Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Okuma hayatım, Kemalettin Tuğcu’nun eserleri ve o dönem çok yaygın olan çizgi romanlarla başladı. En çok severek okuduğum Teksas adlı bir çizgi romandı. Romanın üç temel kahramanı vardı. Yaşlı bir adam olan Profesör Oklitus, genç bir adam olan Çelik Blek ve gençlik çağına henüz girmekte olan Rodi.. Bu üç başkahraman, yoğun bir ormanlık bölgede kurulmuş olan bir kalede yaşıyorlardı. Kalede kendilerinden başka, ormandaki hayvanları avlayan ve kürklerini satarak, kürk ticareti yapan avcılar vardı. Yaşanılan bölgede, ‘egemenlik’, İngilizlerin elindeydi. Ancak Dünyanın farklı yerlerinden gelmiş ve Amerikan topraklarında doğmuş ikinci kuşak insanlar, kendilerini Amerikalı olarak tanımlıyor ve İngiliz egemenliğine karşı bir kurtuluş mücadelesi yürütüyorlardı. Başkahraman Çelik Blek ve diğer iki kahramanla birlikte kaledeki tüm avcılar, bu kurtuluş savaşına katılıyorlar ve İngilizleri topraklarından atabilmek için bir yer altı faaliyeti yürütüyorlardı. O sıralar ortaokula giden bir çocuk olan benim için konu, oldukça eğlendirici bir o kadar da eğiticiydi. Kafamda; yanıtlarını sonradan öğreneceğim birçok soru oluşuyordu. Bir tarafta özgürlük mücadelesi veren bir grup vardı, ama aynı grup, bir ‘ticaret metası’ olarak binlerce hayvanı, yalnızca kürkleri için öldürüyorlar ve bununla da kalmıyor; bu kürkleri İngiliz tüccarlara satıyorlardı. Ne yaman çelişki...! Orhan Hançerlioğlu’nun Felsefe Sözlüğü adlı eseriyle tanıştığımda yirmili yaşlardaydım. Orhan hoca, çok kesin bir biçimde; felsefe öğrenmek ve onun ardından gitmek; Tüm evrendeki olgu ve olayları, dün’ü, bugün’ü ve yarın’ıyla birlikte düşünmeyi öğrenmektir diyordu. Ve ekliyordu: Felsefe, Bilim ve Din çatışmasından doğar. Yaklaşık otuz yıldır bırakamadım elimden Felsefe Sözlüğünü. Felsefe Sözlüğü, bana Düşünce Tarihi’nin kapılarını açtı. Bana bir insan olduğumu ve insanlaşmanın, bir bireyin yaşamının sonuna kadar bitmeyen bir süreç olduğunu öğretti. Düşünce Tarihi’nde Orhan Hançerlioğlu, Dünyanın nasıl oluştuğundan başlıyor anlatmaya. Sudaki ilk hücrenin oluşumuyla devam ediyor. Sonra ilk insanın nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. Daha sonra ilk insandan günümüze kadar gelen tüm düşünce akımlarını ve bu düşünce akımlarının aralarındaki çelişkileri ve uzlaşmazlıkları ortaya koyuyor. Tüm bunları öylesine temiz bir dille anlatıyor ki, öğrenmek gerçekten bir keyfe dönüşüyor. Tahmin edebileceğiniz gibi onu da yıllardır elimden bırakamadım.. Bu yazıyı yazmaktaki amacım yalnızca, Orhan hocaya olan derin saygımı dile getirmekti. Eğer Orhan Hançerlioğlu’nu hiç okumadıysanız, okuyunca bana hak vereceğinizden eminim. Saygılar. Sedat Akıncı..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Sedat Akıncı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |