Ama gene de dünya dönüyor! -Galilei |
|
||||||||||
|
İçimde öyle bir öfke var ki bu gece, çıktığı an her şeyi yakıp yıkacakmış gibi. Zaten bir parçamı almış gitmiş, şimdi yakınımdakileri de almak istiyor. Beni anlayan tek dostum, sevgili arkadaşım; gecenin şu vaktinde bile sığındığım duraksın. Mola verdiğim, nikotin gibi depoladığım tek dayanak. Aslında ne anlatacağımı bende bilmiyorum. Bildiğim tek şey sessiz gecenin içinde kendimi kaybettiğim. Şuan tek isteğim seninle konuşmak, çünkü yapayalnızım. Hiç kimse yok etrafımda. Serin bir yaz gecesinin sessizliği alabildiğince kaplamış her yeri. Ara sıra gelen köpek havlamaları dışında bir şey duyamıyorum. Ha, birde İlhan İrem’in sakinleştirici sesinden dinlediğim “ Anlasana!” melodileri. Bazen de gözlerimden süzülen yaşlar ve çıkarttığı hıçkırık sesi. Eee, başkada ses yok işte. Bahçeden süzülen loş ışık ve bilgisayar ekranından direkt gözüme vuran keskin ışık azıcık var olan uykumu da alıp gitti. Bense tuşların üzerinde hareket eden parmaklarım dışında robotlaşmış bir vaziyetteyim. Aslında ben şuanda kendimi kaybettim, bulamıyorum. Sen beni bulursan haber verir misin?... Şuan Mustafa karşımda oturmuş ve benim zırvalamalarımı dinliyor. Gecenin bu vaktindeki saçmalıklarıma kızıyor, sabırsızlıkla daha neler saçmalayacağımı bekliyor biliyorum. Üşümeye başladım, dişlerim vuruyor birbirine, galiba zırvalamam devam etmeyecek. Dinlene bilirsin… Offff, yaaa! Ne diyorum ben?.. Ne saçmalıyorum? Şuraya kadar yazdıklarımdan bir şey anlamadığına bahse girerim. Girdim bile… Ne mi oldu?.. Ne olmadı ki!.. Moralim çok bozuk. Aklım çok karışık. N’olur, beni sadece dinle! Soru soma! Ayrıca da karışma, ağlamak istiyorum. Beni anla, lütfen! İlhan İrem gibi bende “anlasana!” diyorum işte… Bu akşam babam geldi… “ Eee, ne güzel, ne var bunda” diyorsun. Ama her zamanki gibi olmadı. Son zamanlardaki konuşmamız tartışmaya döndü. İlk defa babamdan bir tokat yedim. Aslında o tokatın acısı değildi canımı acıtan. Babamın beni anlamak istememesiydi. Anlamıyor, kimse beni anlamıyor, anlamıyor işte!... Ben ailemi çok seviyorum. Onları bu yaşıma kadar hiç kırmadım, her zaman onların beklentisini gerçekleştirmek için çaba gösterim. Tek çocuk olmanın altında ezildiğim günlerde bile bir defa olsun “of!” demedim. Ama şimdi yapamam, evlenemem! Onları kırmamak için kendimi kıramam. Evlenmek nedir? Biriyle ev alıp aynı evde yaşamak mıdır? Ben böyle bir evlilik istemiyorum. Ben aslında hiç evlenmek istemiyorum. İşte babam bu kelimeyi duyunca çıldırdı. Neden diye ısrar ediyor. Biri mi var, söyle diyor… Ne deseydim? Ben birini çok sevdim ama evlimi çıktı deseydim. Ben onu çok sevmişim be arkadaş… Bir tarafım ondan delicesine nefret ederken, diğer tarafım çılgıncasına onu istiyor. Ben bu karmaşalı aşk selinin içinde nasıl evlenirim? Hele de hiç tanımadığım biriyle… Biliyor musun? İlk defa annemle babamın tartıştığına şahit oldum, ilk defa bu evde mutsuzluk gördüm. İlk defa babamdan tokat yedim, ilk defa aileme acı çektirdim. Ama onlara açıklama yapamadım. “ Ben hayatım boyunca evlenmeyeceğim, bana evlilik demeyin, her bulduğunuzu benimle tanıştırmak istemeyin” diye isyan ettim. Nedensiz hiçbir şey olmayacağını herkes biliyor. Ve belki de şimdi akıllarından neler geçiriyorlar. Onların beynini okumak için neler vermezdim. Hani derler ya “umutsuz yarınlar” diye, bende artık umutsuz yarınlarımı bekliyorum?.. Aslında şu stresli iş hayatı bile bir kaçıştı benim için. Bir patronun ve bir sürü personelin ve derdi hiç bitmeyen öğrencileri çekmek bile bir kaçıştı. Oradan oraya koşturma beynimin içindeki çıkmazlardan uzaklaştırıyordu. Yoksa bunca yorgunluğa değer miydi? Çalışmasam ne olacak, ya da basit bir işte olsam ne olacak… Sanki maddi ihtiyacım vardı. Ama ailemin yanında olmak, her geçen gün sorunları arttırıyordu, diğer yanda da ulaşılması mümkün olmayan aşk maceram… Ben ne kadar büyük bir hata yapmışım, değmeyecek insana nasılda hayatımı bağlamışım. Şimdi ise geri dönemiyorum, şimdi sıfırdan duygularıma başlayamıyorum…Arkadaşım, ne yapacağım ben?.. Offfff! Ne kadar gevezelik yaptım. Şimdi gerçekten sen karşımda olsaydın “ yeter Nur” diye isyan ederdin. Ama ben sana sarılıp ağlamak isterdim, seni çıldırtana kadar…..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © İlknur, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |