Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
Saate göre bugün bayram, pencereden baktığımda ise yarın… Saat tam 02:44… Sevmiyorum artık bayramları… Birer birer eksilenlerden dolayı mı, tam da ayırtında değilim şu an… Babamı uğurladığımızdan beri, bayramlarda annemi geziye gitmesi için zorluyoruz kardeşimle… Hoş, gezi arkadaşlarından sonradan öğrendiğimize göre, oralarda da hüzünleniyormuş ara ara… Canım benim… Yanımızda hüznünü hep yutar da… Üzülmeyelim diye biz… Bayram sabahı yola çıkacak annem ve gezi arkadaşları. Kız kardeşimin mezeci dükkanı var, çok yoruluyor her daim… Onlar da bir yerlere gidip, dinlenmek istiyorlar… Ziyarete gidilecek kimse kalmadı ki, ziyaretlerini yaptık zaten Pazar günü, ki o gün bile çok kalabalıktı kabristanlar… Annemin evinde akşamüstü toplaştık. Çok keyifliydi doğrusu! Özlemişim annemin yanında ve evinde duyduğum huzuru. Kız kardeşim, iki kızı, ben, oğlum… Birbirini seven, birbirine kenetlenen bir aileyizdir biz, çok şükür!... Bu, anne ile babanın da birbirlerine duyduğu sevgi, saygı ve bütünlüğünden kaynaklanıyor sanıyorum. Ne mutlu bana!... Ahh… Evet, ben biraz fazla duygusalım sanırım bu akşam! Ah pardon, ne akşamı, sabaha karşı… Neyse… Büyük yeğenim dedi ki “Teyze yaa, senden daha yaratıcı şeyler beklerdim” , “Nasıl yani Fuşfuşum?” Fuşfuş deriz de biz ona… “Tv deki bir dizinin adını alıp kullanmışsın.” “Yapma yaa!..” Hakkaten de Bizim Evin Halleri diye bir dizi varmış tv de. Hay Allah dedim, izlemiyorum ki ben televizyonu senelerce… Altı yıl mı oldu, daha mı fazla? Saatlerce kendimi yatar vaziyette koltukta tv izlerken bulduğum anlardan birinde, sorunlarımdan, yada gerçeklerimden kaçmak için beynimi tv ile uyuşturduğumu fark ettiğimden beri izlemiyorum tv. Salonumda da yoktur. Gittiğim bir yerde ise, ki kolay kolay evimden çıkmayı sevmem, genelde bana gelinsin isterim ben, dayanamam laf olsun diye açık duran tv ye… Tv izlenecekse, o izlenmelidir, yok, sohbet edilecekse de sohbettir ki, o arada tv nin açık kalması kadar anlamsız bir şey yoktur bana göre… Canım oğlum benim… İki sene kadar önce dedi ki bir gün bana “Anne, biz de normal aile gibi olsak ya…” “Nasıl yani oğlum?” “Hani televizyon falan seyretsek senle, ellerimize çerez falan alarak…” Ama biliyorsun ben… derken… “tamam” dedim… Hakkı vardı onunda gördüğü şablonlara uymaya. Ama, dedim, öyle her gece olmaz, haftada bir gece, hem de öyle dram dizileri de izlemek istemem ben! Çarşamba akşamları Avrupa Yakası’nı izlemeye başladık… Çok da keyif aldık… Tüm dostlarıma bildirdim, dedim ki, oğlumla beraber televizyon izleyeceğiz Çarşamba akşamı saat sekiz ile on arasında, haberiniz ola! O saatlerde gelmeyin, gelirseniz ya bizle tv izleyin yada salonda bizi bekleyin… Böyledir bizim büyük ailede işler, kimsede kimseye gücenmez… Bir arkadaşım rast gelip de öyle bir saate yakın uğradığında, ona da söylemiştim! Her zamanki kabulkar tavrımı bilen, ki evime çok nadirdir geldiği, genelde onun dükkanında görüşürdük ve hep eve de gel derdim, biraz şaşalamıştı doğrusu! Biz yetişkinler doğru dürüst konuştuktan sonra her türlü meseleyi çözeriz, ama bir çocuğa verilmiş söz tutulmazsa, o hayal kırıklığını kolay silemeyiz… Necati, eski iş yerinden tanışıklığım, ki dostumdur artık, geçenlerde bir konuda espri yazıyor msn de… Sonra da diyor ki “Pardon Gülgün Hanım” , bu arada onca yakınlığımıza rağmen, Gülgün Hanım der ve sizli konuşmaya devam eder, kibar çocuktur anlayacağınız, “Siz tv izlemediğiniz için bilmezsiniz şimdi bu kişiyi!” Yok, yok, biliyorum diye yazdım, basından izliyorum… Gülgün Hanım, tv den izleseniz daha kolay olmaz mı? diye espri yaptı!... Ahhh, unutuyordum az daha…Yazıları takip edenler bilirler, Tayfun ile boşandığı eşi tekrar bir arada olmayı deniyorlardı ya, toparlayamıyorlarmış… İki gecedir bizim salondaki koltuğu, ki onun ikinci evliliğini yapmadan önce yaklaşık sekiz ay kadar tapulu koltuğuydu, ele geçirdi! Ramazan Bayramları bana yaramıyor deyip duruyor, Özlem ile de en son kopuşları bir Ramazan Bayramıydı! Ne diyelim, her şey herkese uygun, bütünün hayrına olsun! Güzel bir bayram geçirmeniz dileğiyle… Ve sevgilerimle… Gülgün Karaoğlu Ekim,12/07
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gülgün Karaoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |