"Küle değil, ateşe üflemelidir." -Divanü Lügat-it Türk, Savlar |
|
||||||||||
|
Kapının önündeyim.Çok eski,tahta bir kapı ama kolu altına benzer,ışıldıyor.Dokunuyorum kapıya,dokunmamla açılıyor kapı.Merakla,korkuyla içeri dalıyorum.Örümcek ağı her taraf,tahta bir merdiven var,merdivenin önüne geliyorum...O kadar çok basamağı var ki.Nasıl çıkacağımı düşünüyorum.Çıkmadan önce saymam gerektiğine inanıyorum bunun nedenini düşünmeden ve üşenmeden saymaya başlıyorum.Bir,iki,üç...seksen beş,seksen altı...yüz elli iki...iki yüz ellibir...üç yüz on altı...dört yüz seksen...beş yüz seksen altı, beş yüz seksen yedi. Şaşkınlıktan geberiyordum.Hiç şaşırmamıştım tek tek sayarken ve beş yüz seksen yedinci basamağı da saymıştım. Çıkacak gücüm yoktu ama engellenemez bir merak ruhumu ele geçirmişti.Başladım basamaklardan çıkmaya.Yüzüncü basamağa geldiğimde...sağ tarafta,çocukluğumdan kalma bir bebek duruyordu.Sol kolu yoktu bu bebeğin,onu almak için uzattım elimi.Yüzüne baktım mükemmel bir kırmızı daire çizilmişti iki yanağına.Dairenin içinde bir yüz daha görünüyordu ama çok silikti seçemiyordum.Gülümseyerek göğsüme bastırdım bebeği ve devam ettim yüz birinci basamaktan çıkmaya. Tam bir pazarlık gibiydi iki yüzüncü basamağa geldiğimde gördüğüm ajanda şaşırttı ve düşündürdü beni.Her yüzüncü basamakta karşıma bir şey çıkacaktı ve ben onu almadan yanıma,sanki devam edemeyecektim.Aldım ajandayı ve içine bakmadan devam ettim basamakları çıkmaya.Üç yüzüncü basamağa yaklaşırken karar vermiştim karşıma ne çıksa almayacaktım ve çıkmaya devam edecektim. Üç yüzüncü basamakta karşıma bir mürekkep şişesi çıktı.Elimi uzattım...almak istedim...öyle güzel bir lacivert rengini daha önce hiç görmemiştim.Alıp almama kararsızlığını yaşarken,dört yüzüncü basamağı düşündüm.Orda karşıma çıkacak şeyi almamaya karar verip aldım elime mürekkep şişesini.Kokladım...muhteşem kokuyordu.Devam ettim basamakları.İyice yorulmuştum.Diz kapaklarımda tarifsiz bir ağrı hissediyordum.Ayak bileklerim sancıyordu.İnleye inleye çıktığım dört yüzüncü basamakta harika bir dolma kalem duruyordu.İnce uclu,keskin...boyu bir kalem gibi değildi.Elime alıp incelemeye başladım.İki kalem boyundan biraz kısaydı,etrafı siyah parşömenle kaplanmıştı.Düşünmeye başladım eğer kalemi almasaydım yukarıda beni neyin beklediğini bilmediğimden,canımın sıkılabileceğini ve orda bunları kullanabileceğimi düşünmeye başladım.Ajanda vardı,mürekkep şişesi vardı bu kalem de olmalıydı.Kalemi almasaydım yukarıda birşey yazamazdım.Büyük bir umursamazlıkla yanıma aldım kalemi ve devam ettim ağır ağır çıkmaya.Takatsiz bir yolcuydum sanki.Midemden boğazıma gelen asit yakıyordu ağzımı,nefesim kokuyordu.O kadar acıkmıştım ki,göremeyecektim sanki beşyüzseksenyedinci basamağı.Son bir güçle parmaklıklara tutuna tutuna çıkmaya başladım.Basamaklar azalıyordu.Ben azalıyordum,küçülüyordum.Nihayet beş yüzüncü basamağa gelmiştim ve gördüğüm o manzara karşısında nefesim kesilmişti.Daha önce hiç yaşamadığım bir titreme geçiriyordum.Bedenim titriyordu,kan ter içinde kalmıştım.Elimdekileri düşürmüştüm.Zorlukla çıktığım basamaklarda topladığım;bebeğim,ajandam,mürekkep şişem ve kalemim o kadar hızlı bir şekilde iniyordu ki basamaklardan.Bir basamaklardan hızla inenlere bakıyordum bir karşımda gördüğüm o eşsiz yüze...Elimi tuttu.Beni beş yüz birinci basamağa çıkartıp: _Bundan sonrasını beraber çıkacağız güzel bayan. Bu yaşıma kadar milyonlarca yüz görmüştüm hiçbiri bu kadar masum bu kadar tatlı değildi.Anlatamıyordum yüzünün bakılası ve unutulamayası halini.Kısılan sesimle kekelemeye başlamıştım. _Sen kimsin? Gözleri,yüreğimde kor bir ateş olmuştu.O, baktıkça ben yanıyordum.O,sustukça ben vuruluyordum. _Bekle,az kaldı.Birazdan her şeyi göreceksin. Allah'ım!Böyle bir ses tonu olabilir miydi?Ruhum ayaklanmıştı.Onla biraz değil bir ömür bekleyebilirdim.Eli hâlâ elimdeydi.Yumuşacık,bembeyaz,ince,uzun,düzgün. Sersemlemiştim.Dizimin ağrısını,bileklerimin sancısını,açlığımı unutmuştum.Nefesim kesiliyordu heyecandan.Kalbimin vuruşlarını o da duyuyordu emindim._İşte geldik_dediğinde ben hâlâ ona bakıyordum.Yüzünün kıvrımlarına,burnunun güzelliğine,alnına düşen saçlarına,saçlarının kulaklarını kapatışına. Şimdi kocaman bir kapının önündeydik.Etrafta hiçbir şey yoktu.Gümüş renginde on kapı genişliğinde kocaman bir kapı ve sadece iki kanatlı. _Hadi beraber açalım kapıyı,tut sen de. Elini bırakıp kapı koluna dokundum.Ağzından çıkan kutsal bir emirdi sanki.Dokunduğumuz kapı açılmaya başladı,ağır ağır,ses çıkartarak. Gördüğüm manzara karşısında şaşırarak yüzüne baktım.O,bana bakıyordu.Bir söz söylememi bekler gibi meraklı gözlerle süzüyordu beni. Ben tekrar elini tuttum.Bu sefer ben tuttum,sıktım elini.Bir söz söylemek istemiyordum,şaşırmıştım.Kapının ardında ne var diye hâyâl etmemiştim ama bunu görmeyi de beklemiyordum. Bir uçurumdu...sisler arasında...soğuk rüzgarlar esiyordu o taraftan. _Ne olacak şimdi?_ Ne cevap vereceği umurumda değildi.Atlayacağız beraber deseydi,atlardım herhalde.O,elimi bırakmasın yeterdi. _Uçuruma yaklaşalım,aşağıda seni nelerin beklediğini görmek ister misin? _Atlamayacak mıyız? _Hayır.Neden atlayalım ki?Geleceğin var aşağıda,yaşayacakların... _Geleceğim mi? _Evet.Merak etmiyor musun? _Sen burdasın ama aşağıda değilsin... _Tamam.Merak etmiyorsan,dönelim o zaman. _Dönmek mi?Nereye gideceğiz? _Geldiğin yoldan geri döneceksin. _Dönecek miyim? O çıktığım basamakları tek tek inecek miyim?Ve seni beş yüz birinci basamakta bırakacağım öyle mi? _Evet,aynen öyle. _Senle kalmak istiyorum.Ne ilerlemek ne de geri dönmek istiyorum. _Benle kalamazsın,güzel bayan.Ben beş yüzden sonra varım.Öncesinde yoktum. Kafam allak bullak olmuştu.Ne yapacağımı bilmiyordum. _Peki beşyüzden sonra varsın madem.Ben o uçurumdan bakarsam aşağıya,benle kalacak mısın? _Hayırrr.Hâlâ anlamadın mı? Korkuyordum,vereceği yanıtlar ölüm kokuyordu.Her yerimden dikenler çıkıyordu,batıyordu etime.Kanıyordu bedenim. _Benden ne istiyorsun diyebilmiştim ağlayarak,titreyerek,kanayarak. _Ben senin yapamadıklarınım sadece.Kaybettiklerin. Bu son nefesti sanki ciğerlerime dolan. _Sen,benim kaybettiklerim misin?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Roda Uyanık, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |