..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Habibe Ağaçdelen




3 Kasım 2009
Batsın Bahtışen Emi …  
Bahtı şen

Habibe Ağaçdelen


Sızı düştü yüreğine her zamankinden daha acı, her zamankinden daha çaresiz...


:AIHB:

Misali bozuk bir gün batımı salınırken ufukta, sessiz sakin bir sokağın kaldırımlarına baka baka yürüyordu Bahtışen…

Taşların arasındaki boşluklara takmış gibi yarı seke seke yol alıyordu , ağır aksak evine..
Üff.. Ekmek almış mıydı acaba evdekiler “Hiç zannetmem” dedi iç sesi.. Ne zaman almışlardı ki.. Bu günün diğerlerinden farklı olması için hiçbir sebep bulamadı zihninde.. Neden her gün bunu düşünmeden ekmeği alıp eve gidemediğine öykündü kendince.. Aslında anlıyordu kendini.. Daldı gitti minik kızın ardında sakladığı günlerine.. Evet özlem sarıyordu minik kızın bedenini.. Sıcacık bir şefkat ve korunma özlemi.. Sanırım babasının okşayışlarını duyumsadı upuzun saçlarının üzerinde.. Gözlerinin içine bakarak her sabah “ Kızım bu gün sana ne getireyim?” deyişi hala şimdiki gibi çınlıyordu kulaklarında.. Yamuk bir gülümseme attı kendine..
Şimdiye kadar kaç erkek yaşamında ne istediğini sormuş ya da akşamları babası gibi en sevdiği şekeri alıp getirerek sürpriz yapmıştı ki ona.. Her gün, Allah’ın her günü bunu beklemişti işte.. Önemsenmek istedi sadece, istemeden verilmesini bekledi.. Çok muydu istediği acaba ?

Bu kadar mı cimriydiniz ?

Adımları ağırlaştı, çizgilerin arasındaki topraklara baktı hüzünlü. Sahi böylesine tozlumuydu yüreği. Yaşamın taşlarını birbirine tutturabilecek kadar betonlaş mıydı yaşamın elleri.. Yüzünü okşayamayacak kadar acımasız mıydı meymenetsiz hayat. Çok yorgundu.. Uff. Neden bu kadar ağır bu ayaklar, neden geri geri gidiyor adımlar.. Kafasını kurşun kadar ağır, gözleri kadar dolu bulutlara kaldırdı. Derin bir nefes almaya çalıştı.. Neden aldığı nefes dar geldi ki acıttı göğsünü. “Neden kimsem yok, varken yoklar” dedi. Küçük Bibiş gibi bulutlarla fal bakmak istedi ama beceremedi.. Hayal etmeye bile gücü kalmamıştı oysa.. Adı gibi emindi ki yine eve kimse ekmek almamıştı.. Uff.. Düşününce omuzlarına bir on kilo daha yüklendi sanki.

Evin kapısına geldiğini fark ettiğinde kapıcının sesiyle irkildi. “Abla, abim evde mi, aidat toplanacakta.” (Aidatları eşi ödüyor zannettiniz değil mi .. Hayır , maalesef hayır. Paşamız yönetici... Pek sever böyle işleri.) “Evdedir canım, uğrayıp sorsaydın ya.. Neyse uğrarsın, iyi akşamlar.” Bu insanlar boş konuşmayı ne kadar da seviyor diye düşündü.. Unutmuştu ekmeği, döndü binanın yanındaki bakkaldan şükürlük ekmeğini aldı.

Birinci kata geldiğinde kapının zilini çalmadan açtı, nasıl olsa çaldığında “anahtarın yok mu senin “ diyecekti. "Aman o konuşmasında" dedi içinden. Ellerindekilerle direk mutfağa geçti.. Baktı ki kimse ekmek almamıştı; buruk , kahırlı bir bakış baktı içeriye doğru. Ocağın üzerinde yemek yoktu, dolabı açtı bir umut. Ne mümkün.. Hiç şaşırmadı. Emekli olalı bir gün daha yemek yapmamıştı ki şimdi yapsın. Çocuklar yanına koşuştu bu arada. Onlarla ayak üstü ilgilendi (içindeki telaşeyi bastırarak) günlerini sordu, derslerini, ödevlerini... Hemen tekrar için hazırlık yapmalarını istedi. Her zamanki gibi; bir taraftan yemek , bir taraftan ödev ve tekrarlarla ilgilenmeliydi... Neyse ki eli çabuktu…

Çevresinde ne kadar kadın tanıyorsa hepsi aynı şeyi söylüyordu " erkekler yapmaz". Bu kadar bencil olabilir miydi bu erkekler, hiç aklı almıyordu. Kocası Bahtışen’den önce emekli olmuştu, yakarışlarını, it yerine koymuştu... Şimdi tüm enerjisiyle kapı bekçiliği yapıyor, asalak gibi Bahtışen’in sırtından inmediği gibi gecesini gündüzünü çekilmez kılıyordu. “Ne yapmalıyım” diye düşünürken, kaç kere kendini yakmış, sağını solunu yaralamıştı iş yaparken. Ah boynundaki halkalar ahh...
__ Bahtışen çay yaptın mı ? Çay ver... ( batsın Bahtışen emi )

Kimse halini sormuyordu... Ana ,baba cahil cühele anlamaz. Çıkmış gecekondu mahallesinden, düşmüş apartmana, hem de çalışıyordu ya daha ne istiyordu değil mi ? Ardını arkasını soran yoktu... Bir Allah bir Bahtışen...
Adı gibi salınamadı ki daha göllensin divanda.

Eli suda günü düşündü. Doktora uğramıştı bu gün. Raporu çıkmıştı, uzun uzun anlattı doktoru. Evet sol göğsünde kitleleri vardı, hemde çok riskli. Acil biyopsi yapacağız dedi doktor, kül benizli kocakıza.. Dünya başına göçtü, dik bildiği canında... Oysa eşi biliyordu bu risli beklentiyi, hatta bu gün doktora gideceğini de... Bir önceki tetkiklerde anlatmıştı Bahtışen. Kimin umruna ki. "Sen kendin gidersin değil mi" demişti ya sabah sabah. Şimdi çayın derdinde Paşa... Sızı düştü yüreğine her zamankinden daha acı, her zamankinden daha çaresiz... Yer ayaklarının altında dans ediyordu… Gözlerinin alevine dayanamıyordu artık... Medet! Elleri kadersiz başını avuçladı mengene gibi. Soğuk, kuru betona çöktü dermansız dizleri... Kökünden kırıldı sanki beli..

Babasını özledi; sarsın minik kızını, kokuşlarından öpsün diye ve satsın tüm dertlerin anasını, meydana okusun devrana... (Yaslamalıydı sırtını bir dala oysa.)
Anasının kokusunu özledi, bebek oldu kucağında çığlık attı şu kahpe Dünya’ya…

__ Yeter! Yeter! Yeter! Sıcak bir omuz verin bana!
“” Yitiyor ciğerin, yittim ana! ””



HERZE YANKILAR

Canı kanıyor bebeğin
Kerte boğurdak
Çok acımasız

Hıncahınç
Kesif hıçkırık
Çığlıklar Herze yankılardı
Hercai kulaklar tıkandı
Gözler kara kuyu
Göverdikçe göverdi
Mavi boncuk takılı
Masum duruşu
Kusmaya çalıştı Kesmik aşı
Boğum boğum Boğazına dizili
Mevsimsizdi Zümrüt yaşı

Çok acımasız
Kerte boğurdak
Canı kanıyor bebeğin

Anne!
Neredesin
Yitiyor yitiyor ciğerin






Habibe E. Ağaçdelen



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumcu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Ağlamıyorumki...

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Kim Bilir… [Şiir]
Peri Kuşu... [Şiir]
İhanetin Yuvası Yok [Şiir]
Ah Esmer/alda... [Şiir]
Bir Paltoluk Düşler [Şiir]
... Buke... [Şiir]
Zamanı Kalbinden Vurmak... [Deneme]
Şiirin Çilesi [Deneme]


Habibe Ağaçdelen kimdir?

Sıradışı, ağır, yüreği sevgi dolu. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Habibe Ağaçdelen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.