Mutlu köle çoktur. -Darwin |
|
||||||||||
|
Ölüm… Türkçe de tek bir kelime daha yok, bu kelime gibi tüyleri diken diken edip, cümleleri karartan. Ölüm, her renkte, her tende, her kokuda koyu bir renk curcunasý… Üzerine konuþulamayacak, yazýlamayacak, konuþulup yazýlsa da birbirinin türevi yakýcý cümlelerin ötesine geçilemeyecek gizemli, garip bir kelime…Öyle ki, hala bana ‘kelime’ gibi gelir, bunun bir durumun basit hece karþýlýðý olduðunu pek düþünemem, düþünmek istemem. Ölümümüzden kaçýyoruz durmadan, kafamýzýn içinde dallanýp budaklanan senaryolarda hep baþkalarýnýn ölümünde, cenaze namazýnda, en ön saflarda hocanýn el-fatihasýný beklemekteyiz. Kafamýzda kendi ölümümüze dair tek renk yok. Koyu renkleri, renksiz bulduðumuzdan sanýrým… Her ölüm erken, her ölüm can acýtýcý… Her son nefes, (nefes stokunu bitirenler için durum nedir bilemiyoruz tabi ama) hala nefes alýp verenler için yeteri kadar yakýcý… Ölüme alýþmak kolay deðil, bir zamanlar sevdiðiniz, bildiðiniz, okuduðunuz yada dinlediðiniz bir insan evladýnýn, topraðýn altýna girmiþ olmasýný zihinlerimiz kabullenmekte zorlanýr. En iyi ihtimalle, dolu gözlerle ‘tüh, yazýk olmuþ’vari cümleler kurarýz. Kötü ihtimaller üzerinde düþünmek bile istemiyorum. Dedim ya, cümle kurmasý zor bir durum… Ölümün türevlerini çok gördük toplumca. Bu ülke de, en çok kýlýnan namaz, cenaze namazý yazýk ki… Terör, trafik kazasý, uyuþturucu, kalp krizi, cinayet derken liste uzayýp gidiyor, ne ararsan var iþte… Mesela, arabalara bomba konulur, Uður Mumcu ölür… Mesela, silahlý suikast düzenlenir, Çetin Emeç ölür. Mesela, acilen ‘15 derece’ uzak gözlüðü almasý gereken bir þahýs, karþýsýndaki gölgeyi terörist sanýp kurþunlar, ufak bir çocuk ölür. Mesela, oteller yakýlýr, Hasret Gültekin ölür. Mesela, çay içilir (en ama en trajikomiði de bu), Kazým Koyuncu ölür. Mesela tutsaklarýn üzerine ateþ açýlýr, mesela kimyasal silahlar patlar, mesela mayýn koyulur topraklarýn altýna, mesela ölüm orucuna yatýlýr, mesela göz altýna alýnýlýr (ki en ilginci bu) bedenin yiter… Yüzünü nereye dönsen, kaçmakta ýsrarlý olduðun, olduðum ölüm karþýmýza farklý bedenler, farklý hayatlarla çýkar… Son günlerde (ben fark edeli birkaç gün oluyor ama, sanýrým daha uzun bir süreçte) bir þeyler deðiþmiþ. Biz de bir haller var, kimliðimize, tarihimize, deðerlerimize uymayan bir þeyler… Ölümü kanýksadýðýmýzdan mý, yoksa, artýk ana haber bültenlerinde bir cenaze, iki düðün haberi verdiklerinden midir nedir, kafamýz karýþmýþ sanki, gerçekle sanal birbirine girmiþ… Býraktým Anadolu tarihini, insanlýk tarihine bile uymayan garip mekanizmalar, tepkiler geliþtirmiþiz. Aðýtlarýmýzý bilmeyen yoktur aramýzda, hani en keyifli anýmýzda bile ciðerimizi daðlayan garip bir ezgisi, ritmi olan aðýtlarýmýz, yangýn yeri yani, ölümlerin en yakýn tanýðý, hani artýk pek yakmadýðýmýz aðýtlarýmýz… Bu bile çok büyük bir kanýt, bir þeylerin deðiþtiðinin… Biliyordum, deðiþtiðimizi ama bunca emin deðildim Ata Türk’e kadar… Saðolasýn Ata (bu da benim ironim!), sen olmasaydýn nasýl anlayacaktým, nasýl tiksinecektim pamuk ipliðiyle baðlý olduðum bu halktan. Hoþ, ben seni pek tanýmak istemezdim aslýnda ama zorla burnumun dibine kadar sokulduðun için tanýmak zorunda kaldým, diðerleri gibi… Hiçbir kabiliyetin ve bu ülkenin insanlarýna, topraðýna kattýðýn olumlu hiçbir deðerin olmamasýna raðmen, bir kahraman misali baþ tacý ettiler seni, hatta Türk Bayraðý ile þehit olarak gömüldün. Kanýnda uyuþturucu vardý gerçi ama Semra Haným’a tahammül edebildiðin için hak etmiþtin zaten sen bunu. Semra Haným’da sayende, daha doðrusu ölümünün sayesinde seni medyaya damat ettiðini öne sürerek son derece sanatsal, edebiyatsal ve de buram buram ‘evlat acýsý’ kokan cümlesiyle çok kýymetli halkýmýzýn boþ zihinleri içinde yankýlandý durdu. Gelin adaylarý da pek boþ durdu diyemeyeceðim gerçi, çok üzüldüler, yazýýýýk… Tüm bunlara raðmen, 24 yaþýnda genç bir adamýn uyuþturucu ile halvet olup ölmesi üzücü elbette. ‘tüh, yazýk oldu’ demesem de, Ata’nýn kimliðinde, ülkemin gençlerinin bu trajik hali üzerine birkaç yorum yaptým demesem, yalan olur. Yaptým. Ama daha çok sinirlendim ben sanýrým. Hatta çok sinirlendim. Türk bayraðý ile gömülmesini, annesinin hala ‘oðlum medyaya damat oldu’ demagojisiyle çýðrýnmasýný bir tarafa atýyorum. Onlar zaten aylar öncesinden deðersizliklerini ve lüzumsuzluklarýný ortaya koydular ama bizim halkýmýza ne oldu böyle, bize ne oldu… Bir zamanlar Kurtuluþ Savaþý’nda ölümü göze alan, dedeler, nineler, ablalar, teyzeler nerde? Komþusunun acýsýný acýsý bilen, aðýtlara can katan halk nerde? Merhamet sözcüðü ile anýlan biz nerdeyiz? Deðerlerimiz nerde? Hatta, bu devlet nerde? (bu kadar çok ‘nerde’li cümle kurmuþken bu güzel söylemi geçemedim) Teknolojisinin son nimeti cep telefonu kameralarýyla cenazeyi resmeden, en az Ata kadar gereksiz bir þahsiyet olan Caner’i (ki maalesef kendisi –ve türevleri- beyinlerimize soy isimsiz empoze ediliyor nedense!) yine ayný ortamda, yani cenaze de, yani acýnýn en koyu olmasý gereken yerde gülücüklerle karþýlayan bu insan yýðýný biz miyiz sahiden? Peki cenazeyi elimizde çaylarla ve gülümseyerek izleyenler de mi biziz? Hadi üç etek giyelim, sofrada yerimiz öküzümüzden sonra gelsin, eþeklerle odun çekelim, idare ile aydýnlanalým, kuyulardan su çekelim, haremlik-selamlýk yaþayalým, birbirimize mektup yazalým demiyorum ama (yok, bu mektup yazmayalým kýsmý olmadý, birbirimize mektup yazalým) bu kadarý çok fazla… Anlamýyorum ve sanýrým anlamayacaðým da…Bu kadar mý yozlaþtýk, bu kadar mý yitirdik insanlýðýmýzý… o zaman kimin, neyi eleþtirmeye hakký var? Zaten sesiniz çýkmýyor, susuyorsunuz ama, kahve, kafe ve bilumum kapalý mekan köþelerinde, 5 çaylarýnda, aile sohbetlerinde, üç kiþinin toplandýðý her türlü kulis ortamýnda da susun. Þikayet etmeyin, hükümetten, yönetimden, ekonomiden. Hatta oy bile vermeyin. Ruh saðlýðý bu kadar bozulmuþ bir yýðýn insan topluluðu için en doðrusu bu olur sanýrým. Hak ettiðimiz gibi yönetiliyoruz alt tarafý. Hatta ve hatta bu kadar boþ beyinlerimize ve yitip giden deðerlerimize raðmen yine de iyiyiz bence… Nazým diyor ya, ‘suçun sende olduðunu söylemeye dilim varmýyor ama güzel kardeþim, suçun çoðu sende’. Nazým fazla iyi niyetliymiþ bence yada fazla idealist. Ben burada, bu durumda en çok Aziz Nesin’i tebrik edeceðim ama, yerinde bir teþhis yapmýþ. Þükürler olsun ki, bahsettiði aptallar grubuna dahil deðilim ve olmayanlara da hayran kalýyorum. Bu kadar kýzgýn ve þaþýrmýþken daha fazla ne söyleyebilirim bilmiyorum ama zihnimde yankýlanan tek cümle, artýk size dahil olmadýðým ve olmayacaðým. Böyle düþünen, davranan herkesi reddediyorum. Onlarda beni reddetsin lütfen… Yitirilen insanlýðýmýz ve tüm deðerlerimiz için el-fatihaaa…
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Bilgen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |