Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Romanda anlatılan, üç Türk profesörünün oluşturduğu Deviniş Projesi çerçevesinde gerçekleştirilen büyük bir operasyonun sürükleyici hikayesidir. Olaylar 2007-2013 yılları arasında geçmektedir. Üç Türk Profesörün öncülüğünde başlatılan çok gizli çalışmalar, müttefik ülkelerin de desteği ile geliştirilerek nihayet 2011 yılında büyük bir operasyon gerçekleştirilmektedir. Operasyonda kullanılan gizli silahlar, Dünya çevresindeki muhtelif yörüngelere yerleştirilmiş, çok etkili, fakat olümcül olmayan, teknolojik uydu sistemlerdir. Bunlar öyle etkili silahlardır ki, kullananı dünyanın hakimi yapabilecek bir güce sahiptir. Buna rağmen, Dünya barışını sağlamak amacıyla bu insancıl projeyi uygulayan Türkiye, böyle sapıkça bir niyetle hareket etmeyerek, müttefikleriyle birlikte Dünya Birliğini sağlamaya yönelmekte ve operasyon başarıldıktan sonra da tüm silahları Birleşik Dünya Yönetimi'ne devrederek kalıcı bir barışa hizmet etmektedir. Böylece tüm dünyaya da bir insanlık dersi verilmektedir. Deviniş Projesi, bu büyük operasyonu, istihbarat savaşları ile suikastlere varan çirkin olayları anlatan, gizli örgütlerin pisliklerini ortaya seren, akıcı ve oldukça sürükleyici bir romandır. Sonuçta, dünyadaki kurulu düzen tamamen değişmiş, Birleşik Dünya Anayasası kabul edilerek yürürlüğe sokulmuş, ordular dağıtılmış, federal, merkezi bir yönetim sistemine geçilmiş ve böylece yaşamdaki birçok problem de ortadan kaldırılmıştır. Terör veya savaş olması için hiçbir zemin kalmamış, insanlar dünyanın her yerinde aynı kanunlar ve aynı standartlarla yaşama olanağına kavuşmuş, dünya, rasyonel ve merkezi bir yönetimle, çok daha huzurlu bir hale gelmiştir. Artık suçluların kaçabilecekleri bir yer de yoktur. Ekonomik kriz, gümrük, parite ve emperyalizm gibi kavramlar da tarihe karışmıştır. Silahlanma yerine kalkınma yarışı başlamış, yeni politikalar ve bunlara bağlı yeni dengeler oluşturularak fakir ülkelerin daha hızlı kalkınmasına öncelikle destek verilmiştir. Artık yaşam daha güvenli, adalet daha yaygın ve etkili, formaliteler daha az, insanlar daha mutludur… Böylece demokrasi de daha rasyonel ve iyi bir rejim olma özelliğine nihayet kavuşmuştur. ABD'ye rağmen bu iş nasıl oluyor diye düşünüyorsanız romanı okumalısınız. Ayrıca, inanıyorum ki bu romanda anlatmaya çalıştığım 'Birleşik Dünya Düzeni'ne benzer bir uygulamaya o veya bu şekilde ulaşılamaması için, artık günümüzde hiçbir teknik neden yoktur. En büyük engel, sadece insanların kafasındadır… * * * Ömer Bey, konusu oldukça ilginç olan bir siyasi roman yazmışsınız. Deviniş Proje'sini bize biraz anlatır mısınız? Nedir Deviniş Projesi? Teşekkür ederim. Deviniş Projesi, günümüzde yaşamakta olduğumuz birçok olumsuzluğa çözüm olabilecek alternatif bir yönetim, yeni bir düzen arayışıdır. Deviniş kelimesinin buradaki anlamı kısaca; 'değişim süreci'dir. Bu yüzden güncel olaylara dayandırılması gerekliydi. Bilindiği gibi şimdiki düzende uluslararası politikalar, çıkar ilişkisine dayalıdır ve çoğu zaman 'birbirlerinin kuyusunu kazmak' şeklinde gelişir. Siyasetin arka planındaki olgu ne yazık ki budur. İşte bence dünyanın sorunu da budur. Bu mantık dışı olduğu kadar da insanlık dışı gidişi değiştirmek ne kadar iyi olurdu diye düşünmekten kendimi alamadım. Gerçekte bu değişimi yapabilecek güce sahip olamadığım için hayalimde yaptım ve ortaya böyle bir roman çıktı. Romanda üç Türk Profesörü tarafından geliştirilen büyük bir proje, çok gizli bir operasyonla uygulamaya sokulmaktadır. Bilim adamlarımız bu amaçla, askeri ve sivil yetkililerin desteğini sağlamak zorundadır. Bu da yeterli olamamakta ve bazı müttefik ülkeler bulmak gerekmektedir. Konjonktürel olarak ABD, İngiltere ve İsrail gibi bazı güçlü ülkelerin çıkarlarına ters düşen bu planı uygulayabilmek için Türkiye ve müttefiklerinin çok güçlü bazı silahlara ihtiyacı vardır. Türk bilim adamlarının gerçekleştirdiği bu silahlar uydulara yerleştirilmek suretiyle, uzaydan yeryüzüne yönlendirilmekte, bu sayede operasyon etkili ve çok başarılı bir şekilde sonuçlanmaktadır. Üstelik bu silahlar düşmanı etkisiz hale getiren, fakat ölüme yol açmayan, son derece barışçıl özelliktedir. Ancak, İsrail ve ABD tarafından yapılan karşı saldırılarda kullanılan nükleer silahlar, özellikle İsrail'de büyük bir felakete yol açmaktadır. ABD ile İsrail'in saldırgan tutumunun sonucu olarak meydana gelen bu felaket, ne yazık ki teknolojik olarak da önlenememektedir. Burada insanları, savaşın kural tanımazlığı ve vahşi doğası hakkında biraz daha düşündürmek istedim… Sonuçta özet olarak; Dünya son derece barışçıl ve merkezi bir yönetim sistemine kavuşmakta, ordular kaldırılarak, milletler federal bir yapı altında birleşmekte ve tek bir ordu, tek bir istihbarat kuruluşu ile yapılandırılarak, silahlanmaya harcanan paralar da kalkınma ve yatırım ekonomilerine kazandırılmaktadır. Bu durumda, hiçbir ülkenin ordusu ve gizli istihbarat örgütleri olmadığı için, dünyada terör veya savaş olması da artık olanaksızdır. Deviniş Projesi romanı Türkiye'de ki gündeme de çok uygun bir kitap olmuş. Böyle bir Siyasi-Kurgu yazma fikri nasıl oluştu? Siyasi-kurgu türünde bir kitap yazma arzusu bende yıllardır vardı. Siyasi gelişmeleri yakından izlerim. Ayrıca bu tür kitapları okumayı da çok severim. Bu roman, biraz da duygusal bir birikimin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Önceleri yazmaya vakit bulamıyordum. Daha sonra vakit bulup yazmaya karar verdiğimde 2006 yılının yaz aylarıydı. Yazmak çok kolay ve zevkli oldu. Gerçekten büyük keyif aldım. Fakat iş yayınlatmaya gelince çok zorlandığımı söylemeliyim. Mevcut sistem yeni yazarlara fazla bir şans tanımıyor. Ülkemizde hemen her sektörde olduğu gibi bu sektörde de kırılması zor önyargılar var. Üzülerek bunu gördüm. Kitabınızda bahsetmiş olduğunuz operasyonların gerçekle bir ilgisi var mı? Bazı operasyonlar, gerçek olayların üzerine oturtularak kurgulanmış hayali gelişmelerdir. Fakat Büyük Operasyon için şunu söyleyebilirim: Bu operasyonda anlatılan ışın silahlarına benzer silah çalışmaları Amerika ve Avrupa'da halen yapılmaktadır. İsviçre-Fransa sınırında bulunan CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu) laboratuarlarındaki çalışmalarda bu yönde gelişmeler ve keşifler olması beklenmektedir. Yakın gelecekte bazı gelişmiş ülkelerin benzer silahları elde etmeleri kuvvetle muhtemeldir. Dünya birliği de günün birinde gerçek olabilir. Fakat romanımdaki gibi, Türkiye tarafından ve barışçıl amaçlarla değil de, başka bir güçlü ülkenin kontrolünde, bir dünya imparatorluğuna doğru gidiliyor olması endişesini maalesef taşıyorum. Sürükleyici ve kolay okunan bir kitap olmuş. Çok akıcı bir diliniz var, bunu neye bağlıyorsunuz? Çok kitap okumaya. Başka ne diyebilirim?.. Çok hayal kurarım ve idealist bir düşünce yapısına sahibim. Ayrıca; dışa dönük, paylaşmayı seven bir insanım. İşte bunlar birleşince sözcükler de kendiliğinden akıp gidiyor sanırım. Mutlaka bir ideolojiniz vardır, bize açıklayabilir misiniz? Her şeyden önce ben bir hümanistim. Katı kalıplar içersine girmeyi sevmem. Değişik ideolojilere ait benimsediğim fikirler olduğu halde, takıntılarım yoktur. Felsefi açıdan; sekülarizm ve rasyonalizm sempatizanı, duygusal açıdan ise; Türkiye Cumhuriyeti'ni seven ve bu anlamda iyi bir vatanseverim. Kitabınız da şiddet neredeyse yok gibi. Hem siyasi bir kurgu kitabı yazıyorsunuz hem de şiddet yok denecek düzeyde. Ne diyorsunuz? Evet haklısınız. Bu da benim doğama uygun bir olgudur. Özellikle böyle kurguladım. Hiçbir şeyin aşırısı iyi değildir, öyle değil mi? Ben aşırı şiddeti, gerçekleşmesi olanaksız sahneleri ve uçuk kurgulamaları sevmem. Özellikle bunlardan kaçındım. Olayları gerçeklerle örtüşecek şekilde kurgulamaya özen gösterdim. Gene de nükleer patlamalara engel olamadım. Çünkü, gelişmeler karşısında bu kaçınılmaz bir olguydu ve insanları biraz daha düşündürmek gerekiyordu. Kitabınızda dünyanın düşünce yapısında sürekli bir değişim söz konusu. Dünyayı değiştirmek kolay değil, ne dersiniz? Şüphesiz… Fakat kainatta hiçbir şey olduğu gibi kalamaz. Fizikte kabul görmüş olan bu duraysızlık kuramı, siyaset için de elbette geçerlidir. Dünya, bir gün buna benzer bir değişikliğe gidebilir pekala… Neden olmasın? Geçmişe bakarsak zaten bunu görebiliriz. Dünya siyasi anlamda da mutlaka değişimler geçirecektir. Ama nasıl ve ne yönde bunu bilemiyoruz. Gönül ister ki bu değişimler, insanlık için en iyi şekilde ve barışa giden bir yolda olsun. Sizin okurlarınız kimler olacak? Hangi kitleyi hedef aldınız? Siyasete ilgi duyan, güncel politik gelişmeleri izleyen, dünya politikaları konusunda fikir sahibi olan ve macera-gerilim türü roman okuyan herkes benim hedef kitlemdir. Başka bir deyişle, okur-yazar olan ve oy verebilen herkes… Dünyadaki kurulu düzeni tamamen değiştirmek mümkün mü? Tabii… Yeter ki buna gücünüz olsun. Bugün ABD zaten bunu yapıyor. Dünyayı sizce kimler yönetiyor? Güzel bir soru. Görüşümü şöyle özetleyebilirim: Dünyayı konjonktürel dengeler yönetiyor. Bu dengeleri de kalkınmış ülkelerin siyasi ve ekonomik politikaları oluşturmaktadır. Global olarak en etkin güçler de süper devletler olduğuna göre, dünyayı yöneten dengeleri, ağırlıklı olarak süper devletler oluşturmaktadır. Diğer taraftan, süper devletler pozisyonlarını koruyabilmek için gittikçe daha çok silahlanarak, en büyük olmayı sürdürmek durumunda-dırlar. Bu onların politikalarının doğal zorunluluğu olduğu kadar, önlenemeyen çıkar çatışmaları ile egolarının da bir sonucudur. Ama buna rağmen güvende değildirler. Aslında bugünkü düzende ne yazık ki hiç kimse güvende değildir. ABD bile… Deviniş Projesi savaşa karşı barışı savunuyor değil mi,? Dünyayı savaşlardan nasıl kurtabiliriz? Bence dünyayı savaşlardan kurtarmanın en etkili ve kesin yolu, orduları ve gelişmiş silahları ortadan kaldırmaktır. Fakat bu durumda silahsız bir dünya çok savunmasız ve otoritesiz kalacağı için de merkezi bir güvenlik gücü ve merkezi denetim örgütleri kurulması gerekir. O zaman ne terör olur, ne de savaş. Öyle değil mi? Nasıl savaş olsun ki; ordular yok!.. Nasıl terör olsun ki; destek verecek istihbarat örgütleri yok. Silahlar yok!.. Buna karşılık, çok etkili bir merkezi otorite var. İşte romanda anlatmak istediğim şey de budur. Ömer Bey, romanınızda emperyalist güçler büyük bir yenilgiye uğruyor. Siz Anti-Amerikan bir görüşe mi sahipsiniz? Bu soru çok geniş ve açılması gereken bir soru oldu. Fakat kısaca söylemek gerekirse, şöyle özetleyebilirim: Ben bir ABD düşmanı değil, aksine bir ABD hayranıyım. Tıpkı, yeryüzündeki tüm gelişmiş medeniyetlere duyduğum hayranlık gibi… ABD'nin emperyalist dünya politikalarına ise tamamen karşıyım. Tıpkı savaşa karşı olduğum gibi… Kurgu ile klasik roman yazmak arasındaki farklar nelerdir? Kimsenin yaklaşmak istemediği konular var romanınızda. Kurgudan kastınız geleceğe ait olan ve gerçekleşmemiş olayları ele almaksa, bu tür konular insanların hayal dünyasını alabildiğine okşar, geliştirir ve düşündürür. Kalsik tür ise ağırlıklı olarak edebiyat dünyasına yöneliktir diye düşünüyorum. Her ikisinin de ayrı bir lezzet, ayrı bir keyif olduğunu, fakat kültür olarak hepsinin bir bütün olduğunu söyleyebilirim. Kimsenin yaklaşmak istemediği konular olduğunu da sanmıyorum. Ancak şu bir gerçek ki ülkemizde bu türde kurgular yapan yazarlarımız ne yazık ki çok çok az. Bu türün sevenleri tümüyle çeviri romanlarla tatmin olmak zorundadır. Hatta ilginçtir ki, ülkemizde bu tür romanları gerçek anlamda denetleyebilecek bir editör veya bir redaktör bulabilmeniz bile güçtür. Belki de hiç yoktur. Örneğin ben bulamadım. Görüştüğüm tüm editörler bana, "Benim tarzım değil. Bu türden anlamıyorum," şeklinde cevaplar verdiler. Roman birçok teknik konuları ve terimleri içerdiği için bir bakıma haklıydılar. Aslında böyle bir kitabı yazmak için de editlemek için de sadece iyi bir edebiyatçı olmanın yetmeyeceği açıktır. Bildiğim kadarıyla sizin birkaç mesleğiniz var. Teknik formasyosyonunuzu biraz anlatır mısınız? Aslında ben bir Jeoloji Yüksek Mühendisiyim. Yedi yıl fiilen bu mesleği yaptıktan sonra reklam sektörüne geçtim. Yirmi yıldır kendi reklam şirketimi yönetiyorum. Fakat bu romanı yazmak için bunlar da yeterli değil tabiiki. Roman, kırk küsur yıllık birikimin sonunda ortaya çıktı demek herhalde yanlış olmaz. İlk defa lise yıllarındayken bir roman yazmaya başlamıştım. Fakat edebiyat öğretmenimiz bir gün, kendi yazdığım bir kompozisyon ödevini benim yazdığıma inanmadığı için notumu kırmıştı. Bu olay bende hayal kırıklığına yol açmış ve o zamanki aşırı hassasiyetimle yazmaktan vazgeçmiştim. Yıllar sonra kısmetmiş, ne yapalım… Romanınızda aşk biraz arka planda kalmış. Ne dersiniz? Aşk, yaşantımızı renklendiren, ona yön veren bir olgudur şüphesiz. Romanda aşk da var. Fakat konu siyasi ağırlıklı olduğu için dediğiniz gibi aşk biraz arka planda kaldı. Aslında bir çok ayrıntıyı kısa geçmek zorunda kaldım. Aksi halde kitap 700 veya 800 sayfayı bulabilirdi ki, yayıncıların ortak görüşü (nedense) kitabın çok kalın olmaması yönünde idi. Ben de bu görüşe uyarak 400 sayfa ile sınırlamak zorunda kaldım. Oysa yurtdışında bu tür kitaplar genelde 400 sayfanın üzerinde basılıyor. Fakat gene de aşk, (bu türün doğası gereği) hepinde arka planda kalıyor. Size son olarak şunu sormak istiyorum. Deviniş Projesi'nin devamı gelecek mi? Doğrusu, bunu düşünüyorum. Eğer okurlar Deviniş Projesi'ni beğenirlerse devamı da gelecektir sanırım.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Sayım Çınar, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |