Her devrim yokolup gidiyor ve peşinden yalnızca yeni bir bürokrasinin artıklarını bırakıyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Taşaklarında ayaklanan hayat enerjisi, penisini yerinden hoplatmaya yetti Boris’in. ‘Lanet olası el kremi, aradığımda nerede olursun?’ O an, el emeğiyle yapılan hiçbir şeyin, taşaklara ve insan nesnelliğine zarar vermemesi gerektiğini kavradı, mastürbasyonu imkânsız kılan bir el kremi yokluğu, kapitalist verimlilik yöntemlerinden daha sahiciydi, fakat yoklukla varlık, oradan da varlıkta yokluk ve piyasa arasında bir ilişki olduğunu fark etmesin mi Boris? ‘Yalnızca rahatlamalıyım’, diye düşündü. Penisini eline aldı ve ileri geri bir makine kayışı gibi oynattığı zevk üretim bandını, yani elini gözlemlerken, yoldan geçerken rasgele tanıştığı bir arkadaşının ecinniler gibi fısıldadığı sanatkâr kulaklarına, beklenmedik ‘Ne için yazıyorsun?’ sorusu geldi aklına. Ona göre cevabı basitti: Yazmadıkça kadınlar vermiyordu ki! Gülümsedi. En nihayetinde bir şairdi. Ne demekti bir şair? Bir özlü sözler pezevengi, kocası olan şiirlerini yayınevi sahibine pazarlayan. Şair olmak, çok-eşli bir kelime tutkunu olmak demekti, eğer ünlü biri olmak istersen. Bir şey daha biliyordu şairlik hakkında; şair, eşek zikine binmiş bir uyuşturucu müptelası olmalıydı. Burada eşek ziki hülyaları, uyuşturucu müptelasıysa sürrealist bir bilinçaltı arkeologunu çağrıştırıyordu, o da farkındaydı, saçmaydı. ‘Saçmalıyorsun, dostum; hiç kimse penisinin üzerine kazımaz şiirlerini!’. Yine de içindeki soytarı şöyle fısıldadı kulağına: ‘Saçmalayın dostlarım; sistemin öznel aklına kapatılmak yerine; düşlerinizin, evhamlarınızın ve daha iyiye olan özlemlerinizin bilişsel hapishanesine saldırın! Bilişsel olanı, bilinçaltıyla yıkayın ve kim diyorsa ki saçmalamadığını; yığının sözcülüğünü yapıyordur o; yıkın nesnelliğin tımarhanesini! Saçma olan, özgürleştirir!’ ‘Tüm edebi akımlara açığım!’ diye düşündü Boris, ‘ben yazınsal bir omniseksüelim; tüm kelimeler ve kavramlar bana mazoşistik bir haz verir tartışırken; yeter ki tartıştığım kişi konusunda gerçek bir otorite olsun; kapatsın saçmayı fare deliğine ve kutsasın sistemin nesnelliğini bir kara cüppeli Stalinist parti genel sekreteri misali!’. Durdu ve henüz saf var oluşa akmamış döllerine seslendi doğruca: ‘Böyle zamanlarda Freud gelir aklıma, tam olarak da taşaklarımı avuçlarken; akıldışını içeri almalı, aklın akrep kadranının cehennemi gösterdiği boylamda. Nevrotikler, psikotikler, fahişeler, gayler ve uyuşturucu müptelaları; sizler estetik tapınağımın kutsal orospularısınız! Sizin varlığınızda görüyorum ben akıldışını ve sistem dışını; molekül bazında sosyalistlersiniz sizler hayatlarınızı yaşarken. Sosyalizmi de, faşizmi de aynı reyonda pazarlayan kitapevi kapitalizmi, tutarlılığa düşman ve çelişkiye hayran, baştan ayağa antagonizmaya bulanmış olduğu için değil midir ki; borderline kurumsal bozukluğa sahip bir sistem olarak kutsanmıştır Marx tarafından!’ Yüzünde orgazmik ve ritmik bir gülümseyiş salınıvermeye başladı birden Boris’in. ‘Orgazm oluyorum, öyleyse varım!’ diye düşündü Boris. ‘Düşünce titrer ve kaybolur bütünselliği tamir edemezse; oysa tam olarak titrediği içindir ki tamire ihtiyacı vardır cinselliğin! Ne düşünce, ne aşk, ne entrika! Var mı daha gerçek, daha derin ve daha yaşamsal-pratik bir duygu, var oluşu bir kene basitliğiyle emdiğimiz?’ ‘Sevişirken ne de basit hayvanlara dönüşürüz bizler; kıpkırmızı cinsel fanatikliğin tutkunu olduğumuzda. Oysa ahlaktır ki bizi sistemin öznel aklına kapatıp; zihnimizdeki faşizmi yaratan! Ahlakın sahibi düşünür büyük bir doğrulukla: ‘Ahlak, her yerde ve her şeye kadir devletten başka bir şey değildir!’. ‘Her yerdedir, çünkü kafanı koparamazsın ve her şeye kadirdir zira evhamından kurtulamazsın!’ ‘Oohh orgazm, Cennette asılı göksel ayna çatlayacak şehvetli güzelliğinden! Ne de hasis bir ayrılık geçiyor aklımdan, menim yeni benlere akarken; ‘Dur, gitme’ diye yalvarmalı basitçe ve içten bir biçimde, hayat, hayat doğurmaya doğru yol alırken.’ Çok sıkmıştı penisini, birden kopmasın mı sihirli bir yolculuğa çıkarırken Boris’in zihnini? Ayrıldı ve yere düştü, kuyruğunu bırakıp kaçan bir kertenkele gibi nereyeydi böyle? Birden sokaktan gelen sese kulağını kabarttı: ‘Taze penislerim var; yıpranmaz, yırtılmaz; hepsi ağzımda, taze penislerim var!’. Pencereye koştu Boris, bağırdı sokak satıcısına: ‘Bana iki penis kap gel, ağız dolusu olsun!’ Kapıyı açtı, karşısında duran seksi bir erkeğin dolgun göğüsleriydi gözünü dikip, kadına baktığında. Bir süre muhabbet ettiler. Parayı uzatıp, penisi alırken sordu Boris: ‘Ağzınız çok iyi laf yapıyor; ne mezunusunuz acaba?’ Genç çocuk cevap verdi: ‘Felsefeciyim’. —Korkarım felsefecilerden, edebi düzeyde psikiyatrcılık oynar onlar; ‘akıl’larını konuşturduklarında; hem kim oluyormuş Aristo da, ayırıyor doğruyu yanlıştan, benim adıma ve mantık kuralları ismi altında? Genç hermafrodit düşündü ve cevaben dedi ki: — Felsefeci ağzı penis dolu olan bir adamdır, bu işi yapmakta zorlanmıyorum dolayısıyla. Ne penisler geçti ağzımdan, okurken post yapısalcıları; Marksistlerin ellerine verdiği! Zira kuramsal bir penistir çoğu ideolojiler, erkeklere ait olan ve kadınların oynadığı yazınsal-yaşamsal dünyalarında! Ah dostum, gülüyor musun? Ne çok özledim ölürken gülmeyi! Boris cevap verdi hemen: —Penis alırken, kaptırmayayım testislerimi! Felsefeci bir hırsız gibidir, sever insanların inançlarını çalmayı. Felsefe ayrıldı beridir yaşam oyunlarından, kaptırdı kendisini pazarlama kutsal savaşlarına. Penisi ayırdı ve simularkları aldı ağzına. Genç erkek cevap verdi: — İş adamlarına felsefe öğretirim ben, geceleri beni becermelerinden az evvel. Testislerini kapmak değil, kapılmaktır senin kırık penisine gecelerimin korkulu kâbusu. Bağlanma dış dünyaya; bağlamasın seni sonra aşk romanlarına, bir parça mutluluk satın alma umuduyla! Vedalaştılar. Kapıyı kapattığında, içine dolan özgürlük hissi, Boris’i yiyip, bitirmeye başlamıştı. Öyle ya, penisi olmayanın sikme özgürlüğünden bahsedilebilir miydi? Tuvaletin karşısına geçti ve yeniden başladı 31 çekmeye. Biz erkeklerin ellerimizi penislerimizde ileri-geri ittirmemiz gibi, ileri-geri ittirir yaşam bizleri. Orgazm, orgazmı izler; tıpkı işçi bir babanın oğlunun yaşamının, babasına benzemesi gibi. Ve eğer penis kopmazsa kökünden, işçinin oğlunun eli gibi gidip gelecek bir ileri, bir geri; aşırı-üretim döngüleri misali, geçecek yaşam sevincimizin ve en ufak lükslerimizin dahi üzerinden buldozer gibi. ‘Çabalamaktan yoruldum’ dedi Boris ve başladı çalışmaya elleri bir ileri, bir geri…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Halit Yerlikhan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |