"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
gövdemi serin bir dal gibi şafaklara salmışsam ipten alıp zehir-zıkkım müebbetlere yatırmışsam şair olmuşsam ekmekten ve aşktan yana bir adım daha erkene almışsam yani ömrümü bulutsuz yürüyün diyedir altında göğün hadi öpün birbirinizi öpün bir daha öpün ve alın artık ellerimden sizde büyüsün gülüm” Son günlerde yaşananlar kafamı çok karıştırdı. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilememek bu olsa gerek. Ulusalda ve yerelde yapılan yorumlar, yazılanlar yaşadığım bu keşmekeşi daha da arttırdı ve bir yalanlar zincirinin ortasında nasılda çaresiz kaldığımızı gösterdi. Her yeni gün ortaya çıkan yeni pislikler, yolsuzluklar, yeni tartışmalara ve yeni savaşlara yol açarken memleket, sözde bir demokrasi mücadelesinin içine girdi. Önceleri benzer durumlarda insanlar her köşe başında, her kahvede hatta dost ziyaretlerinde bile gündemde olanları konuşup tartışırken ne ergenekon, ne de kapatma davası nı kimse ağzına bile almıyor. Artık insanlar farkında, verdikleri oy’da dahil yaşananlarla ilgili ya da yaşananlara gösterdikleri tepkilerin ve yaptıkları yorumların hiçbir işe yaramadığının. Bu yüzden de suskun, suskun ama bu sefer bilerek. Hem de her şeyi. Neleri mi? Sözde demokrasi yanlısı, darbe karşıtlarının, kendisini sanata veren darbecilere özellikle dokunmadığını ve de yaptıkları anayasayı özellikle değiştirmediklerini. Özellikle de haklar ve özgürlükler le ilgili olan kısımlarını. Sözde demokrasi yanlılarının, şeriat karşıtlarının, sözde cumhuriyet yanlılarının cumhuriyeti ve demokrasiyi lüks otel lobilerinden ve de lüks yaşantılarından ibaret algıladıklarını. Ve onlarında geçmişte yaşanan darbelerden ve darbe anayasalarından hiçte rahatsız olmadıklarından. Ve de şimdi bu iki tarafın savaşının, bu toprakların zenginliğe tek başına sahip olma savaşı olduğunun. Aslında aralarındaki tek farkta bu. Oysa ne çok ortak yanları var. Hepsi de hükümet etmezken karşı olduklarına iktidar olunca selam duruyor mesela. Bununla bitmiyor tabi. Mesela incirlik üssü’nün kapatılmasını her iki tarafta istemiyor. Çekiç güç’e de karşı değiller, BOP’a da karşı değiller, tüm bunlar yaşanırken Tuzla’da yaşanan işçi ölümleri her iki tarafın da gündemine gelmedi nedense. Her iki tarafta yargıya, rakipleri mağdurken saygı göstermiyorlar mı? Ya kendileri yargılanırken. O zaman hemen yargı siyasallaşıyor. Bir acayip borsa işte. Bir iniyor, bir çıkıyor. Kaybedeni hep halk olduğu için, ne içerden ne de dışardan bu borsada yatırımı olanların korkusu da yok, kaybı yok. Yerelde de aynı şeylerin yaşanması gayet doğal tabi. Siyasetçisiyle, ticaretçisiyle, basınıyla, kitle örgütleriyle v.s. siyle. Bir kent düşünüldüğünde hemen akla gelen şeyler. Diğer kentlerden farksız. Yaşam denilen piyasa’nın içinde bir şekilde tutunmuş, yol verilmiş, yola gelmiş, kimisi her daim, kimisi bazı zamanlar, kimisi çoğu zamanlar kazanan ve kaybedenlerin yaşadığı bir kent. Ve bu saydıklarımın hiçbiri ulusalda’kiler gibi ne üslere, ne çekiçlere ne darbelere, ne başka şeylere karşı. Ama birde bu toprakların gerçek sahipleri var. “toprağını satan, onurunu satar” diyerek bekleyen. Yaşamak Ağrısı bir gece küçüktüler zavallı korkunç geldiler sevme dediler unut dediler sürün dediler ne varsa beni bağlayan ellerimle yakmışım ben ki spartaküs'le birlik ayağa kalkmışım biz olmasak açlık biz olmasak ölüm.. dediler seni kapkara bir çarşaf gibi yere serdiler sevildikçe güzeldin öpüldükçe güzelim kız kızoğlankız olmadın mı şimdi daha duldasız mapus çağındayız bakarsın ayakta duramam bağışlama güzelliğin bozulur dayanamam sınanıyoruz kaçınılmaz ayrılıklarda bak son demde yakaranı tanrı bağışlasın bırak okşadım tenini kırıldı bir kez yasak bıçak kanımı akansın olası mı seni unutmak seni sevdalar yontusu seni aşk yaratısı sana çoğaldım elbet bitecek yaşamak ağrısı Şubat 1982 Nevzat Çelik
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nazım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |