Bir gün karşıma biri çıkacak ve bana: "Herşey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim" diyecektir. -A. Ağaoğlu, Yazsonu |
|
||||||||||
|
İngiltere’de doğa tarafından bizlere bir çimento fabrikasının yakınlarında büyük bir sır açıklanmıştır. Doğa sırlarını olaylarla açıklar. Olayımız şöyle gelişir: Bir yerlerde kahve rengi gövdeli bir ağaç varmış. Bu ağacın üzerinde aralarında ton farkları olmakla birlikte kahverengi küçük sinekler yaşarmış. Sinekler arada sırada daha açık veya daha koyu renk yavrular verirmiş. Bir zaman sonra bu ağacın yakınlarına bir çimento fabrikası yapılmış. Çimento fabrikasından çıkan tozlar etrafındaki tüm doğayı yavaş yavaş kaplamaya başlamış ve en sonunda yakınlarındaki tüm ağaçların rengi griye dönmüş. Ardından bir de farkına varmışlar ki bizim kahverengi sinekler de gri renkli sinekler olmuşlar. Yalnız sinekler toz kaplandığından değil gerçekten gri olmuşlar. Bu fenomen incelendikten sonra şu cevaplar bulunmuş. Bu ağaçlarda yaşayan kuşlar bizim sineklerle besleniyorlarmış. Genellikle ağacın renginden farklı tonda olan sinekler ağacın üzerinde daha kolay görüldükleri için kolayca kuşlara av oluyorlarmış. Bir süre sonra ağaçların gövdeleri renk değiştirmeye başlayınca kahverengi olan sinekler daha kolay avlanırken daha açık renkli olanlar fark edilemez olmuşlar. Ağır ağır doğa yeni sinek neslinin, doğa şartlarına uygun olanlarına yaşama izin verip uymayanları yok etmesiyle değişimi sağlamış. Yani kahverengi sinekler renklerini değiştirmemiş ama yenmişler ve onlardan sonraki kuşaklarda hep daha açık renkli olanların yaşama fırsatı bulması sebebiyle bir süre sonra sinek neslinin rengi açılmış. Yani natural selection, doğal seçicilik, yani evrim gerçekleşmiş. Evrim. Doğanın kendine uygun olanlara yaşama fırsatı verirken olmayanları yok etmesidir. Eğer dört tarafı kapalı bir mahzende tavandan sarkıtarak yüksek bir yere yalnızca iki kişiye yetecek kadar yiyecek asarsanız ve içeri biri kısa boylu, biri uzun boylu iki erkek ve bir orta boylu dişi insanı kapatırsanız bir süre sonra kısa olanın açlıktan ölmesi ama uzun boylu olanın asılı yiyeceğe uzanıp alabilmesi ve dişi ile paylaşması sayesinde sağ kalmaları ve doğacak çocuğun uzun boylu olma ihtimali ne kadar mantıklı ise işte evrim de o kadar mantıklıdır. Doğa değişmez ise evrim olmaz. Evrimin gerçekleşebilmesi için doğanın ağır ağır değişmesi gerekir. Doğa ne kadar hızlı değişirse evrim o kadar az gerçekleşir. Onun yerine soyların tükenmesi olayı olur. Doğanın ağır ağır değişmesi demekse zaman demektir. Evrim uzun zaman alan bir iştir. Milyonlarca yıl sürer. Daha önce yazıldığı gibi zamanı ve geçen süreyi kavrayabilmemiz en büyük sırdır. 5 Milyon sene 5 milyon lira gibi bir çırpıda söylenip anlaşılır bir şey değildir. 5 milyon sene 250.000 insan nesli demektir. Kuruluşundan sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu yaklaşık 25 nesil sürmüştür. Çoğu bitki ve hayvan için 5 milyon sene 5 milyon nesil demektir. Bitkiler, kediler, köpekler, kuşlar 1 yaşında yavrulayabilirler. Bugün eğer dinsel söylemli Adem ve Havva hikayesi dolayısıyla insanı kapsam dışı bıraksak (ki bu biraz saçma olur) diğer tüm hayvan ve bitkilerin evrimi teori değil ispatlanmış bir gerçekliktir. DNA’daki, genlerdeki çoğunlukla güneşten gelen radyasyona bağlı küçük değişiklikler mutasyona sebep olur. Ayrıca dişi ve erkeğin farklı kişilerle çiftleşmesi cinslerde çeşitliliğe sebep olur. Örneğin: Kısa boylular, uzun boylular gibi boy bakımından bir sürü çeşit insan vardır. Eğer acımasız bir deney yapıp tüm 150 cm den uzun insanları sürekli öldürseniz ve üremelerine izin vermeseniz 200.000 sene sonra bu kanlı seçim işini bıraksanız dahi artık geride kalanlar 180 cm boyu olacak insanlar yavrulayamaz. İnsan nesli evrim geçirip kısalmış olur. Ama 151, 152 cm lik insanlar görülebilir. İnsan ırkının boyunu yeniden uzatmak isterseniz bu kez hep en uzunları (önceleri 151, 152 likleri, sonra 152, 153 lükleri v.s.) bırakır kısaları yok ederseniz bu işlem tersine işleyebilir. Evrim ispatlanmış bir olgudur. Su kenarında aynı bugünkü ayılar gibi balık da yakalayabilen kurda benzeyen 4 ayaklı memeli bir hayvanın 5 milyon yılda balinaya evrilmesinin tüm arkeolojik ve genetik kalıntıları mevcuttur. Denizde suyun içinden yukarı doğru bakarsanız aydınlık, beyaz bir renk görürsünüz. Eğer suyun aşağısına doğru bakarsanız derinliğin renginden koyu mavi, gri bir renk görürsünüz. Ve bu ortamda evrimleşen balıklara bakın ne görüyorsunuz. Bir istavriti, bir hamsiyi, bir uskumruyu alın inceleyin. Köpek balıklarına bakın. Altları açık renk, beyaz üstleri mavimsi gri renk. Niye? Çünkü balıklar yaşadıkları ortamda birbirlerini hem yukarıdan hem de aşağıdan görürler. Bu tip iki renk düzeni onların fark edilmelerini, görülmelerini zorlaştırır ve hem avlanırlarken, hem de avlar iken bir avantaj sağlar. Daha doğrusu böyle olanlar hem daha kolay yiyecek bulur, hem de daha zor yakalanır. Doğada yalnızca fiziksel özellikleri sayesinde sağ kalma şartları yüksek olanların soylarını devam ettirebilme şansı vardır. Zeka ve akıl da beyin denilen fiziksel bir organın işlevleridir. Toplumsal barış ve bilimin önünü tıkamamak ve bilimin önüne set çekenleri buna mecbur kılmamak adına din ile bilimi karşı karşıya getirmek yanlıştır. O yüzden bir süre daha evrim ve bilim konusunda yobaza bile bile açık kapı bırakmamız gerekir. Bu yüzden aksi ispatlanana kadar şunun da mümkün olduğunu söylemeliyiz. Tanrı insan yapmak istediyse, kendi yöntemiyle bunu yapmış olabilir ve hatta bu insanı yapıp dünyaya yollamışsa aramızda bazılarımız bu insanın soyundan geliyor da olabilir ama bazılarımız da Neandertallerle ortak atamız 1 milyon yıl önce yaşamış olan Homo Erektus’tan evrimleşmiş olabilirler. İsteyen istediğine inansın. Ama kimse kimsenin önünü tıkamasın. Yoksa adamlar dünyanın içine edip bilimde ulaştıkları seviye sayesinde Marst’ta yaşamak için buraları terk etmeye başladıklarında Türkiye’de yaşayan bizler geride kalan çöplüğün içinde arkalarından bakakalacağız. Not: İnsan maymundan gelmez ama neandertaller ve ademoğulları ortak ata homo erektus denilen iki ayak üzerinde yürüyen insansı hayvandan gelirler. İnsansılar ve maymunlar da lemurların da içine dahil oldukları primat soyundan gelirler. Primatlar da ilk memeliler denilen bir alt gruptaki canlılardan gelirler. Maymunlar evrimlerini ağaç üzerlerinde geçirmişlerdir. Ademoğulları evrimlerini mağaralarda tamamlamıştır. Zaten eğer maymundan gelseydik bugün apartmanlarımızı demir malzemeden yüksek kat kat ağaçlar şeklinde yapardık. Maymunlar kendilerini kapalı yerlerde huzurlu hissetmezler ağaçlarda, dallarda yaşamayı tercih ederler. Ama insan bir çeşit mağara hayvanı olarak doğada sağ kalmayı başarmıştır. Evrimini bir mağara hayvanı olarak geçirmiştir. Bu yüzden dört duvarı olan kapalı yerler insana huzur verir. Bu yüzden dünyayı adına ev, kulübe, apartman dediğimiz milyonlarca yapay mağara ile doldurduk zaten. Eskiden doğada var olan mağara sayısına uygun miktarda bir insan nüfusu yaşardı. Mağara dışında kalanları doğa yok ederdi. Vahşi hayvanlara yem olurlardı. Nüfus fazla artamazdı. Hatta bu yüzden ademoğulları ile neandertaller bundan 35.000 yıl önce Avrupa’da karşılaştıklarında sınırlı sayıdaki mağaralar yüzünden birbirleri ile savaşmak zorunda kalmışlardı ve 10.000 yıl içinde daha zeki olan o zamanlar 75.000 senelik olan soyun temsilcisi ademoğulları 1.000.000 senelik neandertal neslinin soyunun tükenmesine sebep olmuştu. Ve bir gün insan gelişen konuşma, iletişim ve bilgi transfer ve kayıt yeteneği sayesinde bilgisel birikim yapmaya başladı ve önce alet geliştirip dağları, kayaları oyarak sonra kayalardan kestiği kutu şeklinde taşları üst üste koyarak kendine yapay mağaralar yapmaya başladı. Eski tarihi kalıntıları ve zaman içindeki tarihlenme sıralarını inceleyin insanın evrimini kendiniz de görürsünüz. Böylece mağara sayısındaki artış dünyadaki insan nüfusunun artabilmesinin anahtarı oldu. Kabul etseniz de etmeseniz de bizim mağaralarda yaşayan ilk insanlardan hiçbir farkımız yok aslında. Bir anda elimizden tüm teknolojik bilgi birikim çekip alınsa geriye ilkel insansı hayvan halimiz kalır. Beğenseniz de, beğenmeseniz de… Bilinç Kuşağı Dersleri –3‘ün sonu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ilker uğurlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |