Hayaller olmasaydı, umutlar dünde kalırdı. - Dolmuş atasözü |
|
||||||||||
|
Evvel zaman içinde, Kalbur saman içinde… Cirit oynarmış cinler, Çocuklar ninni dinler. Pireler berber iken, Kediler kuaförken, Ülkelerin birinde, Koca saray içinde, Bir padişah yaşarmış, İki de kızı varmış. Büyüğün adı Yaprak, Dal da küçük, toparlak… Daha küçükmüş kızlar, Hem de biraz şanssızlar. Küttedek ölmüş ana! Padişah kızlarına, Üvey ana getirmiş. Kadın iyi kalpliymiş. Çok sevmiş çocukları, Ama onlar haşarı, Yaramaz mı yaramaz, Hem geçimsiz, hem haylaz… Kalpleri de kötüymüş, İşleri hep dövüşmüş… Aradan geçmiş zaman, Bir kız doğmuş anadan. Adını Dal koymuşlar, Sevince gark olmuşlar. Güzel mi güzel imiş, Bütün ülke severmiş. Pırlanta gibi kalbi, Dili de şeker gibi. Ahlâkı, terbiyesi Hayran etmiş herkesi… Babaları bir zaman, Çocuklara uzaktan Hediyeler getirmiş, Onları sevindirmiş. Hint kumaşı Yaprak’a, Bir bilezik Fidan’a, Dal’a gümüş tas vermiş; Oynamaya göndermiş. Dal, gölün kıyısında, Oynuyorken suyunda, Tası düşürmüş elden. Onu tutayım derken, Suya düşüp boğulmuş, Yaprak, Dal memnun olmuş. O an göl dalgalanmış, Suyu taşmış, kabarmış. Meğer tas sihirliymiş, Onda peri gizliymiş. Kızı bir kavak yapmış, Dalga kıyıya atmış. Aradan geçmiş zaman, Fidan olmuş kocaman… Bir gün saray çobanı, Otlatırken hayvanı, Kavaktan bir dal kırmış, Ondan bir kaval yapmış. Öttürmeye başlamış, Sesine çok şaşırmış. İnsan gibiymiş sesi, Öttürdükçe neşesi Çoğalırmış artarmış; Kayalara çarparmış, Yankılanıp dururmuş. Her yerde duyulurmuş: “Çal çoban neşeli çal, Benim adım Küçük Dal…” Çoban demiş ki : “Hayret! Kavalda var kerâmet. Elbet küçücük bir dal, Ama bu ne, böyle hâl! Ben yaprak demedim ki, Delireceğim sanki! Allah Allah olamaz! Bir kaval konuşamaz…” Çoban kaval çalarken, Padişah gelmiş erken. Çobana emreylemiş, Kavalını istemiş. Sonra o da öttürmüş, Önce bu işe gülmüş. Tekrar çalıp dinlemiş, Kaval şöyle söylermiş: —Düttürü düttürü düt, Beni sanmayın söğüt. Bir kavaktan yapıldım, Küçük Dal benim adım. Çal baba neşeli çal, Benim adım Küçük Dal… Padişah çok şaşırmış, Sonra heyecanlanmış. Kızını hatırlamış, İnce sesi tanımış. Kaval düşmüş elinden İnsan olmuş aniden. Meğer sihir bozulmuş, Kaval, küçük kız olmuş. Babasına sarılmış, Olanları anlatmış. Baba dönmüş saraya, Kızlarını odaya, Çağırıp azarlamış, İkisine de kızmış. Bir parçayı Yaprak’a, Diğerini Fidan’a Fırlatmış yüzlerine. Parçalar bedenine, Değince çirkinleşmiş. Dal daha güzelleşmiş. Fidan, Yaprak geceden, Kimseye görünmeden, Saraydan ayrılmışlar, Ortadan kaybolmuşlar. Ahmet KARAASLAN 29/06/2000 KAYSERİ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet KARAASLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |