Ülkenin her yerinde çaydanlık, fincan, domates, biber patlıcan heykelleri var. Neden çünkü sanat yok. Alçıdan şekil yapmak var. Çünkü ülkemizde sanatın insan hayatına bir şey katmadığı düşünülür. Böyle kişilere şunu demek lazım eminim Picasso da, Monet de, hatta Osman Hamdi bile sizin hayatınızda bir şey değiştirmemiştir. Bırak anıtı, dünyada dikili bir ağacı bile olmayanların bir ülkesinde yaşamak kim ister. Biz bunu isteriz işte. Pek filozofumuz yok diye sitem ederiz. Sanatı olmyan bir ülkenin filozofu olmaz, bunu bilmeyiz. Eğitimsiz kişilerin ya da köpek dişiyle eti parçalar gibi bilgi parçalayan kişilerin bir sonuca varması her zaman daha kolaydır. Hayat onlar için siyah ve beyazdır. Böyle insanlar kalkıp bir sanat eseri hakkında hemen bir sonuca varırlar. Genelde sonuç hüsrandır. Heykeltıraş yaptığı heykelin ne anlama geldiğini yüz defa anlatsa da, anlattıkları anlamsız kalır. Çünkü sanata diş geçirenler genelde dağda kuzu kovalayanlara benzer. Kurda kuzu heykeli yapsan, o sadece saldırır. Hayatta hep et, şiş kebap yemiş insanlar, koyundan fazla anlam çıkarmaz zaten. Akıllarına yünden elde edilen kilimler çoraplar gelmez. Aklına kuzunun güzelliği gelmez. Bu yüzden emek de bilmez böyle insanlar. Türkiye aslında bir susam ülkesidir. Susam ise en çok simitte kullanılır. Bu ülkede de hep simit pazarlığı yapılır. Aslında simitin şekil itibariyle değeri sıfırdır. Şekil itibariyle sıfıra benzeyen simit, hem şahsım hem üklem için nasıl çok önemliyse, isterim ki daha tamamlanmamış ve şekil itibariyle de on bire benzeyen bir heykelin en az simit kadar değeri olsun. Ama ne yazık ki olmamıştır. İnsanlar çayla simit arasında insanlığı yıkmıştır. Simit fakir için önemli olabilir. Fakirlik sadece parasal değildir. Ülkemizin düşüncelere, çağrışımlara, sembollere de ihtiyacı vardır. Çünkü bu ülke en çok düşünme fakiridir. İnsanlarımız artık at gözlüğünü bırakırken daha tehlikesini gözüne amade etmiştir. İnsanlarımız kara kışın ortasında güneş gözlüğü takmaya başlamıştır. Bu gidişle güneşli günlere de gerek kalmayacaktır.