Hangimiz aynaya baktığımızda kendisini görüyor ki? Hiçbirimiz. Hepimiz aynadaki süslü bebeği görüyoruz. Ama o bebek içinde o kadar çok sır barındırıyor ki gözümüzle görsek bile inanamayız. Çünkü O bir bebek ve çok konuşamaz.
Hayattaki tek hatamız bu. İçimizdeki bebeği konuşturmuyoruz. Tam bir şey söylemeye kalkacak onu dürtüyoruz ve sen daha ufaksın ve bir şey bilemezsin diyoruz. Yani o küçücük bebeğin bizden çok şey bilmesinden korkuyoruz.
Aynaları konuşturmamamızın sebebi de bu olsa gerek. Kendimizi sadece görüntü olarak ifade ediyoruz. İş ayrıntıya girince sansürler, üç noktalar yani bizi biz yapan her şey kitabın kaynaklar bölümünden bir parça olarak kalıyor. Kimse o kaynaklar bölümünde yer alan eserleri incelemiyor. Çünkü içinden çıkılamayacak kadar çok olduklarını zannediyorlar. En azından biz kendimizi incelemeye başlayalım. Çünkü onu biz de yapmazsak o tabiri caizse kaynakta kalan eserler yani gerçek biz kitap bittikten sonra rafa kaldırılacak. İşin en acı veren kısmı da biz onları silmezsek kimse tozunu üflemeye bile tenezzül etmeyecek. En sonunda ne bizden bir anlam kalacak ne o kırık aynaya bakacak insan ne de tren cuf cuf ettiğinde arkasından gözyaşı dökecek kimse.