..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Söyleşi > Sayım Çınar




27 Kasım 2007
'Diriliş Operasyonu, Türkiye Gündemini Tamamen İçine Alacak'  
Alper Altıntaş ile Söyleşi

Sayım Çınar


Alper Altıntaş’ın Cinius yayınlarından çıkan Diriliş Operasyonu adlı kitabını, hemen bir çırpıda okudum. Metal Fırtına'dan daha farklı bir kitap. Hem askerliğin kurallarını öğreniyorsunuz hem de yeni bir roman anlayışıyla tanışıyorsunuz.


:DCGJ:
Alper Altıntaş’ın Cinius yayınlarından çıkan Diriliş Operasyonu adlı kitabını, hemen bir çırpıda okudum. Metal Fırtına'dan daha farklı bir kitap. Hem askerliğin kurallarını öğreniyorsunuz hem de yeni bir roman anlayışıyla tanışıyorsunuz. Romanın akıcı diline kendinizi kaptırıp gitmişken, elinizden bırakamıyorsunuz. Bildiğiniz ama unuttuğunuz ya da algılayamadığınız gerçekler gelip duruyor karşınıza. Türk Silahlı kuvvetlerine bağlı özel kuvvetler komutanlığının göz bebeği bordo berelilerin en iyi takımı olan ve sadece on iki meçhul kahramandan oluşan Özgür Kurtlar, yalnız kendi vatanlarını değil tüm dünyayı sapkın idealleri uğruna kana bulamak isteyen bu iki tarikat ten kurtarmak adına canlarını yok pahasına sayarak yola çıkarlar.

Türkiye’de ki gündemine çok uygun bir kitap yazmışsınız. Diriliş Operasyonu’nu biraz anlatır mısınız? Bordo Bereliler konusunda özel bir araştırma yaptınız mı?


Diriliş Operasyonu’nun, Türkiye’deki gündemi, yakın zamanda direkt içine alan bir konusu olmasa da, ileriye dönük bir zaman diliminde tamamen içine alabilecek bir reel kurgu olacağını düşünüyorum. Son zamanlarda dünya gündemini meşgul eden A.B.D’nin başını çektiği Hıristiyanlık dünyasının on bin kilometreden kalkıp orta doğuya yerleşmesinin nedeni İncil’de geçen Armageddon’da yapılacak son savaşı, er ya da geç gerçekleştirme düşüncesi olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım.
Kitabımda, var olduğuna inandığım bu düşünceyi Diriliş Havarileri şeklinde yer verdiğim gizli bir tarikat boyutuna indirgeyerek irdeledim.
Ancak, bir Hıristiyan tarikatı olsanız bile, Vatikan merkezli Hıristiyanlık dünyasından ayrı bir şekilde hareket etmenize asla izin verilmez ve inanca zarar verdiğiniz düşünülerek çökertilirsiniz.
Kitapta yer alan ikinci bir tarikatımız olarak yine Lucifer’i(Şeytan) yeryüzüne hakim kılmak isteyen başka bir sapkın tarikat olan Lucifer’in Işık tarikatı var. Yine bu tarikatta kitapta yer alan bir efsaneden yola çıkarak Lucifer’i tekrar maddesel olarak canlandırmak suretiyle dünyayı ele geçirmeyi amaçlamaktadırlar.
Yine kitapta üç ayrı ana bölümü de birbirine bağlayıcı olan kahramanlarımız Türk Silahlı Kuvvetlerimizin göz bebeği olan bordo berelilerimiz var.
Evet, diriliş operasyonu: A.B.D, İsrail, İtalya ve de Türkiye’den oluşan dörtlü bir ittifakın; az önce bahsetmiş olduğum gizli tarikatlara karşı istihbari ve askeri anlamda bir araya gelerek ortaklaşa düzenledikleri iki ayrı ve de farklı bölümden oluşan tek bir çökertme operasyonudur.
Sorunuzun devamındaki Bordo Bereliler konusunda araştırma yaptınız mı sorusuna gelince. Elbetteki çok fazla geniş bir açılıma sahip olmasa da bazı araştırmalarım olmadı değil.



İçinizde katledilmiş bir duygu var mıydı? Bu kitabı bitirdikten sonra neler hissettiniz?

İçimde böyle bir duyguyu barındırıyor olmuş olsaydım şayet, bir çok karışık duygunun yer aldığı böyle bir romanı oluşturamazdım. Yani sadece katledilmiş duyguya yönelecek tarzda bir eser ortaya koyardım ki bunu da dikkatli her okur anında anlayabilir. Oysa ki Roman içerisinde sevgi, bağlılık, birliktelik, nefret, hüzün, ihanet vs. kısacası hemen hemen bir çok duyguya ve düşünceye romanın bir çok değişik yerinde rastlayabilmeniz mümkündür. Özelliklede bordo berelilerin günlüğü adlı kitabın ilk bölümünde değişik duygu ve düşünceler fazlasıyla yer almaktadır.

Bu kitabı bitirdikten sonra hissetmiş olduğum tek duygu: toplumumuza gerçekten önemli bir eser kazandırmış olduğum gerçeğine inanmış olmamım bana vermiş olduğu bir gururdu.

Kitabınızda bahsetmiş olduğunuz tarikatların gerçekle bir ilgisi var mı? Konuşur gibi yazmak çok akıcı, değil mi?

Günümüzde sapkın ya da değil, o kadar çok radikal tarikat ve örgüt var ki,yine bu var olan tarikat ve örgütler; inanın, aklınızın, hayalinizin sınırlarının alamayacağı derecede çok değişik inanç ve de idealler çizgisinde hareket etmektedirler. Kitabımda adı geçen tarikatlar, dünya üzerinde; değişik bir isim altında aynı inançlar ve düşünceler doğrultusunda varlıklarına devam ediyor olabilirler. Böyle bir şey mümkün değildir ya da gerçek olamaz demek tamamen yanlış bir düşünce olur kanaatindeyim.
Konuşur gibi yazmak; evet söylediğiniz gibi gerçekten akıcılık vermektedir. Bu şekilde yazmamın nedeni okuru sıkmamaktır. Yani amacım,bir kitap havasından çok bir sohbet havası ile okuru kitaba bağlayıcı kılmaktır.

Bilinçaltı korkularımızı yok etmek için ne yapmamız gerekiyor. Gizli tarikatlar ve örgütler çok tehlikeliler, değil mi?

Öncelikle şu kesin kez bilinmesi gereken bir gerçektir ki bilinçaltı korkularımızı yok edebilmek diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü, bilinçaltımız var olduğu sürece korkularımız bir gölge misali bizlerle var olacaktır. Ancak, bilinçaltı korkularımızla barışık yaşama şansımız vardır. Bu ne demek? Bu şu demek, korkularımızdan kaçmak yerine onlarla yüzleştiğimiz zaman bizi korkutmak adına takip etmekten sıkılacak ve rahat bırakacaklardır. Fakat, bizler yani insanlar, çareyi kaçmakta saklanmakta arıyoruz ki; bu kendi adımıza yapacağımız en büyük kötülüktür. Korkulardan kaçmak bir zaman sonra onların maddesel olarak yaşadığımız dünyayı paylaşacağımız karakterler haline getirir.
Evet, gerçekten de gizli tarikatların ve örgütlerin devletlerden çok daha tehlikeli olduklarına inanıyorum. Çünkü, sınırları yoktur. Bu cümle söylenirken, kendisini iki anlamda ön plana çıkarmaktadır. Birincisi sınırları yoktur: Çünkü, şu noktadan başlar şu noktada son bulur şeklinde bir doğal sınıra sahip değillerdir. Yine sınırları yoktur diyorum: Çünkü, sahip oldukları amaçları idealleri yada saplantıları doğrultusunda legal yada illegal yollardan yapabileceklerinin gerçekten sınırı yoktur…

Sizin kitabınızda şeytanla ilgili çok fazla bilgi var. Şeytan yani Lucifer’e kimler inanıyor?

Günümüz modern satanizmi olarak bilinen inançta dahi, tam olarak şeytani bir inanış söz konusu değildir. Şeytan, günümüz satanizminin sadece bir sembolü yani aracıdır ancak, ama asla amacı değildir. Fakat eski Pagan dinlerine baktığınızda burada gerçek manada şeytana bir bağlılık ve inanışa doğru meyil etme olduğunu görürsünüz. Bugünkü satanizmde Tanrısal bir inanış yoktur. Ancak, bunun yanı sıra şeytani bir inanış da asla söz konusu değildir. Modern satanizmde “Kişinin Tanrısı yine kendisidir’’ inanışı, hakim olan yegane düşüncedir. Bu bağlamda sorunuzun cevabı da kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır. Yani günümüzde, en azından bilinen manadaki satanizm inanç sisteminde inanılan varlık Lucifer (şeytan) değil kişinin kendi hür iradesi ve benliğidir. Kitabımda yer alan Lucifer’in Işık Lordları da günümüzde var olan satanizmden çok çok uzak bir noktada tamamen Lucifer’e (şeytan) inanan, biat eden bir inanç çizgisi içerisindedirler. Yani satanizmin gerçek manada olması gerektiği şeklini bire bir yaşamaktadırlar.

Diriliş Operasyonu adlı kitabınızın , Türkiye’de yazılmış, tarikat, mafya, asker ve savaş ilişkileri konulu diğer macera türü kitaplardan farkı nedir?

Genel yapı itibariyle pek bir farkı yokmuş gibi görünse de bence en büyük farkı romanda adı geçen hemen hemen tüm karakterlerin duygu ve düşüncelerin ayrı ayrı işlenmesiydi. Yani klasik anlayıştan öte bir anlatım tarzı var. Elbette her romanda olduğu gibi Diriliş Operasyonunda da bir baş kahraman var. Ancak, romandaki diğer kahramanlarda en az baş kahraman kadar “Biz de bu romanın içinde varız ve bu romanı bütünleştiren bir parçayız’’ diyebilecek kadar ön plana çıkmaktadırlar. Örneğin: Romanımın baş kahramanı Bordo bereli bir Türk subayı fakat, onun en Yakınındaki eli ayağı, gözü kulağı pozisyonunda bulunan karakterlerden bir tanesi yine cesur bir başka Türk subayı ve yine yürekli bir Türk astsubayı ve bir diğeri de Türk ordusunun yine gözünü budaktan esirgemeyen korkusuz bir uzman çavuşudur. İşte bu ve benzeri noktalarda rütbe, makam, mevki gözetmeksizin romanda bir birliktelik ve bütünlük oluşturma havası vermeye çalıştım. Bu da haliyle, başrol karakterleri hariç, diğer bir çok karakterin de; romanda ön plana çıkmasını sağladı. Böylece bilinen bir çok aynı tarz kitaptan farklı olmak üzere daha bir ön plana çıkmış oldu.

Roman karakterlerini yaratırken, nereden ilham aldınız?

Bildiğiniz üzere roman üç değişik ana bölüm üzerine şekillendirilmiş bir yapıya sahip. İlk bölümde yer alan Bordo Bereli karakterleri kitaba adapte etmek benim için çok zor olmadı desem hani, yalan olmaz. Çünkü, her insanın, çocukluk döneminde gönlünde, gelecekte olmayı hayal ettiği bir meslek vardır. Benim de çocukluk yıllarımda, gönlümde yatan ideal mesleğim askerlikti. Ancak, yaşamış olduğunuz hayat bazen sizi ideallerinizden uzaklaştırıp çok farklı yönlere doğru kanalize etmektedir ki; ben de ideallerinden çok farklı bir yöne kanalize olmuş bu insanlardan birisiyim. İşte bu yüzden idealinizdeki mesleğiniz ya da sevdiğiniz şey doğrultusunda çocukluktan beridir yapmış olduğunuz araştırma ve incelemeler sonucu sahip olduğunuz bilgi birikiminiz; yazacağınız kitapta çok fazlasıyla işinize yarayacağı için pek fazla zorlanmıyorsunuz.


Metal Fırtına’yı okudunuz mu? Bu romanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin okurlarınız kimler olacak?

Metal fırtınayı okumadım. Sadece okuyan arkadaşlardan kulaktan dolma bazı şeyler biliyorum. Bu yüzden kitabın içeriği hakkında tam olarak bir yorum yapmam yanlış olur kanaatindeyim. Neden okumadığıma gelirsek şayet bu soruya şöyle cevap verebilirim: Diriliş Operasyonu, Metal Fırtına ile her ne kadar kurgu tarzında aynı yada benzer bir hava estiriyorlarmış gibi görünseler de yinede bu iki eserin içerik bakımından çok farklı kulvarlarda olduklarına inanıyorum. İşte bu yüzdende kitabımı yazarken okurlarıma karşı herhangi bir etkileşim olmuş havası vermemek adına Metal Fırtınayı okumama kararı aldım. Yani romanımın, okurun kafasında tamamen bana özgü bir hava estirmesi gerekiyordu ki; sadece bu nokta Kurgu olması benzerliği haricinde, Metal Fırtınadan ayrılarak farklı bir kulvarda yer alması için yeterliydi. Benim okurlarım kimler olacak sorunuza gelirsek şayet. Kendisini yaşamış olduğu Dünyanın huzurunun ve mutluluğunun sürekliliği adına dünyaya karşı sorumlu hisseden herkes dersek kısaca, yerinde olur sanırım.

Sizin bir ideolojiniz var mı? Kitabınızdaki şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz?

Elbetteki herkesin sahip olduğu bir ideoloji olduğu gibi benimde sahip olduğum bir ideoloji mevcut. Sahip olduğum ideolojiyi kısaca özetleyecek olursak şayet din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın ulusal bir milliyetçilik anlayışı taşıdığımdır sadece.
Kitabımdaki şiddete gelince uzantısı Operasyon şeklinde devam eden bir kitap yazıyorsanız elbetteki gerektiği ölçülerde ve dozlarda belirli bir şiddet içeriği taşımak zorundasınızdır ki yazmış olduğunuz konuyu tamamlayıcı bir unsurdur bu. Ayrıca Stephen King gibi korku, gerilim roman tarzının büyük üstatlarının yazmış olduğu romanlarda havalarda uçuşan baltalar, çekiçler ve testerelerin yanında benim kullanmış olduğum dil ve anlattıklarım romanım için yazılması gerekli olan şeyler olarak çok fazla masumane kalmaktadır.Bu, mercimek çorbasına biraz pul biber ekmek gibi bir şeydir hani.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın söyleşi kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eddi Anter. Kumbara - Söyleşi
Söyleşi - Reşat Çalışlar: Şahan Gökbakar'ı Fazıl Say'a Tercih Ederim.
Ömer Çelebi, Deviniş Projesi - Söyleşi
Hayat Bir Yutturmaca Mıdır? Söyleşi


Sayım Çınar kimdir?

1989'da kitap satış işine başlayan Sayım Çınar, "Türkiye'de paket kitap satan sistemin dışında bir iş yapmak istedim. Bir bavul alıp işe başladım. Pera Akademisi tiyatro bölümünü bitirdim. Yararını da kitap satarken görüyorum. Çünkü daha iyi iletişim kuruyor ve doğaçlama yapar gibi işimi yapıyorum" diyor. Kitap sektöründe son yıllarda ciddi bir pazarlama stratejisi olduğunu vurgulayan Çınar, "Kitabın parasını ödemek istemeyen insan, o kitabı okumayacaktır" diyecek kadar da bu işin piri olmuş. Çınar şunları söylüyor: "Etiket fiyatına 4 taksitle kitabı okuyucunun ayağına kadar götürüyorum. İnsanların ruhsal bir kırılması varsa okumaya başlıyor. Günde 75 kitap taşıyorum. Basit bir hesap yaparsak, 14 yılda 300 bin kitap taşımışım demek ki. Kültür hayatına katkım fena değilmiş hani. . . " Pek çok yazarın menajerliğini de yapan genç kitapçı, Ahmet Ümit, Tayfun Pirselimoğlu, Esmahan Aykol, Hakan Bıçakçı, Metin Üstündağ, Nedim Şener gibi isimlerle çalışmış. Şu sıra magazin yazarı Şenay Düdek'in çıkaracağı kitapla ilgileniyor: "Edebiyat camiasını yakından tanırım. Yazarların psikolojisi çok farklıdır. Her şeyden önce çocuk büyütür gibi bir yatırım olarak görürler yazdıkları kitabı. Yazarlarla belli bir yakınlığım olduğu için artık kitaplarını yazmadan önce bana vermeye başladılar. Onlara önerilerde bulunuyor, yayınevi bulmalarına yardımcı oluyorum. Ödeme konularını bile takip ediyorum. Yazar menajerliği de böyle bir şey. " Halen Nokta Yayınları'nın halkla ilişkilerini yürüten Çınar, sabah dokuzda mesaisine başlıyor ve bir günde en az 30 kişiyle görüştüğünü söylüyor: "Neredeyse tüm gazetelere her gün giderim. Bu işi ilk yapmaya başladığımda hastane ve okullara da gidiyordum. Artık sıradan insanlara kitap götürmüyorum. "

Etkilendiği Yazarlar:
-


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Sayım Çınar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.