çoğu birbirini tanıyan insanların çocuklarıydık da. Kol kola yol almaya devam ederken, kızla konuşmaya başladık. Ben ona bu sabah sınavım olduğunu ve aksi gibi otobüsün kaza yaptığını söyledim. O da arkadaşlarıyla İstanbul’a gidecekmiş. Onları bekleteceğini düşündüğünden endişeleniyordu biraz. Ben hala içinde bulunduğum duruma biraz şaşkın yürüyordum. Kaza oluyor, tanımadığım bir kızla muhabbet ediyorum, hem de kol kola yürüyerek! Bu ne kadar normal bilmiyorum ve bu yüzden hala biraz şaşkınım. Hem de yanımdakinin ismini dahi bilmiyorum. Bu noktada da aklıma geliyor. İsimlerimizi bilmiyoruz. Konuşurken, “Adınız neydi?” dedim (Aslında sonradan fark ettim biraz kabaca olmuş. Önce kendimi tanıtabilirmişim.). Adının Ayça olduğunu söyledi. Ben de kendimi tanıttım. Ayrıca o Ankara Üniversitesi’nde okuduğunu söyledikten sonra ben de bu sene liselere giriş sınavlarına gireceğimi ve en büyük hedefim ve aslında biraz hayalimin Galatasaray Lisesi’ni kazanmak olduğunu söyledim. Böyle böyle konuşurken Ankaray durağına geldik. Önce benimle geldi. Trenin gelmesine biraz zaman olduğunu görünce de “Seninle tanışığıma sevindim. Umarım istediğin yeri kazanırsın. Başarılar!” dedi ve beni, ben de ona onunla tanışmaktan dolayı sevindiğimi belirttikten sonra, düşüncelerim ve birazcık sınav heyecanımla yalnız bıraktı. Ben de düşünmeye devam ediyordum. Kendi başıma, yalnız olsam ne yapardım? Bir yolunu bulurdum herhalde, ilk kez başıma gelen bir olayın bana verdiği hafif bir korkuyla. Ayrıca bu hiç de hoş bir şey olmayan kaza ile birlikte, tebessümle hatırlayacağım bir olay ve bir arkadaşım olmuştu ve bir şeyi daha görmüştüm ki, hala insanların yardım isteklerine cevap verebilecek insanlar varmış hayatta…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nur Gayretli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |