"Bazen bir mısra yaşamı değiştirir." -Kafka |
|
||||||||||
|
KIRMIZI ÇANTA Düşüncelerim parça parça.Yeniden yapılandırma sürecine giren büyük şirketler gibi hissediyorum kendimi. En büyük hissedarım duygularım. Sadeleşmek fiiline ulaşmak için kendimi denek yapıp, tüme varmak istiyorum. Bütün soruları ve cevaplarını ararken her düşüncenin ve düşümün gelip geçtiği yerlerde iz bırakması için yazıyorum. SORU 1: Nelerden korkuyoruz? Korktuğumuz nelerden uzak duruyoruz? Mesela esirlikten korkarız. Korku en büyük esirlik değil mi peki? Ölmekten korkarız. Korkuyla yaşamak ölmekden iyi mi geliyor ki? Korkusuzluktan da korkmuyor muyuz? Nasıl bir kısır döngü? Yalnız kalmaktan olduğu kadar, yalnız düşünmekden ve düşündüklerimizin yalnız kalmasından da korkuyoruz.Acaba bu bireysel aydınlanmadan bu kadar uzak oluşumuzun temel sebebi olabilir mi? Kuşku duymak korkmak için bir sebep mi? Kuşku ancak korkamadığın zaman kuşku olmakdan çıkacaktır ve kendince kendini doğruya ulaştıran yola ışık tutacaktır. Önceden kendini acıyacak düşünsel akımlar bulmuş insanlara hayranlık duyardım içten içe. Hayret derdim nasıl olur da kendilerinden bu kadar kolay vazgeçebiliyorlar. Şimdi kuşku duyuyorum. Gerçekten yaşamdan vazgeçtikleri için mi adanmış bu hayatlar yoksa yaşamdan korktukları için mi? Hangisi doğru sizce? Genelleştirmemem gereken özelleri vardır durumların, muhakkak. Çaresizlik , eşitsizlik, yüreklilik gibi gerekçelerle doludur bir çok öykünün içi. Kimse dört başı mağmur, keyfi yerindeyken dökülmüyordur yollara. Bir yerleri acıyordur. Can bir yandan yanıyordur elbette. Ama adanmışlık deyince insanın içi ürperiyor istemeden. Gereklilik kelimesinin altını çiziyor insan ve 'çare bulmalı' ya ulaşıyor. 'Adanmışlık korkusuzluktur' denebilir mi? Hangi durum ne kadar birikince adayabiliyor insan kendini. Doz aşımı nerede? İnsanın adandığı (kurban edildiği) yerde politika yaşam sanatına dönüşür mü? Düşünsel fikirlerin ve yaşamsal eylemlerin yanlış olabilme ihtimalini içinde taşımayan . kuşkusuz – bir akımın yenilikçi olabilme ihitmali var mıdır? Bu misyonlar hangi pazarda satılıyor, kilosu kaçtan gidiyor da herkes cebini bunlarla dolduruyor.Bilmiyorum.Demek ki misyoner olamayacağım.Zaten kuşkularımdan da korkmuyorum.Geçmişte kendimi içinde tanımlamaya çalıştığım bütün cümlelerin özneliğinden istifa ediyorum. Kendime ikinci bir emir verene kadar kendimle başbaşa kalmak istiyorum. . Bütün akımlar -Hoşça- kalsın.Ya da nasıl istiyorlarsa öyle kalsınlar. SORU II: Bize yakışan bilgiyi mi arayacağız? Bize yakışan ' bilgi ' aramak mı? Duyduğumu, gördüğümü, okuduklarımla harmanlıyorum elimden geldiğince atasözleriyle karıştırıyorum, tarih tuzubiberi oluyor ve bir gelecek düşü kuruyorum. Hayat sözlerin süslendiği kadar şıkır şıkır değil biliyorum. Bilgi her zaman serinletmiyor insanın içini. Duymak istediğimi yazmayan metinleri okurken içim sıkılıyor. Subjektif süzgeçlerimiz hücrelerimiz kadar akıcı değil seçip geçirirken. Yalnış yönlendiriyoruz kendimizi sonra da yalnış yörüngeleniyoruz. Soru sormayı bilmeyenin bilgeliği istemeyenin dünya düşü olur mu? Bilginin de kitabın da modasının olduğu bir toplumda yaşıyoruz ne de olsa.Bunu bil bak çok şık duruyor. Cümleler çok etkiliyor karşı cinsi.Bir de bu kitabı çantanda eksik etme kırmızı çantada daha güzel duruyor. Sarıyla sakın deneme hiç yakışmaz. Sanki birileri bir yerlerde bizim neyi ne kadar bilmemizi istiyorsa 'kobra' olarak yolluyor aramıza biz onları yakalayana kadar oyalanıyoruz. Ha tuttuk ha tutucaz. Sil baştan kedi fare oyununa başlıyoruz ardından. Bu böyle devam edip gidiyor. Aklımız gitti zaten biz kalanıyla yetineceğiz anladık da fikirlerimizi verin bari. Efendim bilginizi nasıl alırsınız? Az şekerli mi, sade mi? Ben en telvelisinden istiyorum. En köpüklüsünden en karışılmamışından. Yıllarca gruplar halinde ' alternatif' kitapları rahip havasına bürünerek okuyanlara inat en kendimce yorumlayabileceğim bilgiyi istiyorum. Soru sorduracak bilgiyi istiyorum. Sorusu da cevabı da beni heyecanlandıranından olsun lütfen. Demlenince çocuğuma miras kalacak bilgi olsun. Ben bu ' bilgiyi' aramak istiyorum. Ezber metinlerin sürekli tekrar edildiği kısırdöngüsünün bile farkında olunmayan, bayrak diktirip, slogan attıranından olmasın lütfen. Bilgi dediğin provakasyona gelmeden de beni heyecanlarndırmalı ama değil mi? Ben serüvenimle mutluyum.Kim kırmızı çanta almaya giderse gitsin.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ESRA VIZVIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |