Bir insan bir kaplanı öldürmek istediğinde buna spor diyor, kaplan onu öldürmek istediğinde buna vahşet diyor. -Bernard Shaw |
|
||||||||||
|
ÜTOPYA Doğru bir çizgiden düşmeden ilerlerken, doğruları elinden düşürmemeyi düşünürken geçiyor yolculuklar. Tren yollarındaki ray çizgileri ile rayında rayında gitmeyen yol çizgileri kesişiyor. Umutlar ve hayaller birbirine karışıyor. Pirincin taşları gibi ayıklanmıyor olaylar. Kolay olmuyor. Ayırmak, kendini olanın bitenin hıncından korumak. Hiç kolay olmuyor. Dağları aşmak için de çıksan yola, denizlere karşı yüzsen, ufuk çizgisini de görsen olmayan sonlara varamıyorsun. Kendine kendince yazdığın metinler, çarşıya uymayan hesap cetvelleri gibi bozuluyor. Hiç yıkılmayacak bir doğru duvarım ben diyorsun. En küçük şiddetinde depremin tuğlaları tekrar örüyor oluyorsun. Öyle bir zamandan bahsedebilir misiniz bana? Zaman ellerinizde kaymadan güller ve gülistanlarla çevrelenmiş. Dokunulmazluklar belirlenmiş. Hadsizlikler hükümsüzleşmiş. Yoksunluklar temizleşmiş. Aşkların vaadettiği gül bahçeleri güncellenmiş. Çepeçevre gülen yüzler, ağaçların sevincinin, kuşların şarkılarının doldurduğu sokaklar. El ele gezenlerin parmaklarından yansıyan gün ışığı, yağmurun toprağı bereketlendirirken yaydığı koku. Evlerin camlarından taşan mutluluk. Gerçekten aşkı tarif etmek için yola çıkan yazanlar topluluğu. Hayata nasıl dokunması gerektiğini bilen ellerle dolu dünya. Dünyayı dolduran huzur korosu. Soru sormayı öğrenmeden olmuyor işte bunlar. Cevapları aramadan kurulmuyor hayat yeniden. Neden soru sormalıyız ki? Haklı çıkmak için mi? Cevap bulmak için mi? Cevap bulamayıp gülmek için mi? Az seçenekli hayatlarımıza sunulan çoktan seçmeli sınavların yarattığı alışkanlıktan mı? Bilinçli ellerin anlamamızı zorlaştırmak için yarattığı kaosların çıkmazlarından çıkamadığımızdan mı? Bilinç altında dahi olsa bilmek fiiline olan düşkünlüğümüzden mi? Meraktan mı? Sebebi ne olursa olsun sonucunda bize katılabilecek tek bir cümle bile anlamlıdır. Dünyayı değiştirebilmek için soru sorabilem özgürlüğü ekmek ve su gibi en temel ihtiyaçlarımızın katığı olmalıdır. Küçük çocukların toplumsal hayata adapte ettirilmeden önceki süreçlerinde 'neden ' sorusunu ne kadar çok sorduklarına dikkat ettiniz mi? Ekmek neden yapılır? Buğdaydan. Buğday neden yapılır? Tohumdan. Tohum neden yapılır? Buğdaydan. Buğday neden yapılır?..... Cümlelerin ucu hep açık kalır. Çünkü biz cümlelerin sonuna noktaları hep emin olmadan koymuşuzdur. Çocukların anlamı ve orjini arama çabaları bilim adamlarınınkinden bile daha konsantredir. Çünkü onlar kaybedebilecekleri bir itibar edinmemişlerdir henüz. Hangi topluluğun içinde olursanız olun temel temalarla ilgili soru sorma özgürlüğünüz sinsice elinizden alınmıştır. Aslında cevap verecek olanın dudaklarındaki izin anlamını sormadığınız sürece soru sorma hakkınızın ayrıcalığından mahrum edilemezsiniz. Ama nerde? Eğer sorduğunuz soruların evaplarını bilmeniz istenmiyorsa su getirilecek bin tane dere bulunarak sorunuz sabote edilir ve sonuçsuz kalırsınız. Bu durumda çocukların arkası bitmeyen sorularında ulaşılan sonsuzluk kadar uzun bir senaryo yaratır. Sorularım neden yanıtsız kalıyor acaba? Öğrenmemi istemedikleri konu nedir? Ya da kimler bunun dışında kalmam gerektiğini düşünüyor? Sorular böylece sinsile yoluyla kabala tarikatının üyelerinin dünyayı yönetme şekline kadar uzanır. Cevap bulamayan sistemlerin kendi sonlarına doğru koşar adım ilerlediklerini görmeleri uzun zaman alır. Dünyayı değiştirme yolculuğu da hep bu yokuşta yaya kalır. Peki hep böyle saklanıp sakınacak mıyız? Olanların üstüne gitmediğimizden kaynaklı kayıplarınızı saydınız mı hiç? Sessiz kalmaktan haksız, gizli kalmakdan yolsuz olmadınız mı? Yokuşu çıkmaya başlamadan yorulmadınız mı? Yeterli sebebiniz olduğu halde amacınıza ulaşmakdan uzak kalmadınız mı benim gibi? Dikkatli bakın günlük küçük kuru gürültülerin arasında yaşıyoruz sürekli. Kulaklarınızı dört açın da dinleyin. Düşlediğimiz dünyadan ne denli uzağız. Olur olmadık yerlerde, kuyruk kavgalarında ya da üç kuruşluk para üstü çekişmelerinde nefesimizi tüketip bütünü unutmuyor muyuz? Sakınmamız gerekenlere yakın, kotarmamız gerekenlerden uzak durmuyor muyuz? Aslında deneysizlikden (ilksizlikden) ve ilkesizlikden sakınmalıyız kendimizi. Ortalama bir ömrün yarısından fazladır soru soruyorum ben. Gerekli gereksiz, yerli yersiz. Hala gülleri gülistan eyleyemedim. Raylarla yolları eşleyemedim. Bir aşkı sonsuzuma işleyebildim bir de oğul verdi hayat bana ödül olarak. Daha ne olsun diyebilirsiniz. Bulupda bunamak da olabilir söylediklerim. Ben ecele faydası olmayan korkularımızın zırhlarına sığındığımızı görüyorum. Felsefesi incir çekirdeğini doldurmaz olmuş hayatlarımızın. Büyük düşlemenin büyüsünden mahrum kalmışız. Komşu iki kenarın karelerini toplamayı unutmuşuz. Hipotenüsümüz hesapsız kalmış. Sıraya girenlerin başlarına emme basma tulumbalar yerleşmiş. Sıra dışı olanlarda ellerindeki cebapsız sorularla sallanmaktalar. Sakınmakdan suskunluklar edinmişiz. Şaşırmakdan sakınmışız. Hayatdan sakınmışız kendimizi. Yorulmakdan ve yoğrulmakdan sakınmışız. Düşmanlığın ve kurallarına karışamadığımzı kavgaların ortasında bulmuşuz kendimizi. Yarısında kaçıp gitmişiz. Dünle yaşayıp yarınla boğuşmuşuz. Güneşle uyanıp günle gülümseyememişiz. Kalabalığa karışalım derken kalabalıkda karışmışız. Düşmekden sakınmışız kendimizi düşünememekden değil. Gemliği görünce şaşırmakdan sakınmışız, gemliği görememekden değil. Sevgisizliklerden almışız nasiplerimizi. Sevememiş, dokunamamışız ki Dünyayı değiştiremiyoruz. Gözyaşımızdan sakınmışız kendimizi, yaşlanmakdan sakınmışız. Yaşayamamışız. Gidişlere dur diyecek nutuklar yazmamışız. Sistemi çoğaltan güdümlü, torpilli kitaplar okumuşuz. Hayatın bir yolculuk olduğunu unutmuşuz. Bir devri daime hapsolmuşuz. Bütün yazdıklarım beni bu yolculuğa çıkarıyor. Her cümlem bir ütopyanın habercisi. Ya ben bir ütopyanın neferiyim, ya da olmalı, olacak, istiyorum... 14/02/2010
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA VIZVIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |