..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Ölümden sonra yeni birşeylerin olduğu konusunda umutluyum. -Platon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Toplumcu > Osman Oğuz




19 Mart 2010
Ateşin Kıyısında  
öykü denemesi

Osman Oğuz


Xaco'yu anlamak, delirmekti belki de...


:AFEJ:
-Abbas ayıp etti bize.
-Agit de ayıp etti.
-Kim ayıp etmedi ki zaten?

İki kafadar, sürülerini önlerine katmış, dağa tırmanıyordu. Ayakları dağın her taşını tanıdıklarını belli eder biçimde, aksamadan hareket ediyordu. Keçiyolu upuzun seriliyordu önlerinde. Ve onlar, yaşamlarının en bildik yolunda, dinginlikle yürüyorlardı. Önlerine kattıkları sürüleri de, çevrelerini araştırmaya hiç gerek duymadan, tıpkı onlar gibi ilerliyordu. Xaco ve Vakkas da, keçiyoluna nasıl alışmışlarsa, öyle alışmışlardı birbirlerine. Küçüklükten beri birlikte yürürlerdi bu yolu. Bu dağ, neleri anımsatmazdı ki onlara. Hep bu dağa bakarak hayal kurmuşlardı. Sürülerinin yanıbaşında geçirdikleri saatler, hayal kurmayı öğretmişti onlara. Sınırları yoktu hayallerinin. Ama kesinlikle dağı, Fırat'ı ve kuşları konuk ederlerdi. Bazen de çocuk gülüşlü, acemi sevdalarını.
Bu hayaller, köylülerden ayırmıştı onları. Çünkü onlar için, oturup güzellikleri düşlemek, sevdalarını güvercin kanadına iliştirip sevgiliye göndermek, konuşmaktan iyiydi. Köylüyle konuştuklarında köreliyordu hayalleri. Belki de bu yüzden çobanlığı bırakamıyorlardı. Bu onlara hayal kurma fırsatı veriyordu. Sohbet ederlerdi bir de. Kayalara uzanıp, ateşin kıyısında hayallerini anlatırlardı birbirlerine. Ateş ısıtırdı hayalleri. Ve hayaller, ateşi harlardı boyuna. Ateş, bir başka güzel olurdu şimdi. Çocukluktan beri böyleydi. Umutlarına, heyecanlarına, sevdalarına tanıklık ederdi bu ateş. Ateşi yakmadan başlayamazlardı sohbete. Şimdi de birbirlerine anlatacakları çok şey vardı. O yüzden hızlandı adımları. Bir an önce ateşi yakmak ve sohbete girişmek istiyorlardı. Onlar için yaşamın en yoğun biçimde hissedildiği yer, bu ateşin çevresiydi.

Kısa ve kesin yargılar bildiren birkaç cümleden başkasını kurmadan tırmandılar dağı. Sürüyü çabucak toparlayıp, ateşi harlamaya koyuldular. Mistik bir sessizlik çevrelemişti ikisini de... Konuşmadan ateşi hazırlıyorlardı. Sanki konuşurlarsa işin büyüsü kaçacak, ateşe zarar gelecekti. Xaco daha sakindi Vakkas'tan. Düşünürdü sürekli. Ne düşündüğünü kimse bilmezdi. Vakkas'a bile hayallerinin ancak çeyreğini anlatırdı. Vakkas ise tam tersi: Ne kurmuşsa kafasında, Xaco'yla paylaşırdı. Xaco onun için, sırrına erişilmez bir dost ve hatta öğretmendi. Oysa Xaco da, Vakkas'tan daha çok şey görüp, geçirmemişti. Ama o hayallerini büyüttükçe, hayalleri de onu büyütmüştü.

Ateş yanınca her zamanki gibi karşılıklı oturup, ellerini ovuşturdular önce. Sonra Xaco kavalını çıkardı yolluğundan. Ateşte ısıtıp, üflemeye başladı. Ateş harlandıkça dertlendi kaval. Kaval dertlendikçe, yükseldi ateş... Köyün dışında kurulan bu "dost meclisi"nde ateş başka bir harlı görülüyordu sanki. Hiçbir köylü bu kadar harlayamazdı ateşi. Ve hiçbir çoban, ateşle bu kadar uyumlu ezgiler üfleyemezdi. Kaval faslı bitince sohbete girişti Vakkas. Xaco'nun gözleri yerine ateşe bakıyordu:

-Bugün Fadile'yi gördüm Xaco, harmanyerinde.

Fadile yıllardır ziyaret ederdi sohbetlerini. Yine böyle başladı sohbet. Vakkas, Fadile'nin suyu dolduruşundan, işlemeli çoraplarından ve en son da ağanın onu oğluna isteyişinden bahsetti. Sonra da zayıflayan ateşe birkaç odun attı.

Xaco ateşe dikti gözlerini, ateşin en dibine. Bir şeyler görmek istiyordu sanki. Vakkas'a bir saniyeliğine bakıp, tekrar ateşe döndü: "Bize göre değil," dedi Xaco, "sevmek bize göre değil. Fadile oturmaz ki ateşin başına. Dağlara bırakmaz kendini. Onun hayali evdir, paradır. Evlenseydin seni de çalacaktı dağdan. Sen de unutacaktın burayı."

Ses etmedi Vakkas. Gözünü bir an ateşten çevirip Xaco'ya dikti. Ateş Xaco'yu içine almış gibi geldi ona. Sonra ikisi birden, hesabı tutulmayan bir zaman boyunca ateşe baktılar. Vakkas ateşin büyüsünü bozacağından korkar gibi, kısık sesle başladı konuşmaya:

-Diyorlar ki Güneş de kocaman bir ateşmiş aslında. Allah harlıyormuş onu sürekli. Güneş olmasa hiçbir şey olmayacakmış.
-Öyle ya. Fadile de olmazdı o vakit. Sen de olmazdın, ben de...

Xaco düşünceye daldı yeniden. Şehri düşünüyordu. 1 yıl kalmıştı büyük şehirde. Orada kimse umursamıyordu güneşin doğuşunu. Yağmura sevinmiyordu kimse. Ateş yakacak bir yer de yoktu üstelik. Büyük şehirde ateş, yangın demekti. Yangınsa, aileleri, birikmiş parayı, umutları yok eden acımasız bir şeytan... Oysa kendileri umutlarını ateşe borçluydu. Onun üzerinde hayal ediyorlardı sevgililerinin yüzünü. Fark neydi peki? Büyük şehirdekilerin hayalleriyle kendilerininkiler arasındaki fark neydi? Neden büyük şehirde yaşamı söndürürken, burada yaşamı anımsatıyordu ateş? Onlar dertlendikleri zaman ateşe bakıp, sohbet ederlerdi. Düğünlerinde yine ateş vardı, etrafında halay çekilen... Anlıyordu ki bu ateş, şehirlilerle kendilerinin arasındaki bir ayrımdı. Onların ateşi sönmüştü, o yüzden sohbet etmiyorlardı. Fısıltıyla seslendi Vakkas'a:

"Ateş," dedi, "bizi biz yapandır"

Vakkas'ın gözü yine ateşten Xaco'ya döndü. Ateşle Xaco arasında gizli bir özdeşlik varmış gibi geliyordu ona. Xaco da ateş gibi güçlü ve sırrına erişilmezdi. Bir ürperti geldi, geçti üzerinden. Bir Xaco'ya, bir ateşe baktı. Xaco'nun gözlerinin içine dikerek gözlerini, fısıldadı:

"O olmasaydı, sohbet etmezdik seninle. Belki köylüler de bu yüzden düşman birbirine. Ateşin etrafına dizilseler, ne güzel sohbet edecekler.

"Onlar unuttular ateşi," dedi Xaco. "Önce yürekte yanar ateş. Onunla yakarız biz de bu yerdeki ateşi. Onların yüreği buza kesti.

Şimdi biraz da gururla bakıyorlardı ateşin etrafındaki meclislerine. Kim yapardı ki bunu? Fadile bile yapmazdı. Belki de ateş bağlıyordu onları birbirine. Xaco son kez kavalını eline aldı. Ateşe gözünü dikip, bir süre düşündü önce. Sonra Meryemxan'dan bir kilamın müziğine gitti kaval. Xaco, Vakkas'ın gözünde ateşle bir oldu. Ateş büyüdü, gökyüzünü sardı. Sanki koyunlar bile susmuştu, bu mistik havayı bozmamak için...

Xaco, kilamın en dertli yerinde susturdu kavalını. Ateşin yanından ayrılıp, yüksek bir kayaya çıktı. Dimdik duruyordu kayanın üzerinde. Fırat'a yansıyan Ay, onu hiç bu denli ürpertmemişti. Arkasını döndü tekrar. Önce koyunlara, sonra Vakkas'a baktı. Vakkas, ateşin ardında onu izliyordu. Sessizdi, kıpırtısızdı. O gece, hiç olmadığı kadar hüzünlüydü ikisi de. Ateş her yükseldiğinde vücutları ürperti dalgasıyla titriyordu. Xaco'nun gözleri ateşe takıldı. Yine ateşin en dibine dikti gözlerini. Sevdasını düşündü şimdi de. Kimseyle paylaşmadığı, yüreğindeki ateşe gizlediği sevdalısını. Gözleri doldu Xaco'nun. Bağırmak, taşlara haykırmak istiyordu. Şehirli delikanlı geldi aklına, hırslandı. "Neden" diyordu boyuna, "Neden hayallerden daha değerliydi para?" Şehirli delikanlı bir gün ansızın gelmiş ve almış götürmüştü sevdasını. Yüreğindeki ateş, bütün benliğini sardı artık, söndüremiyordu. Tekrar koyunlara, Vakkas'a baktı. Ateşe yine takılmıştı gözleri. Ateşin içinde, ta en dibinde sevdalısını gördü. Güçlükle ayrıldı ateşten, Fırat'a döndü yüzünü. "Ateş Fırat'la buluştu," dedi usulca. Tekrar fısıldadı, boğuk bir sesle: "Ateş Fırat'la buluştu." Yüreğindeki ateş, gözlerine yansıdı. Bütün vücudunu saran ürperti dalgasıyla, gözyaşları boşalmaya başladı. İki yana açtı kollarını ve bıraktı kendini. Sanki Fırat'la kucaklaşmak istiyordu.

Xaco, yoktu artık. Kayalarda Vakkas'ın sesi yankılandı:

"Xaco! Nereye Xaco!"

Vakkas bir daha yakmadı ateşi. Koyunlarla birlikte gitti, geldi sadece. Konuşmadı, sevdalanmadı, sadece kaval çaldı. Köylüler "deli" diyordu ona. Xaco'yu anlamak, delirmekti belki de...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kaçış


Osman Oğuz kimdir?

Yazmaya çalışan biri. . .


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Osman Oğuz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.