Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Yaşlı Süleyman Dede, Hani gençlik nerede! Elin, yağın tutmaz; Göz görmez, kulak duymaz. Tutamazsın kâseyi, Düşürürsün her şeyi. Titrer kolun, ellerin; Güçsüz kalmış bedenin. Yoluna gidemezsin, İşini göremezsin. Ak düşmüş saçlarına, Kırışıklar alnına... Anlamaz gençler seni, Kırıyorlar kalbini... Oğlu ile gelini, Horlamışlar hâlini. Her gün ağlatırlarmış, Ona çok kızarlarmış. Elinde mi dedenin, Yaşlı, zayıf bedenin Bir işi becermesi? Kim ister ki kendisi, Maskara olsun böyle, Herkes horlasın öyle?.. Bir tek torunu varmış, Dedesine acırmış. Dermiş ki: “Böyle niye, Annem, babam dedeye Hep kötü davranırlar? Onlar da yaşlanırlar! Ne söyler, ne yaparım? Gördüğümü kaparım.” Bir akşam yemeğinde, Oturmuşlar kilerde. O tabağa uzanmış, Sağlamca tutamamış. Eli, kolu büzülmüş, Yemek yere dökülmüş. Batmış üstü kilimin, Cini tutmuş gelinin. Gelin, küplere binmiş. Dedeye öfkelenmiş: — Sen sakarın birisin, Neden hâlâ dirisin! Ah ölsen de kurtulsak, Azıcık rahat olsak. Senden çektiğimiz ne, Bıktık Süleyman dede!.. Dede, kalkmış masadan. O da bıkmış canından. Çekilip odasına, El açmış Allah’ına: “Al canımı Yaradan, Bıktım yalan dünyadan. Yük bırakma kimseye, Götür beni öteye. Ben bahtı kara bir kul, Dileğimi et kabul...” Gece boyu ağlamış, Allah’a çok yalvarmış. Odasından çıkmamış, Masaya oturmamış. Yapmışlar tahta çanak, Yemeği bunla ancak, Götürmüşler önüne, Bakmamışlar yüzüne. Hep böyle yedirmişler, Buna çok sevinmişler: “Kırılmıyor tabaklar, Kirlenmiyor halılar. Artık düzenli evim, Mutluyum, neşeliyim...” Gelin, oğul bahçeye Çıkmışlar dinlenmeye. Görmüşler can pâresi, Elinde neyin nesi? Çocuk, yere oturmuş. Keser ile yontarmış. Anne-baba uzaktan, Çatlamışlar meraktan... Gitmişler de yanına, Almışlar kucağına. Demişler: — Yavrucuğum, Kucağa gel çocuğum. Elinde keser, bıçak Ne yaparsın yumurcak? Kesersin bir yerini! Neler çektik biz seni, Getirdik bugüne dek; Biz biliriz yalnız, tek... Kesilmesin bir yerin, Çizilmesin ellerin. Getir evden oyuncak, Onlarla oyna ancak. Yok mudur oyuncağın, Dolu köşe, bucağın. Annen kurbandır sana, Koş getir oynasana... O demiş: — Anneciğim, Süleyman Dedeciğim; Hep tahta çanakla yer. Düşündüm bir gün meğer, Gerekecek size de... Dedim şimdiden ben de, Birer tane yapayım; Hazırlayıp koyayım. Karı-koca donmuşlar! Sararmışlar, solmuşlar... Demişler: “Bir gün mutlak Bize de ulaşacak; Yaşlılık denilen şey… Biz ne yaptık hey hey hey!..” Oğul, gelin birlikte Pişman olup dedeye, Gidip özür dilemiş: — Biz hata ettik, demiş. Bağışla bizi baba, Sana davrandık kaba. Sen gülüsün bahçenin, Direğisin bu evin. Başımızda yerin var, Baba, ölene kadar! Hatamız affoluna, Kırgın mısın oğluna? Öpmüşler ellerini, Silmişler gözlerini. İşte o günden sonra, Yere serilmiş sofra. Oturmuşlar ailece. Demişler: — Buyur önce… Sırayla oğul, gelin Yedirmişler yemeğin. Ne yaparsan atana Çıkacaktır karşına. Ahmet KARAASLAN
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ahmet KARAASLAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |