İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Yine sirenler çalmaya başladı.Henüz 4-5 yaşındaki Ken ve kardeşi Şinci artık sirenlere alışmışlardı.kovalamaca oynarcasına sığınaklara. kaçtılar arkalarından anne ve babaları da geldi.Babası savaşa katılmadığı ve sadece ailesi için uğraştığından, diğerleri tarafından vatan haini kabul ediliyordu o buna aldırmıyor,savaşın kötü bir şey olduğunu şöyleyim karısının ve çocuklarının karınlarını doyurmak için direniyordu. Ken babasına sordu; baba savaş ne zaman bitecek? Babası başını öne eğdi sonra gülümseyerek çok yakında oğlum, çok yakında ! dedi.ken ve şinci oynamaya devam ettiler siren sesleri kesilince dışarı çıktılar hayat yine normale dönmüş gibiydi. Havada uçakla görünmüyordu.birlikte evlerine döndüler.ken in annesi hamileydi.ken üçüncü kardeşini sabırsızlıkla bekliyordu.fakat savaştan ve yeterince yiyecek bulamamaktan dolayı anne yorulmuş ve halsiz düşmüştü .ken bunu görüyor ve bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu ama elinden ne gelebilirdi ki ne çalışabilir nede yiyecek bulabilirdi düşündü ve mutlaka yapabileceği bir şeyler olmalıydı komşusu olan yaşlı teyzeye annesinin durumunu anlattı.yaşlı teyze annesinin alabalık yemesi gerektiğini söyledi. Bu keni daha da üzmüştü nasıl satın alabilirdi ki alabalığı.önce yakında ki köye gitti.fakat pislikten orada balık hiç mi hiç kalmamıştı.sonra yanına şinci yi alıp şehre indi.saraya benzer bir evin kenarından geçerken,ken gözü havluda ki balıklara çarptı bunlar alabalık olmalıydı.hırsızlığın kötü bir şey olduğunu biliyor ama annesine olan sevgisi de ağır basıyordu bahçeye sessizce girdiler küçücük havuzdan bir balığı yakalamak zor olmamıştı evin sahibi sesleri duymuş olmalı ki dışarı çıktı bahçe duvarından atlayan iki çocuğu gördü ve durun hırsızlar... diye bağırdı. Ken ve şinci var güçleriyle kaçtılar izlerini kaybettirdiklerini düşündüler eve vardıklarında anneleri hasta yatmış uzanıyordu ken sevinçle annesinin yanına geldi anne! Dedi artık iyileşeceksin bak sana alabalık getirdik! Annesinin gözleri doldu .hasta ve yardıma muhtaç olmasının üzüntüsü ve çocuklarının dan karşılık bulmanın sevinçleriydi bu gözyaşları..... Sonra birden kapı çalmaya başladı ,açın kapıyı burada olduğunuzu biliyorum,hırsızlar...diye bağırıyordu kapıda ki ses.baba kapıyı açtı kapıda iki adamla beraber, balığı çaldıkları evin sahibi duruyordu olayı ev sahibinden duyan baba çok üzüldü .ken ve şinci anneleri için balığı çaldıklarını gözyaşlarıyla anlattılar.balık sahibi içeride yatan hasta anneyi görünce kalbi yumuşadı çaresizliklerini hissetti ve onları affetti .baba hem kene kızmış hem de onunla gurur duyuyordu.annesi için böyle bir tehlikeyi göze alması övülecek bir olaydı. Ne de olsa daha cocuktu . o gece herkes ertesi sabahın artık güzel olacagını hayal ederek büyük umutlarla uyudu. Yine sabah oldu. Güneşli bir gündü şinci abisi ken i uyandırdı. Annesi ve babası çoktan kalkmışlardı.anne daha sağlıklı görünüyordu.babası ise hamallık yaptığı arabasını kilerde tamir ediyordu şinci annesine yardım edebileceğini söyleyerek mutfağa gitti.annesinin karnında beklediği bebeği dört gözle bekliyordu nede olsa abi olacaktı hatta ismini bile düşünmüştü kız olursa şino, erkek olursa masaşi olacaktı. Ken dışarıya çıkmak için ayakkabılarını giyerken kapıdan içeri binlerce karınca girdiğini gördü.çok şaşırdı bunun sebebi ne olabilirdi diye düşündü yiyecek arıyor olabileceklerini düşündü.sonra dışarı çıktı gökyüzü masmaviydi. Birden havada gözüne bir şey çarptı.bu bir bombardıman uçagına benziyordu. Sirenler çalmıyordu.japon uçağı olabileceğini düşündü.işte bu uçak tarihe kara harflerle yazılacak olayın başrol oyuncusuydu ;enola gay.......uçağa bu ismi vermişlerdi hiroşamada medeniyet kasesini paramparça edecek uçaktı bu. Atom bombasını Hiroşima nın tam ortasına atmakla görevliydi. Ken yürümeye devam etti.uçağı çoktan unutmuştu bile.Enola gay,bombayı bırakma emrini aldı ve bombayı yavaşça hiroşima semalarından saldı. Ken tam o sırada duvarın kenarında çözülen ayakkabılarını bağını bağlamakla meşkuldu.büyük bir gürültüyle bomba patladı.bir anda ortalık büyük bir aydınlıkla kaplandı.bomba büyüyen bir mantar halindeydi.yakıcı bir rüzgar her yanı dalga dalga sarıyordu binalar yerle bir oldu insanlar anında kül olup savruldular.kimileri taşlaştı.kimileri ölmediler ama yürüyen ceset gibiydiler bütün vücutları yanmış halde hareket ediyorlardı. Ken yavaş yavaş kendine geldi.duvar onu korumuştu etrafa baktı yanıp kül olmuştu evler hemen kendi evine koştu annesini gördü ne olduğunu hala anlayamamıştı atom bombası hayallerinden bile geçmemişti annesiyle sarıldılar eve koştular ev yıkılmış ve alevler içindeydi babası ve şinci kütüğün altında kalmış alevler yavaş yavaş yaklaşıyordu ken kütügü hareket ettirmek istedi ama bir türlü kaldıramıyordu kütük çok ağırdı şinci abi abi çok sıcak..... kurtar diye bağırıyordu.babası ken e artık bırakması gerektiğini söyledi gidin sizin yaşamanız gerekiyor annen hamile o sana emanet! Dedi Olamaz sizi bırakmam! Dedi.ama elden ne gelir .biraz daha orada kalırsa ken ve anneside yanacaklardı. Ken gözyaşlarıyla onları orada bırakıp annesiyle uzaklaştı.şincinin çok sıcak sözleri aklından gitmiyordu ne kadar uzaklaşırsa bağırışları o kadar keni in kulağında devam ediyordu.her taraf alevler içindeydi korkunç çürüyen cesetlerle doluydu ken çok korktu. Kimsenin olmadığı bir yere gittiler. Anne yorgun ve yemeğe ihtiyacı vardı.sabahı beklemeye karar verdiler sabah oldu askerler cesetleri temizlemeye gelmişlerdi. Cesetleri toplayıp denizin ortasında yaktılar ken şehre indi önce yanan evlerinin enkazından babasının ve şincinin kemiklerini ağlayarak aldı annesiyle beraber onlara mezar hazırladı. Sonra yiyecek aramaya gitti.yürürken bir evin deposuna gözü takıldı.çuvallar vardı.bunlar içinde pirinç olabilirdi içlerine baktı pirinç doluydu ama hepsi kül olmuştu.önce üzüldü sonra arkadaki çuvallara göz attı onlar yanmamıştı! Çok sevindi. Annesinin yanına vardığında onu sancılar içinde kıvranır buldu doğum sancısıydı bunlar annesi battaniye leğen ve sıcak su getirmesini söyledi .bir doktor bul! Dedi.ken doktor bulamadı bütün doktorlar hastalarla uğraşıyordu.doğumu kendi yaptırmak zorunda idi.ken önce korktu ama yapabileceği başka bir şey yoktu. Anne doğum yaptı.bir kız çocuğu idi dogan.ismini şinci nin istediği gibi şino koydular. Ken şino yu kucağına aldı.şinci diye bağırdı,kardeşin doğdu ismini de istediğin gibi şino koyduk.çünkü bu çocuğun doğumunu anneden çok şinci istemişti anne gözyaşlarını tutamadı sonra şinoyu kucağına aldı ve alevler içindeki şehri ona göstererek işte! Dedi.!senin abini ve babanı bizden çalan savaşın şehre verdiği zarar bu! Anne sütü az olduğundan yakınıyor ve süte ihtiyaçları olduğunu söylüyordu.yeterince beslenemiyorlardı çünkü o sırada yağmur başladı.Fakat simsiyahtı yağmur damlaları; seneler sürecekti radyasyon etkisinin en büyük sebeplerinden biriydi bu. Ken yağmurun siyah olmasına çok şaşırdı ve ürperdi neler oluyordu? Şehre indi süt aramaya koyuldu.bir evde temizlik işi buldu karşılığında süt alacaktı ev sakinlerinin kendi aralarında konuştuklarını dinledi artık hiroşimada bir tek ot bile bitmeyecekti burası yaşanılmaz bir yer oldu çok üzüldü nede olsa kendi memleketiydi işi bitince ev sahibi bolca süt verdi.sevinçle annesinin yanına döndü şino annesinin kucağında hareketsizce yatıyordu anne sessizce oturuyordu ken anne süt getirdim diye bağırdı anneden ses yoktu yaklaşınca şinonun bembeyaz ve soğuk siması gözüne çarptı annesi acı içinde fısıldadı artık süte gerek yok oğlum şino öldü.... Ken onların şimdi beraber olduklarını düşünüyor ve savaşsız mutlu bir dünyadaydı onlar bundan emindi. Ken ertesi gün şehri dolaştı birden saçlarının top top döküldüğünü far ketti, sebep neydi? Bir türlü anlamıyordu.yeterince yiyemediğinden di belkide. Şehrin yukarısındaki eski çayıra gitti.kendini çok iyi hissetmiyordu midesi bulanıyor,yıkılacak gibi oluyordu.çayır kapkaraydı ürperdi çalıştığı evin sakinlerinin söyledikleri aklına geldi gerçekten bir tane bile ot bitmeyecek miydi yine başını dönerek yüzüstü yere yığıldı.başının tam üstünde yaprakları yeni çıkmış bir fide gördü Aman tanrım! Meğer yalanmış!ot çıkıyor!yaşasın dedi. Sevinçle otu seyrederken vücudunun uyuştuğunu hissetti gözleri yavaşça kapanıyordu. Hadi gel artık! Dercesine kardeşi şinci,şino ve babasıyla onu çağırdığını görürü gibi oldu.Geliyorum dedi ve koştu Bu savaşlardan sonra yaşanan öykülerden birtanesi insanlık insanlığa katliam yaparken bizler ya sustuk yada seyrettik neden cenneti hayal ederken gerçek cenneti burası yapmıyoruz sevgi dolu nesiller için yaşamak varken birbirimizi yok etme çabasından vazgeçmemek neden ? bu soruların sorulmadı bir zamana özlem duyarak yok olmamalıyız
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © selma kozleme, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |