Gerçeği arayan bir insan, öncelikle her şeyden gücü yettiğince kuşku duymalıdır. -Descartes |
|
||||||||||
|
Eski bir resim vardı elinde, resimdeki adamın yüzüne baktı, kendisine benzetiyordu. Kim nerede ve ne zaman kendisidir? Geçmiş, sihirini kaybetmeyen, parıltıları her zaman canlı bir denizdi, hüzünlü bir mavi giyinmiş bir sonsuzluk. Derin ve kaçak. ( Sana söylemeliyim. Haksızlık bu. Ama ben bütün şiirlerime yüreğimi dökerken hep Sen okuyacakmışsın gibisine yazdım. Unutmuyorum okuduğun bir tek şiirimi ve sonra bana bakışını unutmuyorum. Çocuktum henüz ve börtü böcekle uğraşıyordum ve henüz yeni yeşeriyordum, bende tuttum ağaçlara dair bir şiir yazdım. Çocuktum ve yeni yeşeriyordum. Acıların sırrına ermemiştim henüz. Bir kadına gönül vermemiştim henüz. N´olursun gitme baba. Seninle daha bir rakı bile tokuşturmadık. Hiç hazır olamadım yokluğuna… -Okumak isterdim şiirlerini, dedi resimdeki adam. -Biliyorum hazır değildin, bende hazır değildim gitmeye, dedi resimdeki adam.) Buharlı ve kirli camların karanlığına gözlerini bırakarak resmi avucunda ısıtmaya çalışır gibi avuçladı adam. Bu alışıldık hüzünlü sevişme vaktinin saniyelerini içten ve sessizce sayar gibisine dudaklarını kıpırdattı ve sustu. Konuşmanın masalara birşey ifade etmeyeceğini biliyordu. Sustu susarak. Kimbilebilir hangi söylenmeyen sözcükte gizli susar yürek, acının tarifsizliği, hüznün başıboşluğu, gönlün yarası. İnsan yüreği hangi söylenmeyen sözde gizlenir? Belki de mey biliyordur. Sabah denizde olan şu tabağımdaki balık anlıyordur belki. Hangi hüznün ağıdını içten içe yaktığımı onlar belki anlıyordur. Resimdeki adam anlardı, biliyorum… -Hüzün bana baba yadigárı, Müzeyyen ablam gibi. Bir şarkı tuttum senin adına, bir adam vurdu kanuna. Benimse içimde cümbüş koptu. Yemyeşil rokaların ortasına bıraktım ağaçlı şiirimi ve unuttum bütün gidişlerini. Seninle karşı karşıya oturmaktayım. Diyorum ki, -Sen bir düş´sün. Bütün yaşadıklarım gibi. Herşeyi gerçekten varsayabilirdim, aşk dahil ama gerçeğe haksızlık olurdu bunu yapmak. Artık hayat bize kendini göstermiştir. Şimdi insanlara hikaye anlatılacak zaman değil. Nasıl olsa yürek paylaşılmıyor, gerçeklerimi de paylaşmasınlar. Yalanlarımdan zaten kime ne? Hayattan düşmüş bir adamın yalanımı olur? -İçimi yak bu gece üstad, ortalık hüzün koksun. Göremez kimse seni benim gördüğüm gibi. Bu bir gerçek. Oysa şarkıda söylenen “Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar” bir yalan. Sevebilir seni herkes ben kadar ve benden de çok sevebilir. Ama sen beni sevdiğin kadar kaç kişiyi sevebilirsin? -Derin bir mesele bu aşk, boşver be moruk! -Oysa mutlu zamanlarda herşey insanın gözünde ne kadar ölümsüz değil mi? -İçimi yak bu gece üstad, ortalık hüzün koksun. İçelim bizbize, ölme, beni de öldürme. Yaşam bana baba yadigárı….
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat Kayali, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |