Bilgi sakalla ölçülmez. -Moliere |
|
||||||||||
|
Efendimiz s.v.s ashabıyla yemek yerken; “Bir gün gelecek, ümmetimin düşmanları, sizin bu yemeğe uzandığınız gibi üzerlerine üşüşecekler”, buyurur. Sahabe-i Kiram sorarlar. “Ya Resulallah, o gün sayımız az mı olacak?” Cevaben; “ Hayır, az olmayacak. Ama ümmetim, su üzerinde yüzen saman çöpleri gibi ayrı ayrı ve dağınık olacaklar”, diye bildirir. Efendimiz bizleri yüzlerce yıl öncesinden birlik ve beraberlik için uyarıyor. Ve çarpıcı bir tasvirle ayrılığın neticesini gösteriyor. Büyüklerden biri, “Saman çöpleri suya atıldığında bir süre birlikte yola devam edeceklerini sanırdım, fakat bizzat suya atınca gördüm ki, suya bırakmamla ayrılmaları bir oldu” diyor. Ne yazık ki geldiğimiz nokta tam da Efendimiz’in bizi uyardığı hal. İçerde ve dışarıda, özelde ve genelde birliğe ne kadar çok ihtiyacımız olduğu son Gazze olaylarında net olarak görüldü. 6 milyon 700 bin İsraillinin, 1.5 milyar Müslüman’a kafa tutmasını başka neyle açıklayabiliriz? Ülküleri doğrultusunda birleşmiş o insanlar 1.5 milyar saman çöpünü kolayca alt edebiliyorlar. Efendimiz Müslümanlar’ı şöyle tanımlıyor: “Müminin mümine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Riyazü’s Salihin). Ne oldu da bu tanımlamanın çok uzağına düştük? Ne oldu da hasımlar olduk birbirimize? Müslümanların birlik olmasına engel nedir? Benmerkezci tutumları mı, yoksa oyuna gelmeleri mi? Sebep her ne olursa olsun, onunla mücadele etmek zorundayız. Her türlü grubun üzerinde bir İslam kardeşliği çatısı bulunduğunu unutmamak gerekiyor. O büyük çatının altında birlik kuralınca yaşamayı öğrenmek zorundayız. Eğer o binada hır gür çıkarır, kavga eder, kardeşimizin dairesini yıkmaya, sökmeye, sarsmaya girişirsek bundan tüm bina zarar görür. Dışarıdan bakan o binayı tek ailenin, tek dairesi bilmeli. Aynı geminin yolcuları olduğumuzu akıldan çıkarmamalıyız. Komşu kamarada kalana kızıp onun kamarasında delik açmak, hep beraber batmaktan başka bir işe yaramaz. ELLERİMİZİ VE GÖNÜLLERİMİZİ KENETLEMEYE MECBURUZ Rabbimiz “Allah ve Rasulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider…” (Enfal, 46) buyuruyor. Efendimiz de (s.a.v) topluluğun rahmet, ayrılığın azap olduğuna dikkat çekiyor (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İbn Ebi Âsım, es-Sünne). “Nefesler sayısınca Allah’a giden yollar var” denir. Herkesin mizacına uygun topluluklar içinde bulunması mümkün. Ama makro düzlemde hepimiz Müslümanız. Dağınıklıkla başa çıkabilmek için, sevgi ve saygıyla ya da en azından tahammülle nasıl birleşebileceğimizi araştırmalıyız. Yoksa hafif bir esintiyle yere kapaklanan yığınlar olarak kalırız. İncecik ipliklerin birlikte halatlar oluşturması gibi, müminlerin birleşmesiyle de karşılarında durulamayacak büyük bir güç oluşacaktır. Bundan korkanlar ha bire tefrika, fitne çıkaracak şekilde kin, düşmanlık tohumlarını boşluk bırakmadan serpmekte aramıza. Basiret sahibi müminler bu oyuna gelmemeli. Gelenlere karşı da şefkatle, hoşgörüyle muamele ederek aradaki ayrık otlarından kurtulup, büyük bir deste olmaya gayret sarf etmeli. Aksi takdirde lokmacıklar olarak birilerinin midesine kolayca kayıveririz. Allah’ın bizden istediği o tek ipe hep birlikte tutunmadıkça öncelikle bu dünyada bize rahat olmayacak. Ellerimizi ve gönüllerimizi kenetlemeye her zamankinden daha çok mecburuz. Müminlerin kuvvet ve başarısı bu kardeşlik bağının güçlendirilmesine bağlı. Bu noktada liderler, büyükler ve kanaat önderlerine çok ciddi görevler düşüyor. ŞEYTAN ARAMIZI BOZMASIN Ayrılığı tetikleyebilecek her şeyden özenle kaçınmalıyız. Sonuç getirmeyecek keskin tartışmalara girmemeliyiz. Birbirimize empatiyle, mütevazilikle, önyargısız yaklaşmalıyız. Üsluba özen göstererek kırmadan, kınamadan, iğnelemeden, sertleşmeden konuşmalıyız. Rabbimiz bu hususta “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar…”(İsra, 53) uyarısında bulunuyor. S. Mübarek Erol konuya dikkatlerimizi şöyle çekiyor: “Dış saldırılar, savaşlar, tabii afetler, göçler, açlık, kıtlık gibi felaketler karşısında dimdik ayakta kalmayı başaran ecdadımız, ne hazindir ki tefrika sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdir… Geriye dönüp baktığımızda ırk, coğrafya, mezhep, ideoloji, siyasi fikir, dünya görüşü gibi konuların insanlarımızı kışkırtıp çatışmaya dönüştürecek bir araç, malzeme olarak kullanıldığını açıkça görmekteyiz… Birlik ve dirliğimizi bozacak bu tür tuzaklara karşı uyanık olmak Müslüman ferasetinin gereğidir.” Öte yandan birlikteliklerin ihlas ve samimiyetle kurulması gerekir. Aksi takdirde en ufak bir esintide, menfaat çatışmasında paramparça olup yıkılır. Bediüzzaman Said Nursi de böyle bir birliktelikle ne kadar büyük bir kuvvet kazanılacağını şöyle ifade ediyor: “…Manevi kuvvet sağlayan ihlas sırrını kazanmakla, dayanışmaya ve hakikate inanmaya muhtacız ve mecburuz. Evet, üç elif birleşmezse, üç kıymeti var. Rakamların sırrı ile birleşse, yüz on bir kıymet alır…” Müslümanlar, birlik olmayı başarabildiklerinde onların ne derece etkili bir güç olacaklarına tarih defalarca şahit oldu. Geçmişte yapılabilen bir şey tekrarlanabilir kuşkusuz. Aksi takdirde dağınık Müslümanların değerleriyle hayatiyetlerini sürdürmesi imkansıza yakın maalesef. “SADECE BENİM GÖRÜŞÜM DOĞRUDUR” DEMEYE HAKKIMIZ YOK Tefrikayı tamir için büyükler şöyle düşünmemizi tavsiye ediyor: “Benim fikir ve görüşüm doğrudur’ veya ‘daha güzeldir’ demeye hakkınız var, fakat ‘sadece benim görüşüm doğrudur’ demeye hakkınız yoktur.” Aslında İslam ahlâkını benimseyen ve tüm insanlara o şekilde muamele edenler hangi camiada olursa olsun birliği zedeleyecek her şeyden uzak kalabilir. Farklılıkların değil ortak paydaların ön plana çıkarılması müminleri birleştirmede etkili bir unsur. Rabbimiz “...Nice az sayıda bir birlik Allah’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir...”(Bakara, 249) buyuruyor. Allahın müjdesine kulak verip, üstüne kalbimizi koyarak ellerimizi uzatalım dostça ve ihlasla. İç ve dış düşmanların ince planlarla aramıza serptiği ayrılık ve düşmanlık tohumlarını, ancak bizler yine etkisiz hale getirebiliriz; kardeşlerimize yürekten sarılarak!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rabia Suluk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |