Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Odanın bir köşesinde ellerinde çeşitli aletleri tutan insanları görüyordu. Aralarında hararetli bir tartışmanın yaşandığı belli oluyordu. Saat geceyarısını geçmişti. “Günaydın,” dedi bir ses. Göz kapaklarını zoraki aralayıp odanın ışığını arkasına alan gölgeye doğru baktı.Saçlarını okşayan bir el ve yattığı yatağa kendisi gibi uzanan insanları gördü. Korkuyla kendini geriye doğru çektiğinde tahtalarla çivilenmiş olarak gördüğü odanın kapısının ardına dek açık olduğunu farketti.Biraz önce gördüğü insanlar kaybolmuşlardı. Bir şakaya kurban gittiğini düşünüyor ve bu rüyadan bir an önce uyanmak istiyordu. Sanki bir kutuya tıkıştırılmış kobay faresi gibi hissediyordu kendini. Açık olan kapıdan içeriye baktı. İçerisi eflatun renkli büyük bir halı ile kaplıydı.Bir an içeriye girip girmemek konusunda tereddüte kapıldı. Çevresine bakındı ve herşeyin yatmadan önceki şekliyle durmadığını gördü. Küflenmiş portakalların yerinde yenileri duruyordu. İnanmak istemediği ölüme tüm gücüyle direnmeye çalışıyordu. İçeriye girdiğim anda tekrar çıkamazsam korkusu sarmıştı bedenini. Duyduklarını hafızasına işliyor ama bir anlam veremiyordu. “Elektrikler gitti.Jeneratörü devreye alın.”,”Tüpleri değiştirin,basınç düşüyor,”,”Bütün ziyaretçileri dışarı çıkarın,”,tüm bu konuşulanlara müdahalede bulunmak istiyor ama gücü yetmiyordu.Tekrar aynı sesin kendisine “Günaydın” demesi üzerine dikkatini merak ettiği odaya yoğunlaştırdı. Odada halının üzerinde okuldan sıra arkadaşı Elif bağdaş kurmuş oturuyordu. Gözleri bir tanıdığını görmenin sevinciyle iyice açılmıştı. “Günaydın,” diyerek odaya adımını attığında kapının hızla kapandığını ve dışarıdan tekrar tahtalarla çivilendiğini,çivi uçlarının kendi tarafında çıkmasından anladı. “Ne zaman uyanacaksın,” dedi Elif titreyen sesiyle. “Ne uyanması,ben zaten uyanık durumdayım,” diyerek karşılık verdi. “Ne olur uyan,” “Uyanığım diyorum sana,neden duymazdan geliyorsun,” Bu esnada gözlerini kamaştıran bir ışığın yüzünü ısıttığını hissetmekte geç kalmadı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Halının üzerinde öylece oturup sabit bir noktaya konuşan Elif’e; “Neler oluyor ? Neden beni anlamıyorsunuz ? Neden buradan beni alıp götürmüyorsunuz ?” diyerek sitemde bulunuyordu. Elif’in sorduğu sorulara cevap vermeyişi büyük bir yalnızlığın içine düşmesine sebep oluyordu. Derken sevdalısının sesini duydu. Yorgunuz, İki ayrı şehirde, Birbirini göremeyen, İki yaşlı çınar gibi, Güneş’e, Yağmur’a, Sevdasına karşı yüreğin, Suçluyuz... Veda etme zamanının geldiğini anlamıştı.Tüm çabalarına rağmen kimseye ulaşamıyordu.Cam fanusta tutulur gibi hissediyordu yüreğini. Açıktan saklanıyordu sevdikleri çevresinde. Herkesi görüyor fakat kimseye gözükemiyordu. Varlığının onlara ne kadar güç verdiğini düşünürken, yokluğununda ne kadar acı çektirdiğini görebiliyordu. Bu bir rüya değildi. Gece ile gündüzün farkını hissedebiliyor, ışığı, karanlığı birbirinden ayırt edebiliyordu. Kulaklarını tırmalayan sese kendini bırakmak istemiyordu. Canının yanıp yanmadığını kontrol ederek içinde bulunduğu duruma son noktayı koyma kararını verdi.Odanın kapısına yönelip tekrar geldiği koridora çıkmak için harekete geçtiği sırada,gözkapakları titredi. “Geçmiş olsun,” dedi sağ elini tutan beyaz adam.Burnuna takılı olan maskeden çevresini saran silüetleri seçmeye çalıştı.Annesinin sesini duydu. “Canım benim,” evet canıydı annesinin.Tüm direnişine rağmen yenilmemişti yüreği ölüme. Sevdiklerinin duaları kabul olmuştu. Babası bu duruma daha fazla dayanamamış ,on dakika önce odadan çıkmıştı.Tekrar geriye döndüğünde gözlerine inanamamıştı.Gözlerinden yaş gelerek eşine sarılmıştı. Elif hemen yanıbaşında duruyordu. “Biliyordum,” diye mırıldanıyordu sürekli olarak. “Geleceğini biliyordum,” “Geleceğini biliyordum.” * 1997 senesi bir mayıs gecesi arkadaşları ile okul partisinden dönerken geçirdiği trafik kazası sonrası kaldırıldığı hastahanenin yoğun bakım ünitesinde 2.5 ay bitkisel hayatta ölüme direnen Esra’nın hikayesi. Öykü’de geçen tasvirlerin gerçekle hiç bir alakası yoktur.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |