İtiraf edeyim mahzene gidip kendimi ya da ailemi zor durumda bırakmaktan değil, Aziz Baba’nın yolda bana yapmaya kalkacaklarından korkuyordum. İrem’i düşünmem, onu attığım tehlikeden kurtarmam gerekiyordu. Tüm gücümle mahzene giden yokuşu tırmandım ve 6 yolun kesiştiği küçük bir meydana geldim. Tam meydanın ortasına yürümüştüm ki çevremde gezinen tuhaf bir karaltı hissettim. Herşeyi sanki dün olmuş gibi hatırlıyorum. Olduğum yerde daire çiziyordum ama bir türlü mahzenin hangi sokakta olduğunu çıkaramıyordum. Ellerim hemen ceplerime gitti ama yatırdan aldığım topraktan eser yoktu. Koşarken döküldüler ya da Aziz Baba ona saygısızlık yaptığım için beni cezalandırmaya başlamıştı bile. İlk olarak korumamı elimden aldı. Kendimi ihanete uğramış hissettim. Ben ki onun 6 senelik dostu, onunla mezarında oyun oynayan tek insandım. Ama o bütün büyükler gibi hoşuna gitmeyen ilk davranışında cezalandırıyordu. Hem küçük bir kızın hayatı sözkonusuydu ve o iyiliğinden, cömertliğinden zerre kadar sunmaya yeltenmiyordu.
Meydanın ortasındaki anıtın yanında yere çömeldim ve zihnimi toparlamaya çalıştım. Basamakların yanında taşların arasından kendine yol yapıp dal vermiş nanelere gözüm ilişti. Birkaç yaprak kopardım ve çiğnemeye başladım. O keskin koku sanki ağzımdan değil başka bir kaynaktan geliyordu. Gözlerimi kapadım ve kokunun geldiği yere doğru yürümeye başladım.