Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
Türkiye’de ki gündemine çok uygun bir kitap yazmışsınız. Diriliş Operasyonu’nu biraz anlatır mısınız? Bordo Bereliler konusunda özel bir araştırma yaptınız mı? Diriliş Operasyonu’nun, Türkiye’deki gündemi, yakın zamanda direkt içine alan bir konusu olmasa da, ileriye dönük bir zaman diliminde tamamen içine alabilecek bir reel kurgu olacağını düşünüyorum. Son zamanlarda dünya gündemini meşgul eden A.B.D’nin başını çektiği Hıristiyanlık dünyasının on bin kilometreden kalkıp orta doğuya yerleşmesinin nedeni İncil’de geçen Armageddon’da yapılacak son savaşı, er ya da geç gerçekleştirme düşüncesi olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Kitabımda, var olduğuna inandığım bu düşünceyi Diriliş Havarileri şeklinde yer verdiğim gizli bir tarikat boyutuna indirgeyerek irdeledim. Ancak, bir Hıristiyan tarikatı olsanız bile, Vatikan merkezli Hıristiyanlık dünyasından ayrı bir şekilde hareket etmenize asla izin verilmez ve inanca zarar verdiğiniz düşünülerek çökertilirsiniz. Kitapta yer alan ikinci bir tarikatımız olarak yine Lucifer’i(Şeytan) yeryüzüne hakim kılmak isteyen başka bir sapkın tarikat olan Lucifer’in Işık tarikatı var. Yine bu tarikatta kitapta yer alan bir efsaneden yola çıkarak Lucifer’i tekrar maddesel olarak canlandırmak suretiyle dünyayı ele geçirmeyi amaçlamaktadırlar. Yine kitapta üç ayrı ana bölümü de birbirine bağlayıcı olan kahramanlarımız Türk Silahlı Kuvvetlerimizin göz bebeği olan bordo berelilerimiz var. Evet, diriliş operasyonu: A.B.D, İsrail, İtalya ve de Türkiye’den oluşan dörtlü bir ittifakın; az önce bahsetmiş olduğum gizli tarikatlara karşı istihbari ve askeri anlamda bir araya gelerek ortaklaşa düzenledikleri iki ayrı ve de farklı bölümden oluşan tek bir çökertme operasyonudur. Sorunuzun devamındaki Bordo Bereliler konusunda araştırma yaptınız mı sorusuna gelince. Elbetteki çok fazla geniş bir açılıma sahip olmasa da bazı araştırmalarım olmadı değil. İçinizde katledilmiş bir duygu var mıydı? Bu kitabı bitirdikten sonra neler hissettiniz? İçimde böyle bir duyguyu barındırıyor olmuş olsaydım şayet, bir çok karışık duygunun yer aldığı böyle bir romanı oluşturamazdım. Yani sadece katledilmiş duyguya yönelecek tarzda bir eser ortaya koyardım ki bunu da dikkatli her okur anında anlayabilir. Oysa ki Roman içerisinde sevgi, bağlılık, birliktelik, nefret, hüzün, ihanet vs. kısacası hemen hemen bir çok duyguya ve düşünceye romanın bir çok değişik yerinde rastlayabilmeniz mümkündür. Özelliklede bordo berelilerin günlüğü adlı kitabın ilk bölümünde değişik duygu ve düşünceler fazlasıyla yer almaktadır. Bu kitabı bitirdikten sonra hissetmiş olduğum tek duygu: toplumumuza gerçekten önemli bir eser kazandırmış olduğum gerçeğine inanmış olmamım bana vermiş olduğu bir gururdu. Kitabınızda bahsetmiş olduğunuz tarikatların gerçekle bir ilgisi var mı? Konuşur gibi yazmak çok akıcı, değil mi? Günümüzde sapkın ya da değil, o kadar çok radikal tarikat ve örgüt var ki,yine bu var olan tarikat ve örgütler; inanın, aklınızın, hayalinizin sınırlarının alamayacağı derecede çok değişik inanç ve de idealler çizgisinde hareket etmektedirler. Kitabımda adı geçen tarikatlar, dünya üzerinde; değişik bir isim altında aynı inançlar ve düşünceler doğrultusunda varlıklarına devam ediyor olabilirler. Böyle bir şey mümkün değildir ya da gerçek olamaz demek tamamen yanlış bir düşünce olur kanaatindeyim. Konuşur gibi yazmak; evet söylediğiniz gibi gerçekten akıcılık vermektedir. Bu şekilde yazmamın nedeni okuru sıkmamaktır. Yani amacım,bir kitap havasından çok bir sohbet havası ile okuru kitaba bağlayıcı kılmaktır. Bilinçaltı korkularımızı yok etmek için ne yapmamız gerekiyor. Gizli tarikatlar ve örgütler çok tehlikeliler, değil mi? Öncelikle şu kesin kez bilinmesi gereken bir gerçektir ki bilinçaltı korkularımızı yok edebilmek diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü, bilinçaltımız var olduğu sürece korkularımız bir gölge misali bizlerle var olacaktır. Ancak, bilinçaltı korkularımızla barışık yaşama şansımız vardır. Bu ne demek? Bu şu demek, korkularımızdan kaçmak yerine onlarla yüzleştiğimiz zaman bizi korkutmak adına takip etmekten sıkılacak ve rahat bırakacaklardır. Fakat, bizler yani insanlar, çareyi kaçmakta saklanmakta arıyoruz ki; bu kendi adımıza yapacağımız en büyük kötülüktür. Korkulardan kaçmak bir zaman sonra onların maddesel olarak yaşadığımız dünyayı paylaşacağımız karakterler haline getirir. Evet, gerçekten de gizli tarikatların ve örgütlerin devletlerden çok daha tehlikeli olduklarına inanıyorum. Çünkü, sınırları yoktur. Bu cümle söylenirken, kendisini iki anlamda ön plana çıkarmaktadır. Birincisi sınırları yoktur: Çünkü, şu noktadan başlar şu noktada son bulur şeklinde bir doğal sınıra sahip değillerdir. Yine sınırları yoktur diyorum: Çünkü, sahip oldukları amaçları idealleri yada saplantıları doğrultusunda legal yada illegal yollardan yapabileceklerinin gerçekten sınırı yoktur… Sizin kitabınızda şeytanla ilgili çok fazla bilgi var. Şeytan yani Lucifer’e kimler inanıyor? Günümüz modern satanizmi olarak bilinen inançta dahi, tam olarak şeytani bir inanış söz konusu değildir. Şeytan, günümüz satanizminin sadece bir sembolü yani aracıdır ancak, ama asla amacı değildir. Fakat eski Pagan dinlerine baktığınızda burada gerçek manada şeytana bir bağlılık ve inanışa doğru meyil etme olduğunu görürsünüz. Bugünkü satanizmde Tanrısal bir inanış yoktur. Ancak, bunun yanı sıra şeytani bir inanış da asla söz konusu değildir. Modern satanizmde “Kişinin Tanrısı yine kendisidir’’ inanışı, hakim olan yegane düşüncedir. Bu bağlamda sorunuzun cevabı da kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır. Yani günümüzde, en azından bilinen manadaki satanizm inanç sisteminde inanılan varlık Lucifer (şeytan) değil kişinin kendi hür iradesi ve benliğidir. Kitabımda yer alan Lucifer’in Işık Lordları da günümüzde var olan satanizmden çok çok uzak bir noktada tamamen Lucifer’e (şeytan) inanan, biat eden bir inanç çizgisi içerisindedirler. Yani satanizmin gerçek manada olması gerektiği şeklini bire bir yaşamaktadırlar. Diriliş Operasyonu adlı kitabınızın , Türkiye’de yazılmış, tarikat, mafya, asker ve savaş ilişkileri konulu diğer macera türü kitaplardan farkı nedir? Genel yapı itibariyle pek bir farkı yokmuş gibi görünse de bence en büyük farkı romanda adı geçen hemen hemen tüm karakterlerin duygu ve düşüncelerin ayrı ayrı işlenmesiydi. Yani klasik anlayıştan öte bir anlatım tarzı var. Elbette her romanda olduğu gibi Diriliş Operasyonunda da bir baş kahraman var. Ancak, romandaki diğer kahramanlarda en az baş kahraman kadar “Biz de bu romanın içinde varız ve bu romanı bütünleştiren bir parçayız’’ diyebilecek kadar ön plana çıkmaktadırlar. Örneğin: Romanımın baş kahramanı Bordo bereli bir Türk subayı fakat, onun en Yakınındaki eli ayağı, gözü kulağı pozisyonunda bulunan karakterlerden bir tanesi yine cesur bir başka Türk subayı ve yine yürekli bir Türk astsubayı ve bir diğeri de Türk ordusunun yine gözünü budaktan esirgemeyen korkusuz bir uzman çavuşudur. İşte bu ve benzeri noktalarda rütbe, makam, mevki gözetmeksizin romanda bir birliktelik ve bütünlük oluşturma havası vermeye çalıştım. Bu da haliyle, başrol karakterleri hariç, diğer bir çok karakterin de; romanda ön plana çıkmasını sağladı. Böylece bilinen bir çok aynı tarz kitaptan farklı olmak üzere daha bir ön plana çıkmış oldu. Roman karakterlerini yaratırken, nereden ilham aldınız? Bildiğiniz üzere roman üç değişik ana bölüm üzerine şekillendirilmiş bir yapıya sahip. İlk bölümde yer alan Bordo Bereli karakterleri kitaba adapte etmek benim için çok zor olmadı desem hani, yalan olmaz. Çünkü, her insanın, çocukluk döneminde gönlünde, gelecekte olmayı hayal ettiği bir meslek vardır. Benim de çocukluk yıllarımda, gönlümde yatan ideal mesleğim askerlikti. Ancak, yaşamış olduğunuz hayat bazen sizi ideallerinizden uzaklaştırıp çok farklı yönlere doğru kanalize etmektedir ki; ben de ideallerinden çok farklı bir yöne kanalize olmuş bu insanlardan birisiyim. İşte bu yüzden idealinizdeki mesleğiniz ya da sevdiğiniz şey doğrultusunda çocukluktan beridir yapmış olduğunuz araştırma ve incelemeler sonucu sahip olduğunuz bilgi birikiminiz; yazacağınız kitapta çok fazlasıyla işinize yarayacağı için pek fazla zorlanmıyorsunuz. Metal Fırtına’yı okudunuz mu? Bu romanı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin okurlarınız kimler olacak? Metal fırtınayı okumadım. Sadece okuyan arkadaşlardan kulaktan dolma bazı şeyler biliyorum. Bu yüzden kitabın içeriği hakkında tam olarak bir yorum yapmam yanlış olur kanaatindeyim. Neden okumadığıma gelirsek şayet bu soruya şöyle cevap verebilirim: Diriliş Operasyonu, Metal Fırtına ile her ne kadar kurgu tarzında aynı yada benzer bir hava estiriyorlarmış gibi görünseler de yinede bu iki eserin içerik bakımından çok farklı kulvarlarda olduklarına inanıyorum. İşte bu yüzdende kitabımı yazarken okurlarıma karşı herhangi bir etkileşim olmuş havası vermemek adına Metal Fırtınayı okumama kararı aldım. Yani romanımın, okurun kafasında tamamen bana özgü bir hava estirmesi gerekiyordu ki; sadece bu nokta Kurgu olması benzerliği haricinde, Metal Fırtınadan ayrılarak farklı bir kulvarda yer alması için yeterliydi. Benim okurlarım kimler olacak sorunuza gelirsek şayet. Kendisini yaşamış olduğu Dünyanın huzurunun ve mutluluğunun sürekliliği adına dünyaya karşı sorumlu hisseden herkes dersek kısaca, yerinde olur sanırım. Sizin bir ideolojiniz var mı? Kitabınızdaki şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz? Elbetteki herkesin sahip olduğu bir ideoloji olduğu gibi benimde sahip olduğum bir ideoloji mevcut. Sahip olduğum ideolojiyi kısaca özetleyecek olursak şayet din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın ulusal bir milliyetçilik anlayışı taşıdığımdır sadece. Kitabımdaki şiddete gelince uzantısı Operasyon şeklinde devam eden bir kitap yazıyorsanız elbetteki gerektiği ölçülerde ve dozlarda belirli bir şiddet içeriği taşımak zorundasınızdır ki yazmış olduğunuz konuyu tamamlayıcı bir unsurdur bu. Ayrıca Stephen King gibi korku, gerilim roman tarzının büyük üstatlarının yazmış olduğu romanlarda havalarda uçuşan baltalar, çekiçler ve testerelerin yanında benim kullanmış olduğum dil ve anlattıklarım romanım için yazılması gerekli olan şeyler olarak çok fazla masumane kalmaktadır.Bu, mercimek çorbasına biraz pul biber ekmek gibi bir şeydir hani.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sayım Çınar, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |