En güzel özgürlük düşü, hapishanede görülür. -Schiller |
|
||||||||||
|
Sevgili oğlum; Seni çok bekledim ama şimdi görüyorum ki seni karşılamaya hazır değilim. Kendi kendime hep kötü sorular sordum. Şu andaki dünyaya doğman hoşuna gitmez ise diye!... Günün birinde haykırıp,“Beni neden getirdin bu dünyaya!...” dersin diye korkuyorum. Yaşam öylesine güç bir çaba ki dünyada, her gün yeni baştan başlayan, bedelleri ödenen, kısacık ayraçlarla dolu. Seni aç kalmayasın, üşümeyesin, ihanete uğramayasın, aşağılanmayasın, savaşlarda savaşmayasın, hastalanmayasın diye doğurmaktan korkuyorum. Açlığın doyurulabileceği, üşüyenin ısınabileceği, sadakat sevgi ve saygının ömür boyunca ona eşlik edebileceği, savaşı ve hastalığı ortadan kaldırma umudu artık uzun yıllar yok dünyada. Can sıkıntısından tembel insanlar dünyada her şeyi yok ediyorlar; Kriz var dünyada!..., ülkemizde!..., evimizde!... ve en kötüsü de içimde!.. Her şeyin yok olacağını söylüyor içim. Ben yok edemiyorum her şeyi öyle!... göründüğü kadar kolay değil yok etmek!... Yok etmekte yaratmak gibi bir şey!... süreç aynısı.!...Önce karar vermek, göze almak sonra nasılını düşünüp tasarlamak sonra uygulamak sonra da nedenlerini araştırmak yada araştırmamak. Aradaki tek fark umut!...suzluk!... Çok çalışkanım!... tembel değilim!... anladım ki tembel olmalıymışım. Tembellik; İnsanı yalnızca çalışmaktan, yorgunluktan, tedirginlikten, gereksiz heyecanlardan, can sıkıntısından da koruduğunu biliyorum. Çalışırken yada çalışkan insanlar can sıkıntısına kurban olmaya elverişli, hatta mahkumdurlar. Boş vakitlerinde ne yapacaklarını bilemedikleri için bunalırlar yada çalışırken hoşlanmadıkları bir takım işler yapmak zorunda kaldıklarındandır bu. İşsizliğin de ne demek olduğunu bilmezler. Şu anda dünyada milletler yarı aç yarı tok, gene millet işsiz, gene çalışkanlar sömürülüyor, gene işi tıkırında olanlar var. Zengin yine zengin benim gibiler ise zenginlere çalışıyor bende baban da bankada memuruz. Bahis oynayan tembel bankacılar yüzünden dünya piyasalarında kriz çıktı. Kazanç hırsıyla bazı riskler görülmedi, yada bilinçli olarak görmemezlikten gelindi. Temel kurallar ihlal edildi. Bankacılık güvenini kaybetti. Piyasalar canavara dönüştü tüm insanların sermayelerini yuttu. Yeni sermayedarlar kim? bilinmiyor.. Herkes birbirine güvensiz!... bende işverenime güvenimi kaybettim!... işten çıkarılırsam diye. Babanı biliyorsun çıkardılar. Seni nasıl büyütürüz bu parasızlıkta diye seni içimden atmak istiyorum. Bir yandan da eğer doğmasan acı çekeceğim!....en mutsuz anlarında bile doğurmadığıma üzüleceğim. Hiç yokluğundan daha kötü doğmaman!...Yanlışlıkla bile bir rastlantı yada bir başkasının dikkatsizliği sonucu bile olsa hiç var olmamış olman çok ürkütücü ki biz seni çok istedik doğman için babanla birlikte. Eğer doğarsan; Zayıflara karşı yumuşak, küstahlara karşı sert, seni sevenlere karşı cömert, seni kullanmak isteyenlere karşı acımasız olmanı isterim. Annen. Bu da babamın mektubu işveren amca; “Sevgili oğlum erkek doğacağın için çok sevinçliyim. Erkek doğmakla aşağılanmayacaksın, ezilmekten kurtulacaksın, ilk bakışta kendini kabul ettirmek için güzel bir yüze, zekanı saklamak için biçimli bir gövdeye gereksinme duymayacaksın. Sevdiğin biriyle yaşadığın ilişki için hiç kimse ayıplamayacak seni, gecenin birinde kuyuya düşüyormuşsun gibi bir duyguyla değil yardan atlıyormuşsun gibi bir duyguyla uyandığın da tam erkek olacaksın. Sevişebileceksin, hakarete uğramadan kendini savunabileceksin. Kasların daha güçlü olacak onun için daha ağır yükler taşıyacaksın amma, savaşta öldürmeni buyuracaklar sana. Önünde koca bir dağ var o dağı aşmanı isteyecekler senden. O dağın ardında her şey güzel , insanlar sağlamsa ve sende sağlamsan mutlu olacaksın. Dışardan gelen hayat gürültüsüne kulak asma. İşten çıkarıldım ama ben henüz geleceğimizi kaybetmedim umutluyum gücümden dolayı beyin ve kol kaslarımı çok kuvvetlendirdim. Geleceğimizi kaybetmek yaşanan şimdiki zamanı ve insanları da başkalaştırıyor”. Açlık kapıdan girince sevgi pencereden atlarmış.” derler ama bence gelecek yaşayakalmaktır sevgili oğlum. Senin için gelecek dışardan gelen kötü kokulara, kötü salgılara karşı savaş açman!... yaşayakalman. Doğman!...Doğacağını hayal et!... hayal ettiğin sürece doğacak ve yaşayacaksın. Çözüm bulacağım demen yeterli. Bak nasıl mektupları başkalarına okutuyorsun, hayatın nasıl değişti, mektuplarının cevabını beklemek için nasılda mücadele ediyorsun hep böyle ol çözüm üret!... Zaten o zaman hayat değişiyor. Dünyanın, annenin ve benim duyduğumuz korku; İnsanlığın bir başka insanla insanlığın diliyle konuştuğu takdirde onca insanca tepkiler yaratabileceğine yönelik o sonrasız güven duygusunun yitirilmiş olmasından kaynaklanan korkudur. Şu anda iş dünyasında, ekonomide en önemlisi de evimizde de yaşanan bu!.... güven duygusunun olmaması!... Zengin ülkeler zenginliklerinin, yoksul ülkeler yoksulluklarının iç yüzünü gördüler. Sen yarı yoksul,yarı zengin bir ülkede ve ailede doğacaksın. Bende ülkem gibi, içim gibi sonunu bilmemenin, var olmanın güzelliğini yaşıyorum. Sende içeride öyle yap.Var olmaya çalış ve doğ !...sevgili oğlum. . Baban. Buda kardeşimin mektubu işveren amca; Sevgili kardeşim; Erkek veya kız olman umurum da değil!... umurum da olan tek şey benim, ailemize ait olan her şeyi seninle paylaşmam!...Annem ve babamın pek sevecen olduğu söylenemez. Eğer erkek doğarsan annem ve babam seni benden daha çok severler. Annem bana anneliğin yaşamdaki en büyük değer olduğunu ancak büyük bir özveriye de hazır olmamı söylüyor. Annelik özverinin cisimleşmiş hali imiş!...o zaman kız çocukları onarılması mümkün olmayan bir kabahatti. Erkek doğarsan seni çok kıskanacağım. Onlara kardeş istemediğimi söyledim çünkü iki kardeş arasındaki dostluk her birinin ötekine göz koyduğu benlik ve sahip olma duygularının farkına dayanıyor. İki kişi olunca farklılaşma başlayacak, farklılık karşılaştırmayı karşılaştırma huzursuzluğu, huzursuzluk şaşkınlığı, şaşkınlık hayranlığı doyuracak, hayranlıkta değiştirme ve birleştirme isteği yaratacak buda bana göre değil!... Zaten her şeyin orta karar olduğu bir aile!... burası. Sevgi var gibi de yok gibide. Zaten bence sevgi insanın gücünden vazgeçmesi. Doğduğum günden beri lezzetli bir meyveye benzetiyorum kendimi. Dünyadaki herkes her gün bana baksın ve ağzı sulansın istiyorum. Beni böylesine bir kız yapan nedir onu da bilmiyorum? beklide bir erkeğin dostça ilgisini yakalayamam dan ileri mı?... bütün bu düşünceler!.. bunu da bilmiyorum? Keşke kendimden hiç çekinmeden söz edebileceğim biri olsa, kopuk kopuk düşüncelerimi türlü türlü izlenimlerimin karmaşıklığını sıraya sokan biri olsa ha ne dersin var mı öyle birisi? Bu sen olabilir misin?... iyi düşün!... ağabeylik yapmayacağın demektir bu!.. Yaşam kendini bana sonsuz bir düşmanlık, hainlik, türlü pisliklere bulanmak için iğrenç ve sürekli bir savaşım olarak görünüyor. Babamsa beni ve seni eğer doğarsan bizi bir ağacın dallarına benzetiyor. Köklerimizi yaşamın özüne bizler salacakmışız. İleride sen ve ben bizim kadar güçlü başka dallarda bulabilirsek!... birleşerek!... köklerimizi de birleştirecekmişiz. Beni başka bir ağacın dalı yakalayacakmış. Yeni yarattığımız ağaçların dalları başka çiçek ve yapraklarla dolacak ve kök salacakmışız, dünyadaki yaşam ağacının da yaşaması buna bağlı imiş!...bu böylece sürüp gidecekmiş. Zaten ailemizin yaşam ağacındaki dalını sen verecekmişsin öyleyse doğmazsan babam çok üzülür!... doğsan mı ha ne!.. dersin sevgili kardeşim. Kız kardeşin. Buda anneannem ile dedemin birlikte yazdıkları mektup; Sevgili torunum; Bu mektubu dedenle birlikte yazdık. Mektubumuz batan bir aileden gelen son imdat çığlığı olarak kabul et ve yardımımıza koş!... Her şeye karşı yaşamanın inanılmaz çekimine kulak ver!... annene karşı koy!... Hayatımızın bu yaşlı, hastalıklı ve en bunalımlı döneminde yaşadığımız karmaşık olayların çözülmez görünen bir yumak oluşturduğu bu günlerde ailemize taze kan olacaksın doğmanla. Annen seni doğurmayacağını söylüyor. Yaşama olan gücünü kaybetmek üzere bir ruhsal çöküntü yaşıyor. Bu ruhsal çöküşe insanın kendisini teslim edişi insanın zavallılığını gösteren son çarelerdir. Senin doğman için ona sesleniyoruz.”Ondan sabır ve birazda anlayış ve hoş görüyle dayanıksız bir beklenti bile olsa, düş yada gerçek geçirdiğimiz o inanılmaz güzellikteki anıların hiç olmazsa bir gün, bir an için duyduğunu sandığımız yakınlığın, yada çekimin anısına, hatırına seni doğurmasını istiyoruz. Onunla geçirdiğimiz heyecanlı, tutkulu zaman zaman acılı, çoğu kez düş kırıklıklarıyla dolu deneyimlerden çıkardığım bir inanış var içimde o da üç insan arasında gerçek yada düşsel ne şekilde ve ne kadar sürmüş olursa olsun, güzelliğini, içtenliğini ve katıksız bir sevgiden olan birlikteliğin her şeye karşı etkisini yitirmeyeceği asla unutulmayacağıdır. Annenle yüz yüze konuşmaya cesaret edemediğimizden dedenle sana beraber yazmaya karar verdik. Yüz yüze geldiğimizde bunca zamandır yaşanır olduklarına inandığımız o güzel anların gerçek olmadığını söyler veya bunu hissettirir ve aramızdaki saygı ve sevgiye dayanan o büyü bozulur diye korktuk annenin İçinde yuvarlandığın çıkmazdan çekip çıkartmak için o güzel ellerini ona uzat ve doğ!... Dünyada kimler doymamış ki sende doymayasın!...sevgili torunum. Anneannen ve Deden. Buda Yaradan amcanın mektubu; Sevgili dirim damla; Damlacık diliminden daha bölünmeye yeni başlamış hücreler bütünüsün. Yaşın ile münasebeti olmayan bir takım meselelerde çare arıyorsun. Bana mesaj yolluyorsun. Yaradılışını henüz tamamlamadığım bir dirim damlanın meseleleri her ihtimalin üstünde ciddi ciddi düşünmesini, yahut ta düşünür görünmesini gördükçe sevinçten çıldırıyorum. Seninde anlayacağın gibi iş denen şeyi merak ediyorsun. İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor, kendisi yapıyor, etrafıyla bir sürü münasebet kuruyor fakat aynı zamanda da insanı zapt ediyor. Ne kadar manasız, abes olursa olsun bir işin mesuliyetini alan ve benimseyen insan ister istemez onun dairesinden çıkmıyor. Onun mahsubu oluyor. İnsan kaderinin ve tarihinin büyük sırrı burada!.... Sukuta kavuşacak annen. Benimde işim bu!... Yaratmak!... beni daha fazla meşgul etme dirim damla çooook!...çooook!...işim var sevgili dirim damla. Yaradan amcan Buda babamım ve annemim işveren amcalarının mektubu; Sevgili dirim damla; Her sabahın bütün sabahlar gibi olması bekleniyordu. Öyle olmadı. Dünyadaki ekonomik kriz bizi de vurdu. Bir ağırlık çöktü dünyanın her yerine önce sermayemizi kaybettik. Sonra işçilerimizi, sonrada güvenimizi kaybettik. İş sahiplerinin koridorlarında, odalarında, kapı önlerinde senin annen ve baban gibi milyonlarca insanların biriktiğini gördük. İşsizliğe doğru bir gidiş var her yerde. Ağır bir senfoni çalınıyor dünyada. Bazen hızlanır gibi oluyor ama ağırlık devam ediyor dünyadaki bu ağır senfoninin temposuna uymalarıyla her yer!... dünya!... yaratılmazdan önce ortalığı kaplayan madde öncesi sakinliği gibi!.... Ekonomide bunun gibi olacak senfonin temposuna ayak uyduranlar yaşayakalacaklar. Bilinmeyen kurallarla yönetilen bu ekonomik krizin her ülkeye ve şirkete her girişinde ürkütülmemesi gereken yaratıkların beklenmeyen davranışlarını sergilediklerini benzetiyorum yaptıklarımı. Saygı göstermenizi, sabrınızı da sonuna kadar sürdürmenizi istiyorum. Sen doğmalısın!...Önüne gelen nimetlerin değerlendirilmesini bilmeyenlerin seni senden başka bir türlü insan yapmak isteyenlerin arasına düşmüşsün. Aldatıcı yumuşaklıklarıyla ümitlendirmişler seni. Hepiniz yabancı oyununu oynuyorsunuz. İnsanları artık olmaları gerektiği gibi düşünmek istiyorum. İnsanlar artık işverenlere söyledikleri “ömür boyu iş istiyorum”u geri alsınlar. Yaşamış oldukları yanlışlıkları düzeltsinler. Bir gün öncesine korkak bir bezirganlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz?... Yoksa yarından korktuğumuz için düne köle gibi bağlanacak mıyız? Senin bana kölen olayım da annemi, babamı işten çıkarma dediğini duyamıyorum!... Nesli tükenmiş yaratıkların bilinmeyen bir dünyanın kokusunu getirmeleri gibi bir çekiciliği yayıyorsun çevrene!... Çünkü yüzde yüz saf olan bir şey kendinin aynıdır. Bende kendim gibi olmak istiyorum sevgili dirim damla beni anla ne olur! İşveren amcaların. Yazılardan da anlaşıldığı gibi... sizce doğmalı mıyım?.ha ne dersiniz.? Nezihe ALTUĞ 02.01.2009
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nezihe ALTUĞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |